SERAP SÜRMELİ – BORSAGUNDEM.COM / ÖZEL HABER Finansbank Grubu’nun borsad’ak’i yüzü Finansinvest’in başarısının arkasında Özgür Güneri’nin payı yadsınamaz. Ekip ruhuyla kurumunu başarıdan başarıya ‘koşturan’ Güneri, aslında en büyük koşucu, maratoncu…
Haziran’ın ilk günlerinde Akmerkez’deki ofisinde konuştuğumuz Özgür Güneri’den borsa, dolar, TL üzerine önemli yorumlar almış, Borsagundem.com okurları için çok ses getiren bir ‘yatırım sepeti’ hazırlatmıştım. Bugün ise size Finansinvest Genel Müdürü’nün, piyasalarda pek bilinmeyen bir özelliğini tanıtacağım. Nefes nefese kalsam da yazacağım…
Özgür Güneri’nin hayatında iki dönüm noktası var. Biri ilk kez 18 yaşında terkettiği Gaziantep’ten okumak için geldiği İstanbul, diğeri de Marmara Üniversitesi İngilizce İşletme koridorlarında turlarken panoda gördüğü bir ilan. Sınıf arkadaşları kahve köşelerinde briç, bezik, okey üzerine master yaparken, yaz için çalışma kararı alan Güneri, “ Bilgisayara data girişi yapacak eleman aranıyor” adresine müracaat ediyor. Bilmeden gittiği yer ünlü yatırım kuruluşu Global Menkul Değerler. Başvurusu kabul ediliyor. Ancak 3 ay diye planladığı işte 8 yıl çalışıyor. 12 kişiyle başladıkları Global’den ayrılırken 480 çalışma arkadaşını geride bırakan Özgür Güneri için kısa bir Ege Bank tecrübesinin ardından uzun soluklu Finansbank Grubu günleri başlıyor… Şimdi geriye bir bakıyor, 15 yıl geçmiş bile, dile kolay…
Ben maratonun felsefesini sevdim Sermaye piyasalarındaki ‘sabır, disiplin ve taktik’ üçlüsüne dayanan stratejisini maratonda da yakalayan Özgür Güneri bu spora karşı büyük bir bağlılık ve hayranlık duyuyor. Zaten gizlemiyor, kelimelerle oynamıyor. “Ben maratonun felsefesini çok sevdim. Sevdikçe de koştum” diyen Güneri, ister ‘uzun’ ister ‘yarı’ olsun bu koşuların hayatına büyük tecrübeler kazandırdığını söylüyor.
Mesela, Norveç Tromso Maratonun’da adını bile bilmediği sporcuyla muzunu paylaşması gibi… Ya da Nice Maratonu’nda ipi göğüslemeye birkaç yüz metre kala yaşadığı olay; 6-7 sporcunun koşuyu bırakarak, bayılan bayan maratoncuyu kucaklarında finişe getirmeleri…
İşte paylaşma, yardımlaşma... Özgür Güneri gururla itiraf ediyor: “Maratonun böyle insani tarafları da var…”
Antrenman aksatmak yok. Ruhen ve bedenen hazırlığa devam. Yarışmanın çapına göre spor salonunda, ormanda haftada 50 kilometre kaslar çalıştırılıyor. 5 yıldır bu çetin sporla iç içe ama 17 Eylül’de katıldığı ilk yarı maratonun tadı bambaşka. “Bugün benim doğum günüm” şarkısıyla koşmuş, unutmuyor, unutamıyor. O günü anlatırken duyduğu mutluluk hala gözlerinde duruyor.
Lojistik müdürü eş, malzemeci çocuklar Evet borsa ustası, yatırım dahisi Güneri koşmaktan büyük keyif alıyor, yeni yeni coğrafyalar keşfetmekten haz duyuyor ama onun en büyük kıvancı ailesi. Çünkü ayrılık nedir bilmiyorlar. Birlikte seyahat ediyorlar, maratonlara birlikte katılıyorlar. Ancak herkesin bir görevi var; baba koşucu, anne ‘lojistik müdürü’, çocuklar ise malzemeci. Biri çantasını diğeri suyunu taşıyor ama Güneri’nin hedefi başka. Amacı, ‘canlarım’ dediği kızı ve oğluna bu sporu sevdirmek. Zaten baba kız, Erin 16’sına geldiğinde birlikte maraton koşma kararı almış bile.
