İçişleri Bakanı Efkan Ala, Dünya Ekonomik Forumu kapsamında düzenlenen "Bölgesel jeopolitik zorluklar: Çok paydaşlı müdahale stratejileri" başlıklı oturumda yaptığı konuşmada, Ortadoğu'daki bugünkü gelişmelerin, meseleleri yakından bilenler açısından sürpriz olmadığını söyledi.
Ala, bölge ülkelerindeki kapalı rejimlerin, globalizasyon ve iletişim devrimi sayesinde dünyada neler olup bittiğini yakından takip eden gençlerin siyasal ve ekonomik taleplerine karşılık veremediğini söyledi.
Genç nüfusta "Otoriter rejimleri gelişmiş ülkeler destekliyor" şeklinde bir algının oluştuğunu aktaran Ala, bu algının bölgede terör ikliminin ve aşırı tepkilerin gelişmesine yol açan faktörlerden birisi olduğunu dile getirerek, "Arap Baharı'yla bölgede demokratik bir düzen inşa edilebilseydi, bugün ortaya çıkan sorunlar, Batıyı, insanlığı tehdit eden bir soruna dönüşmeyebilirdi. Burada Batılı rejimler, güçlü ülkeler inisiyatif almada çekingen davrandılar, meseleyi okumakta geç kalıyorlar. Meseleyi konformist bir yaklaşımla ele alırsak buradaki ateşin kendisi olmasa bile dumanı bütün dünyayı saracaktır. "Dünya küçülüyor" diyoruz, sadece fırsatlarıyla değil sorunlarıyla da küçülüyor. Buradaki bir sorun dünyanın en uzak köşesini de anında etkileyebilecek mekanizmaları elinde bulunduruyor. Organize oluyorlar, bir şekilde tepkilerini dile getiriyorlar. Bu sürdürülebilir bir durum değildir" dedi.
"Yardım gelmiyor" Oturumu yöneten Suna Vidinli'nin, "Türkiye'nin, uçuşa yasak bölge ilan edilmesi şeklinde bir beklentisi var. Dünyadan Türkiye olarak beklentiniz nedir?" şeklindeki soruyu Ala, şöyle cevapladı:
"Beklentimiz vardı, beklentimiz var ve beklentimiz olacak. Neydi birincisi; Esed rejimi 250 bin insanı öldürdü. Milyonlarca insan yaralı ve bunlar tedavi imkanlarından da yoksun. Şimdi, baştan müdahale edilmeliydi, insanlığın vicdanına hitap edecek adaletli bir tutum sergilenmeliydi. Bu olmadı. Bu ortamda -gerekçe sorunu değiştirmez- yöntem olarak da terörü kullanan terörist organizasyonlar ortaya çıktı bu bölgede. Biz burada hem Esed rejiminin devlet terörünü hem de Maliki rejiminin dışlayıcı tutumundan dolayı ortaya çıkan bu Irak'taki bu alanı ve bunu terör organizasyonlarının doldurması ve bir çok grubun bir araya gelmesi, bütün bunlar şimdi ciddi başka bir insanlık dramının nedeni olarak gözümüzün önünde. Biz o zaman bu aşamada, şu müdahaleyi istiyoruz. O zaman bu bölgede, yani Türkiye'nin güneyinde uçuşa yasak bölge, bir güvenlik alan oluşturalım. Bu insanlar şu anda 1.5 milyondan fazla, dışarıdan yardım da maalesef alamıyoruz, almıyoruz, gelmiyor. Şu ana kadar 4 milyar doları aşkın harcama yapmışız bu insanlara. Geçtiğimiz 1 hafta içinde 150 binden fazla insan geldi Türkiye'ye. Bu bir şehir demektir. Bakınız burada, uluslararası organizasyonlar doğru dürüst yardım yapmıyor. Yani 4 milyar dolar harcama yapıyorsunuz, BM, 160 milyon dolar yardım yapmış, diğer ülkeleri topluyorsunuz 244 milyon dolar. Bu, hiçbir şeydir. Acaba, askeri yönden tartışılacak konular var. İnisiyatif alınamıyor. Peki zengin ülkelerin yardım yapmasını engelleyen ne gibi bir engel var? Bunu neden yapmıyorlar? Neden bu konuda inisiyatif almıyorlar? Bu sorunların insanların vicdanında, bu tereddütlerin, bu geç kalmışlıkların insanların vicdanında nasıl bir infiale neden olduğunu görmüyorlar mı? Şimdi bizim istediğimiz, gerçekten bu alanda gecikmeksizin, bütün dünyanın gelişmiş ülkelerin, BM'nin birlikte hareket ederek, yardım sağlayabileceği, hiç olmazsa yerinden edilmiş insanların, göçe zorlanan insanların kendi ülkelerinde geçici olarak güvenli bir alanda tutulabilecekleri bir mekanizmanın oluşmasını zorunlu görüyoruz."
