E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaGündemYıldırım 15 Temmuz gecesi yaşananları anlattı---

Yıldırım 15 Temmuz gecesi yaşananları anlattı

Yıldırım 15 Temmuz gecesi yaşananları anlattı
14 Temmuz 2017 - 06:08 borsaningundemi.com

Başbakan Yıldırım, 15 Temmuz gecesi darbe girişimini nasıl haber aldığını, kimlerle temasa geçtiğini ve darbenin kırılma noktasını anlattı

Başbakan Binali Yıldırım, bir araya geldiği gazete genel yayın yönetmenleri ve yazarlara, FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi öncesi, gecesi ve sonrasını değerlendirdi. Başbakan’ın sorulara yanıtları özetle şöyle:

- Efendim, önce siz o gece yaşadıklarınızı anlatsanız...

İstanbul Dolmabahçe Ofis’te görüşmelerimi, çalışmalarımı tamamladım ve 21.30 civarında Tuzla’ya gitmek üzere hareket ettik. 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nden geçtik. Kozyatağı gişelerine 100-200 metre mesafe vardı ki koruma müdürü “Köprüyü kapatmışlar” dedi. “Kim kapatmış?” dedim. “Askerler.” “Darbe oldu, herkes evine gitsin” filan diye duyuru yapmışlar. “Nedir bu kepazelik? Oyun mu oynuyorlar? Dönün geriye” dedim. Koruma, “Efendim bunu yapamayız. Yani orada ne oluyor, ne bitiyor bir anlayalım, bu çok büyük bir risk. Sonra gerekirse gidelim” dedi. “İşi hafife almamız doğru olmaz” diye çok ısrar etti arkadaşlar. Eve doğru devam ettik, Tuzla’ya geldik. Evde önce İçişleri Bakanı’nı aradım, sonra Genelkurmay Başkanı’nı aradım, İçişleri Bakanı’nkine ulaşılamıyor, Genelkurmay Başkanı’nınki çalıyor, cevap vermiyor. Cumhurbaşkanı’yla görüştüm, MİT Müsteşarı’nı aradım. Onunla da görüştüm. Sonra beni arayanlar oldu... MİT Müsteşarı’yla zannediyorum 22.30-23.00 arasında. O civarda. İşin FETÖ’cülerin işi olduğu konusunda bir kanaat oluştu bizde.

- MİT Müsteşarı bu bilgiyi vermiş miydi?

Hayır. MİT Müsteşarı’ndan o bilgiyi alamadım. Cumhurbaşkanı’mızla görüştük, onun da aynı kanaatte olduğunu gördük ve bir şeye karar verdik: “Ölmek var, dönmek yok. İşin sonu nereye giderse gitsin, mücadele edeceğiz.” İşin adını koyduktan sonra 23.00’ü 5 geçe bir açıklama yaptık. Bir kalkışma olduğunu, bunun emir-komuta zinciri altına olmadığını söyledim. 12 saatlik bir sürede 196 telefon görüşmesi yapmışım, bu da yaklaşık 10 saat sürmüş.

- Darbenin kırılma noktası sizce neydi?

Cumhurbaşkanı’mızın milletin meydanlara inmesi çağrısı, darbenin kırılma noktasıdır.

- O gece liderlerden kimlerle görüştünüz?

Beni Bahçeli ilk aramış, ulaşamamış. Kılıçdaroğlu, Doğu Perinçek aramış, ulaşamamış. Döndüm hepsine kısa süre sonra. Sayın Bahçeli, “Biz sizin yanınızdayız, sonuna kadar destekliyoruz” dedi. Ben dedim: “Artık parti taraftarlarınızı filan da meydanlara çağırıyoruz. Bu bir artık parti meselesi olmaktan çıkmıştır, bu bir memleket, bir bağımsızlık meselesi haline gelmiştir.” Çok olgunlukla karşıladı. Kılıçdaroğlu da aynı şeyi söyledi. “Biz yanınızdayız, demokrasiden yanayız” dedi. Teşekkür ettim ama ona da “Meydanlara inelim” filan dedim. Dedi ki: “Tamam, insanları çağıralım da onların güvenliğini kim sağlayacak?” Dedim ki, “Sayın genel başkan, bu güvenlik meselesi mi? Memleketin güvenliği, milletin geleceğini konuşuyoruz, yani burada bir var olma, yok olma meselesiyle karşı karşıyayız” gibi bir cevap verdim ona.

- İkna olmadı mı Kemal Bey?

Ondan sonra bir yorum yapmadı. Ama tabii ben o yorumu o zaman da yadırgadım.

- Talimatlarınızı dinlemeyenler oldu mu?