Bir yanında ailesi, diğer yanında ise bu sporun devleri… Marotonun ilahı Etiyopyalı Haile Gebrselassie ile koşmak kaç kişiye nasip olur acaba?
Güneri maratonun felsefesine aşık… Ben de Özgür Bey’in bu aşkla sarmaladığı, “Bana göre maraton eşitlik sporu. Şortu, ayakkabıyı giyince pistte herkes eşit oluyor…” düşüncesine, cümleyi, “Aynı yerden start alıyorsunuz, aynı yere koşuyorsunuz. Bu başka bir spor dalında yok” bitirişine şapka çıkarıyorum.
Acık konuşayım, gezmeyi, koşmayı seven Özgür Güneri’den bunu hiç beklemiyordum!! İş için gittiği Güney Kore’de, “Görüşmelerim bitince şortumu, ayakkabılarımı giydim, şehri koşarak gezdim” sözlerini işittiğim an şaşırma sırası bendeydi. Çünkü böyle bir kent turunu ilk kez duyuyordum. :)
Doyumsuz sohbet uzuyor, süre azalıyor. Sonuna geliyoruz. Birden, New York sabahlarının değişmez parkuru Central Park’ta her sene gördüğü o yaşlı adamı hatırlıyor. Anlatıyor. Niçin etkileniyor? Güneri müthiş bir sırrını bizimle paylaşıyor…
Finansinvest ekibine şimdiden haber veriyorum; Eylül, Ekim ve Kasım’da yeni koşular planlayan patronunuzu Sonbahar’da özlemeye hazır olun. İnstagramlarınızı da açık tutun…
3 AY DİYE GİRDİM, 8 YIL ÇALIŞTIM B
orsagundem.com: Biraz kendinizden bahseder misiniz? Finans dünyasıyla nasıl tanıştınız? Özgür Güneri: Doğma, büyüme Gaziantepliyim. 18 yaşında üniversite için tek başıma İstanbul’a geldim. Marmara Üniversitesi’nde İngilizce İşletme okudum. Aslında çalışkan bir öğrenci olmamama rağmen üniversite giriş sınavlarında derece bile yaptım.
İstanbul’da okurken arkadaşlarım hep, “oraya gidelim, şurada kağıt oynayalım” gibi aktivitelerde bulunuyorlardı. Bir, iki derken sıkılmaya başladım. İş bulup çalışmaya karar vermiştim, tam da bu sırada okulda, ‘Bilgisayara data girişi yapacak eleman aranıyor’ ilanını gördüm. Görüşmeye gittim, hemen kabul edildim. İnanır mısınız 3 aylık diye girdiğim işte tam 8 yıl çalıştım. Ve orası Global Menkul Değerler’di. 1991 yılında ilk işe başladığımda12 kişiydik, 1998 yılında ayrıldığımda ise 480 kişi çalışıyorduk. Bütün o değişimi, dönüşümü Global’in o başardığı işlerin hep içinde oldum. Global benim için çok önemli bir şanstı ve 1998 yılı sonunda birkaç arkadaşımla beraber portföy yönetim şirketini kurmak için Ege Bank Grubu’na katıldım. Ama 1 sene sonra Ege Bank TMSF’ye devredilince, Finansbank Grubu’na geldim. 15 yıldır da Finansbank Grubu’ndayım.
MARATON SABIR, DİSİPLİN VE TAKTİK İSTER
-Maratonda koşmak nereden aklınıza geldi? Özgür Güneri: Ben maratonun felsefesini çok sevdim ve sevdikçe de koştum. Çünkü maratona için aylarca antrenman yapıyorsunuz. Maraton sabır, disiplin ve taktik gerektiriyor. Aylarca hazırlanıyorsunuz ama işin ilginç yanı yalnızca maraton günü koşuyorsunuz. Ben uzun mesafe koşmayı, yarı maraton ve maraton koşmayı seviyorum. İnsana çok değişik deneyimler ve özellikler kattığını düşünüyorum.