Bölge ülkeleri için insanların vicdanlarına hitap edebilecek siyasal tutumlar alınması gerektiğini kaydeden Ala, şöyle devam etti:
"İşte Esed'in buradaki tutumu, işte Mısır'da yapılanlar, işte Gazze'de olanlar... Şimdi siz Gazze'yi bir açık hava alanı olarak tutarsanız, dünyanın gözü önünde, 1.5 milyar aynı dine sahip insanın bakışını her gün oraya fokuslandığını dikkate almazsanız, böyle olması da gerekmez aynı zamanda dünyanın geri kalan başka dinlerden de olsa insanlık dramını kendisine yakıştıramayan birçok insanın negatif tutumunu dikkate almazsanız, bir müddet sonra korkarım ki şimdi organize olan, gözümüzün önünde görebildiğimiz terörist organizasyonların yerini bireysel teröristlerin alabildiğini görebilirsiniz. Bu çok uzak olmaz. Çok korkarım bundan. Neden bunu söylüyorum? Bakın bunun altı boş değil. Dünyadan bu bölgeye gelen ve IŞİD'e katılan, 135 ülkeden daha fazla, 150'ye yakın ülkeden gelenler, katılanlar var. Peki bizim sadece sınır dışı ettiğimiz 81 ülkeden 6 bin 615 kişi. 73 ülkeden bin 10 kişiye şimdiye kadar sınır dışı yapmışız. Gidişatı, dünyanın nereye doğru gittiğini çok iyi gittiğini görmemiz lazım. Gelişmiş ülkeler, zengin ülkeler, ekopolitik bloklar bir yere doğru gidiyorlar ama geri kalana doğru da bakın onlar nereye gidiyor? Onlara doğru da bakmalıyız, eğer evrensel barış arzusu içindeysek."
Bir barış ve adalet ikliminin oluşturulması gerektiğini savunan Ala, "Bu zor değil. Gazze'yi neden seyrediyoruz. İsrail ile Gazze arasındaki meseleyi o kadar büyük bir, bütün insanlığın bir araya geldiği zaman baş edemeyeceği büyüklükte bir problem midir? Peki, Esed rejimi tamam. Böyle bir despotik rejim oldu ve 250 bin insanı burada öldürdü. Bunlar inisiyatif alınamayacak problemler midir insanlığın karşısında? İnsanlığın baş edemeyeceği national doğal afet midir, nedir? O zaman, gerçekten çok kolaylıkla baştan aklı devreye soktuğumuzda, biraz insanlığın geneline ilişkin değerlendirmeler yapıp politik inisiyatifler aldığımızda hiç askeri inisiyatife bile gerek kalmadan çözebileceğimiz sorunlar devasa insanlık problemi olarak önümüze çıkıyor. Gecikmenin bedelini çok ağır olarak ödüyoruz. O bakımdan biz, şimdi, spesifik olarak sorunuza tekrar altını çizerek cevabım şudur? Behemehal gecikmeksizin, bu bölgede, Suriye sınırları içinde, Türkiye-Suriye sınırları spesifik olarak da arasında, Türkiye'nin sınırının güneyinde, Suriye içerisinde, belli derinliklerde 'no fly zone' oluşturulmalıdır, alan belirlenmelidir ve burada koalisyon inisiyatif almalıdır ve bu insanlık dramına birlikte çözüm aramalıdır" ifadelerini kullandı.
Kobani'ye savaşçı geçmesine imkan yok Ala, Dünya Ekonomik Forumu kapsamında düzenlenen "Bölgesel jeopolitik zorluklar: Çok paydaşlı müdahale stratejileri" başlıklı oturumda soruları cevapladı.
"73 ülkeden bin 10 kişiyi sınır dışı ettik. Bunun hangi yıllar arasında olduğunu söyleyebilir misiniz? IŞİD ile ilgili mi yoksa genel terör örgütleri konusunda mı bu kişiler sınır dışı edildi? Şu anda tanklar pozisyon almış vaziyette, Türkiye sınırında. Hafta sonunda da 'Türkiye'deki Kürtler, Kobani'ye geçtiler savaşmak için, bin 500 Kürt savaşçısı geçti 'diye haberler vardı. Kaç kişi geçti, biliyor musunuz?" şeklindeki soruya Ala, "Son sorunuzdan başlayayım. Doğru değil. Orada zaten coğrafyayı biliyorsanız, Kobani ile bizim Suruç sadece bir sınır var, bir köprü var. Çok yakın birbirine. Kobani'ye böyle savaşçı geçmesine bir imkan da yok, böyle bir şey de yok" diye yanıt verdi.