Çok oldu. Çok ayak direttiler. “Vurun” dedik, yazılı emir istediler. “Balıkesir’de uçağımız yok, Diyarbakır’da, Bandırma’da, Dalaman’da yok.” “Nerede?” “Erzurum’da.” Sonra 3 uçak geldi, işin seyrini değiştiren o uçaklardı.

Bu gelen uçaklar, Ankara’daki bombaları atan uçakları baskıladı. Helikopterleri uzaklaştırdı. “Vurun” dedim. Bu sefer “Efendim, işte meskûn mahal, şu olur, bu olur.” “Kardeşim, vurmayacaksanız, risk görüyorsanız o zaman baskılayın, şehir dışına çıkarın, çıkaramazsanız da vurun” dedim.

‘YENİ ŞEYLER ÇIKABİLİR’

- O gece Kemal Bey’in de görüntüleri yeni çıktı ortaya, 1 yıl sonra konuşuyoruz.

Bu tip işlerle ilgili yeni şeyler her zaman çıkabilir. “Bu mesele bitmişti” demek için çok erken. Yargılama süreçleri devam ediyor, bu süreç içerisinde farklı şeyler çıkabilir, “Yeni” diyebileceğimiz gelişmeler de olabilir.

- Bunu bir şeye dayanarak mı söylüyorsunuz?

Yani işin tabiatı icabı bu ihtimali göz ardı etmememiz lazım. Yani olayın büyüklüğü, örgütün saydam olmayan yapısı, karmaşık ilişkileri, bütün bunları bir arada düşündüğümüzde hepimizi şaşırtan farklı gelişmeler yaşanabilir. Bunu ihtimal dışı görmememiz lazım.

‘YAPI CİDDİ BİR MESAFE ALMIŞ’

- Yine dışarıda FETÖ var. Yani bir iç tehdit, dış tehdit haline mi geldi?

167 ülkede örgütlenmiş; ticari hayatta, eğitim hayatında yer almış, üst bürokraside önemli mesafeler almış. Özellikle gelişmekte olan ülkeler, Afrika ülkelerinde çok ciddi her alanda ciddi bir mesafe almış. Bu mücadelede onların propaganda gücü yüksek olabilir ama bu değişecektir, böyle yürümez. Yani neticede şartlar öyle bir gelişecek ki o ülkeler bir tercih yapmak zorunda kalacaklar.

- Mağduriyet edebiyatı var.

Mağduriyet yaşanmaması diye gerçekten büyük hassasiyetlerimiz var. İnceleme komisyonu da bunun için kuruldu zaten. Bizim insanımız ibadet tarafıyla ilgilenmiş, ticaret , ihanet tarafına çoğu bulaşmamış. Hangi örgüte aklını kiralamış, bilinmiyor. Tanıdığım biri var. Taa yıllardan beri tanırız, çocukları bunların elinde. Birisi Amerika’da adamın yanında, birisi subay içeride, birisi yine üniversite hocası içeride, ailenin çocuklarına normal şartlarda böyle tahsiller yaptırması, bu pozisyonlara getirmesi mümkün değil. Ama şimdi diyor ki, “Ya bizim çocuklarımız. Sen biliyorsun bunları, nasıl böyle olur?” bilmem ne falan. Örgütün o kadar karmaşık ilişkileri, o kadar saydam olmayan bir yapısı var ki mücadeleyi zorlaştıran da bu.

- FETÖ ile mücadelenin kurumsal bir kimlik kazandığını düşünüyor musunuz?

Bu mücadelenin AK Parti’den sonraya kalmaması lazım. Bu defterin kapanması lazım. Bu örgütün bir daha kafa kaldıramayacak şekilde yok olması lazım. Bu bundan sonra buna benzer yapılar karşısında da almamız gereken önceden ön ihbar sistemini geliştirmemiz gerektiği, sadece örgüt olarak karşımıza çıkmasını beklemeden daha iyi bir izleme sistemini tesis etmek gerekiyor bu ve buna benzer yapılar için.

Bence 17-25 Aralık’ta eğer muhalefet partileri bu tehlike karşısında net bir tavır koysalardı, belki bu noktaya gelmezdi.

ERGENEKON-BALYOZ YALAN DEĞİL’

- Sayın Başbakan’ım, hep şu merak ediliyor: Risk ihtimali ne kadar?

Allah bir daha o günleri bu ülkeye yaşatmasın. Ama ona benzer bir çılgınlık, bir ahmaklık yapılacak olursa, bu sefer bedel daha ağır olur, bunu herkesin bilmesi lazım. Milletimizin huzuru, rahatı için gece-gündüz demeden ayakta duran ve sürekli bu işleri takip eden devletimizin birimleri var. Hükümetimiz var, kolluk kuvvetlerimiz var, yargı mensuplarımız var.

- 2004’te MGK’da uyarı var, Hilmi Paşa’nın size verdiği brifing var.