-Kaç yıldır koşuyorsunuz? Özgür Güneri: Maraton koşmaya başlayalı 5 seneyi geçti. Hatta ilk yarı maratonumu 17 Eylül doğum günümde Stockholm’de koşmuştum. Bu arada ben seyahat etmeyi de çok seviyorum. Maratonu da ailecek bir seyahat aracı olarak değerlendiriyoruz. Ben, eşim, çocuklar hep beraber bir takım olarak gidiyoruz. Biri çantamı taşıyor, biri suyumu getiriyor. Sağ olsunlar bana çok destek oluyorlar. Eğer aileniz maratona çok sıcak bakmıyorsa bu yapabileceğiniz bir şey değil. Şu anda haftada yaklaşık 50 km. koşuyorum. Kısa koşularımı spor salonunda koşu bandında, orta ve uzun koşularımı da ormanda yapmayı tercih ediyorum.
KOŞULARDA ÇOCUKLARIMI DA MOTİVE EDİYORUM
-Çocuklarınızın size destek verdiğini söylüyorsunuz, onlar da ileride maratoncu olacaklar mı? Özgür Güneri: Kızım Erin (12) ve oğlum Alp’i de (10) yavaş yavaş maratoncu olmaları için hazırlıyorum. Özellikle yurt dışındaki kısa koşularda çocuklarımı da motive ediyorum. Alp doğuştan sportmen; futbol ve basketbol oynuyor. Kızım biraz daha sanat dallarıyla ilgili, şarkı söylemek ve dans etmek gibi. Onun için Erin’le daha fazla koşabiliyoruz. Hatta 16 yaşına geldiği zaman beraber maraton koşma hayalimiz var. Bu arada eşim koşmuyor. Hatta ben eşime ‘lojistik müdürü’ diyorum. Böyle bir şeyi paylaşmak ailecek, çok güzel oluyor.
-Maratonda koşarak görme engellilere destek vermek sizin fikriniz mi? Maratondan başka etkinliklerle de destek veriyor musunuz? Özgür Güneri: Bu yurt dışında çok olağan bir şey ve bunu bağış için fırsat olarak görüyorlar. Ama son yıllarda koşu Türkiye’de de çok popüler olmaya başladı. Görme engellilere destek veriyorum ama ben her maratonda farlı bir yardım kuruluşunu desteklemeyi tercih ediyorum. Bu arada çocukların bende çok önemli bir yeri var. O yüzden de çocuklarla ilgili yardımlar daha önceliğim.
-Koşacağınız maratonları tercih kriteriniz nedir? Özgür Güneri: Ailemle seyahat ettiğim için koşacağım maratonları daha çok görmediğim yerlerde tercih ediyorum. Bugüne kadar en ilginç koşum Norveç’n Tromso şehrindeki Midnight Sun Maratonu oldu. Tromso, Kutup dairesi içinde kaldığı için yazın güneş hiç batmıyor. Benim için çok ilginç bir tecrübe oldu. Sonra İzlanda Reykjavik’de yarı maraton koştum. Bugüne kadar Prag, Venedik, Marsilya ve İstanbul maratonlarında koştum. Şu ana kadar da yarı maraton ve maraton olarak toplam 10 maraton koşmuşumdur. Dediğim gibi her maratonda farklı bir yere bağış yapmayı tercih ediyorum.
BANA GÖRE MARATON ‘EŞİTLİK’ SPORU -Ünlü sporcularla birlikte koştunuz mu? Özgür Güneri: Mesela Viyana Yarı Maratonu koşmuştum. O yarı maratonda dünyanın bir numarası (şu anda maraton koşmuyor) hatta Messi’si, Maradona’sı sayılan Haile Gebrselassie vardı. Bir de İngiliz kadın maratoncu Paula Radcliffe vardı. Bakın siz benzer şeyleri giyiyorsunuz, aynı yerden start alıyorsunuz, aynı yere koşuyorsunuz. Bu başka bir spor dalında yok. Bana göre maraton ‘eşitlik’ sporu. Şortu, ayakkabıyı giyince pistte herkes eşit oluyor…
-Önümüzdeki günlerde yeni bir maraton gözüküyor mu? Özgür Güneri: Yazın Avrupa’da hava sıcak olduğu için maratonlar tek tük oluyor. Asıl koşu sezonu Şubat ayında başlar. Sıcak yerler de Barselona, Roma, Antalya gibi… Ondan sonra kuzeye doğru kayıyor. Benim bu sene Eylül, Ekim, Kasım aylarında koşma planım var. İlk etapta Eylül ayında Budapeşte Yarı Maratonu var. Budapeşte’yi görmemiştim, o anlamda da çok keyifli olacağını düşünüyorum.