Efkan Ala, 73 ülkeden bin 10 kişinin sınır dışı edilmesine ilişkin, bu rakamların "Suriye'deki yabancı savaşçılar" diye adlandırılan Türkiye sınırında yakalanıp geri gönderilen kişiler olduğunu ifade etti. Ülkelerle iş birliği içinde 81 ülkeden toplam 6 bin 615 kişiye de Türkiye'ye giriş yasağı konduğunu kaydeden Ala, bu rakamların Türkiye üzerinden geçiş zorlamalarının yoğunlaştığı dönemden itibaren olduğunu dile getirdi.
"Batılı ülkeler yardım etmiyorlar ama bir Suudi Arabistan, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri, Dubai, Malezya gibi çok ciddi kaynakları olan bu ülkeler niye yardım etmiyorlar? Türkiye Cumhuriyeti olarak bu insanlara kapımızı açmış olmamız ahlaken doğru bir şey ama aynı zamanda iç güvenlik sorunu da yaratabiliyorlar. Karaköy'de bile bu zavallı insanların geçinmek için dilendiklerini, araba camları silmeye çalıştıklarını görüyoruz. Bunun ötesinde tatsız olaylar da oluyor. İç güvenlik anlamında bu sorunları çözmek için neler yapıyoruz, neler yapacağız?" şeklindeki soru üzerine Ala, sığınmacılar için yapılan dış yardımların büyük çoğunluğunun Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkelerinden olduğunu aktararak, şunları söyledi:
"Kesinlikle ciddiye alınacak bir yardım yok. Buraya bazen uluslararası örgütlerden veya başka ülkelerden görüşmeye geliyorlar. 'Efendim buradan bin kişiyi götürebilir miyiz?", "500 kişiyi alabilir miyiz?", "30 kişiyi alabilir miyiz"... Böyle şey olmaz. Bu doğru değil. Bu konuya böyle ciddiyetsiz yaklaşılmaz. Bunun altını çizmiş olayım. Güvenlik sorunlarına gelince; bizim vatandaşlarımızın toplumsal kapasiteyle birlikte biz bunu kabul ediyoruz. Yani kabul edelim ki tarihi bir sorumluluğumuz var bunun milletimiz de şuurunda. Yoksa bu kadar kişiyi, bu kadar kısa zamanda böyle bir ülkenin alıp da ve kişi başına geliri de 50 bin dolarlar civarında değil, 11 bin dolarlar civarında olan bir ülkenin alıp da bu kadar sorunsuz yaşatıyor olmasının arkasında işte ciddi bir tarihi tecrübesinin olması ve bir insanlık vicdanına, medeniyet tasavvurunun bulunması gelir. Bu başka ülkeler için anlam ifade etmeyebilir ama bizim için çok anlamlıdır. Spesifik olarak şunu da söylemek isterim. Gerçekten istatistiklere baktığınızda, Suriye'den gelen misafirlerimizin suça karışma oranları son derece düşük. Şimdilik öyle ama bu ileride daha büyük sorunlarla karşılaşmayacağımız anlamına gelmez. Biz de ona göre çalışmalarımızı yürütüyoruz. Fakat şu an itibariyle sizler de izliyorsunuz, bazı rahatsız edici durumlar oluyor ama genele baktığınızda 1,5 milyon insana ve bizim rutin olarak misafirlerin olmadığı yerlerdeki suç oranlarıyla karşılaştırdığımızda burada bizi tedirgin edici suç oranı yok, daha düşük. Normal şartlar altında yaşayan insanlardan çok daha düşük suç oranları var."
"Ortaçağın rejimleriyle kurgularıyla bugün hareket edemeyiz" "Sivil toplumun üstlenmesi gereken önemin nasıl sağlanacağı, devletlerin sivil toplumu desteklemesinin önemi, sivil toplumun yeşeremediği ortamlarda çıkan sorunlar, sivil toplum ile devlet arasındaki uçurumun giderilmesi"ne yönelik soru üzerine Ala, sivil toplumun fonksiyonunu yerine getirebilmesi için açık toplum rejiminin, demokrasinin olması gerektiğini vurguladı.