YAŞ’ta yapılan tasarrufların hepsi, tekliflerin hepsi aynen kabul edildi. Şerh konulması sonucu değiştirmedi.

- Darbeyi 17-25 Aralık mı tetikledi?

17-25 elbette bir anlamda darbeydi. O zaman siyasi partiler bize destek verselerdi belki bugün 15 Temmuz’u yaşamayacaktık. 17-25 Aralık yargı darbesinde, Cumhurbaşkanı’nı, Başbakan’ı, bizleri almaya gelirken, fezlekeler düzenlerken nerede durdu muhalefet partisi? Daha düne kadar “15 Temmuz kontrollü darbe” diyordu ya.

- Hâlâ aynı şeyi söylüyorlar.

Şimdi değiştirdi, hafif tornistan yaptı, 20 Temmuz’a gitti. O “15 Temmuz kontrollü darbe” lafı, Sayın Kılıçdaroğlu’nun tespiti, kanaati değil. FETÖ’nün Amerika’da bir düşünce kuruluşuna büyük paralarla yaptırdığı bir raporun sonucu. Ama yürüyüş esnasında tekrarlamaktan vazgeçti, çünkü siyaseten taşıyamayacağı bir noktaya geldi. Bu sefer OHAL uygulamalarına falan getirdi işi. Biz özel yetkili mahkemeleri kapattık. Ve o mahkemelerden sonra Ergenekon ve Balyoz’un seyri değişmiştir.

- Ama çok asker tasfiye oldu.

Bunu söylerken, Ergenekon, Balyoz yalan değil, bu oldu. Ama bunları çok abarttılar, gerçek olanı sanki olmamışa dönüştürdüler. Yani onların bu yaptıkları, Ergenekon-Balyoz darbe girişimini ortadan kaldırmaz... O da meşru hükümete, milli iradeye karşı bir işti, bunu biz net biliyoruz. “Yalan-dolan” diye bugün savunanlar var, görüyorum, onu kabul etmemiz mümkün değil.

- Askeri darbelerden söz etmemek için ne önlem alınmalı?

Bu ülkede askeri darbeler yüzünden Başbakanlar, bakanlar asıldı. Darbelerden ikisi amacına ulaşamamıştır. Birisi 27 Nisan’dır, biri 15 Temmuz’dur. Onun dışında hep başarılı olmuştur. TSK içinden istihbarat toplama hakkı yok MİT’in. MİT’in de yok, emniyetin de yok. Bunun da ciddi bir eksiklik olduğu, 15 Temmuz’da görüldü.

- MİT’in ya da herhangi başka bir kurumun TSK içinde istihbarat toplaması, teknik olarak nasıl mümkün olabilir?

Aslında kanununda var ama bu bir uygulama olarak hiç yapılmamış. MİT Kanunu; “Ülkenin güvenliği için her türlü iç-dış istihbaratı toplar” diyor.

- O zaman ihtiyaç yoktu ki... Zaten Mİ T Müsteşarı askerdi.

Ama biliyorsunuz, yani askeri kurumlara karşı bir sivil istihbarat faaliyeti yapmak kolay bir iş değil. Türkiye’nin geçmişindeki darbeleri bilmem neyi falan vesayet dönemlerini düşündüğünüz zaman, bunun fiilen uygulanabilirliği yok. Ama bugün bir ihtiyaç olduğu ortaya çıktı ve bunu yapıyoruz, bunu yapacağız. Yani sadece personel istihbaratı ile sınırlı olmak üzere, yani asker içine farklı amaçlı, farklı gündemli içeriden-dışarıdan yönlendirilmiş grupların hâkim olmaması için personel istihbaratıyla sınırlı bir yapı oluşturacağız. Bunun ciddi bir ihtiyaç olduğu bugün çok daha iyi ortaya çıkmış durumda. (Habertürk)

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

YORUMLAR (3)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)
  • Kamil 14 Temmuz 2017 11:04

    Feto ciddi mesafe almis haberimiz yok diyorsun sayin basbakan..allah askina guldurmeyin beni siz vermedinizmi ciddi mesafelik destegi???

  • sucu14 Temmuz 2017 08:33

    Önce Senaryoyu yazan okurmuş

  • Özür 14 Temmuz 2017 07:39

    Hala Ergenekon diyor sanki, yazik bu orduya askerlere. Kumpasa geldiniz ve uyaran çok oldu. 2 doğru şey söyleyip araya 3 yanlış şeyi sıkıştırıp genel anlamda iyi irtiba bırakmak uzun zamandır böyle. Kendi bünyemizde bu kadar vatan haini nasıl barındı? Suçsuz günahsız bir yığın insan içeriye neden tıkıldı? Bir özür dilenmeyecek mi?