Bu arada ben şehirleri koşarak gezmeyi çok seviyorum. Hatta bir Güney Kore ziyaretimde görüşmelerim bittikten sonra şortumu ve ayakkabılarımı giyip şehri koşarak gezmiştim. Bakın, koşmak çok kolay bir spor. Bir şort, ayakkabı olsun yeter. Ben de gittiğim her ülkede ve şehirde illaki yarım saatte olsa şortumu giyip koşmayı seviyorum.
-Katıldığınız maratonlarda başınıza ilginç bir olay geldi mi? Özgür Güneri: Norveç’in Tromso şehrindeki maratonda koştuğum zaman yanımda bir maratoncu vardı ve daha öncesinden hiç tanışmamıştık. Biliyorsunuz maratonlarda belli noktalarda yiyecek içecek stantları olur. Hiç unutmuyorum o koşuda mesela ben bir muz alıyorum ısırıyorum yarısını o yanımdaki maratoncuya veriyorum o ısırıyor, sonra ben ısırıyorum. Hatta birimiz geride kalınca hadi diye destekliyoruz. Yani hiç tanımadığın birisiyle, aranızda inanılmaz bir dostluk gelişiyor. Bu bence maratonun en önemli özelliklerinden birisi…
Mesela Nice şehrindeki maratonda, finişe birkaç yüz metre kala bir bayan maratoncu çok yorulduğu için bayılmak üzereydi. 6-7 kişi koşuyu bıraktılar ve bayılan sporcuyu kucaklayıp finişe getirdiler. İşte maratonun böyle bir insani tarafı da var.
Bu arada ben koştuğum ülkelerde, karşıdan bir koşucu geliyorsa tanımasam da mutlaka selamlaşıyorum.
MARATONLARDAKİ ANILARIMI YAZIYORUM
-Hem koşuyorsunuz, hem dünyayı geziyorsunuz. İleride anılarınızı yazmayı düşünüyor musunuz? Özgür Güneri: Aslında yazıyorum. Ama buradaki amacım kesinlikle insanlara bir şey öğretmek falan değil. Benim yazdıklarım, kendi yaşadıklarım, tecrübe ve tecrübesizliklerim, nasıl sakatlıklar geçirdim, ne önlem alsaydım da sakatlık geçirmezdim gibi …
-Sizce Türkiye’de maratona ilgi nasıl? Özgür Güneri: Özelikle son dönemde çok artmaya başladı diyebilirim. Bakın bu uzun mesafe koşularının en güzel yanı, yaş belirli bir yere geldiğinde en iyi performansı gösterebiliyorsunuz. 35-40 yaş arası, hatta 40-50 yaş arası bu sporlarda en iyi zaman diyebilirim. O da muhtemelen insan kendi bünyesini tanıyor, belirgin olgunluğa geliyor, mental olarak sabrın daha da artıyor. O nedenle yaş olarak da çok sıkıntı olmadığı için tercih edilen bir spor oluyor. Dediğim gibi yapması kolay. Her yerde yapabiliyorsunuz.
Bu arada her New York’a gittiğimde sabahları muhakkak Central Park’ta koşuyorum. Ve her koştuğumda bir adam var hep onu görüyorum. Sanırım 85 yaşlarında ve zor yürüyor. Yaklaşık 4 yıldır bu adamı hep görüyorum. O adamı görmek beni acayip motive ediyor mesela. Hayalim, Allah sağlık verirse ölene kadar hızlı veya yavaş koşmaya devam etmek istiyorum.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.