"Antidemokratik bir ülkede sivil toplum nasıl olur? Adına 'sivil toplum' dersiniz ama o sivil toplum örgütü yerine kendi taleplerini bir şekilde yol bulup hükümete ya da toplumla paylaşmaya çalışan başka organizasyonlar olur" diyen Ala, bu yüzden sivil toplum için demokratik rejimin önemli olduğunu ifade etti.
Ala, çok açık toplumlarda, gelişmiş demokrasilerde sivil toplum kuruluşlarının sektör haline geldiğini, yardım amaçlı gelmesi gereken kuruluşları "pr" amacıyla geldiğini, bu durumun da bir sorun olduğunu kaydederek, marjinalleşme olabileceğini, demokratik ülkelerin başarısının "marjinal fikirleri bir arada tutmak" olduğunu anlattı.
Marjinal fikirlere sahip sivil toplum kuruluşlarını teröre kaymadan tutan ülkelerin esas başarıyı sağladığını, aksi takdirde bu tarz marjinal fikirlere sahip grupların teröre başvurabileceğini aktaran Ala, genel çerçevede bu pratikle karşılaşıldığını, demokratik devletlerin bünyesinde marjinal fikirli sivil toplumları teröre kaydırmadan tutabilmesinin başarı olduğunu söyledi.
Ala, bir konuğun, "Müdahalenin Irak ile sınırlı kalmaması Suriye'yi de kapsaması gerektiğini söylediniz. Esed'i sevmesek bile, bu rejim hali hazırda görevli. Muhalefetin de belirli bir disiplini yok" şeklindeki yorumuna ithafen, zamanın ruhunu dikkate alarak demokrasi yönünde, halkın kendisinin karar vermesi yönünde kararlar alınması gerektiğini, bu kararın bütün ülkelerdeki kesimlerde olumlu etki yaptığını ifade etti.
Bakan Ala, "Ortaçağın rejimleriyle, kurgularıyla bugün hareket edemeyiz. 'Orada hangisi varsa onu destekleyelim, çünkü orada düzen kurulu' diyebiliriz ama bu bizim sorunumuzu çözmez. O kurulu düzenlerden bugünkü çağda problem çıkmışsa ve bizden bir yardım bekleniyorsa, bizim yapabileceğimiz şey dünya olarak, inisiyatif alabilecek ülkeler olarak halkın taleplerini, halkın yönetimini destekleyebiliriz. Demokrasiyi o bölgelerde destekleyebiliriz. Bunlar halkta kabul görecektir" dedi.
Oturumu kısaca değerlendirmesi istenen Ala, bölgesel sorunların çözümünde, çeşitli fırsatların değerlendirilmesinde nasıl inisiyatifler alınabileceğinin, bu kararların dünyayı olumlu etkilemesinin nasıl sağlanacağının, ortaya çıkan problemlerin nasıl önleyebileceklerinin konuşulması gerektiğini bildirdi.
Ala, dünyanın çeşitli bölgelerinde çeşitli sorunlarla karşılaşmanın mümkün olduğunu, güney-kuzey arasında ekonomik açıdan, doğu-batı arasında kültürel açıdan farklılıklar olduğunu belirterek, bunlar dikkate alındığında uluslararası kuruluşların yapabileceği şeyler olduğunu söyledi.
Birleşmiş Milletler'in yapısına ilişkin değerlendirmede bulunan Ala, "Dünyada çeşitli yerlerde ortaya çıkan sorunlarda nasıl inisiyatif alınacaktır? Madem ki küreselleşiyor, globalleşiyoruz, sorunlar bizi anında etkiliyor, o zaman ne yapabiliriz de daha hızlı kararlar alabiliriz? Biraz insanlığın vicdanına hitap eden inisiyatifler geliştirebiliriz. Birleşmiş Milletler'in yapısı kurulduğu zaman dünyanın geri kalanında sanayileşmemiş ülkelerde kırsal kesim yüzde 80'lerin üzerindeydi. Ancak bugün yüzde 60-70 civarında kentli nüfus var. Genç nüfus var. Bunlar hergün iletişim devrimiyle dünyaya problemlerini, taleplerini iletiyorlar. BM'nin 2. Dünya Savaşı'ndaki konjonktüre göre dizayn edilmiş yapısı, bugünkü ihtiyaçlara cevap vermiyor. Bunu görmemiz gerekiyor. O zaman yeterli olan bir kurumsal kapasite ve düzen bugünkü sorunlara cevap üretemiyor. Üretilen cevaplar karşılık bulmuyor, o toplumlarda kabul görmüyor. O zaman bu tür kurumların yapısını değiştirmemiz biraz inisiyatif almamızı kolaylaştırabilir" şeklinde konuştu.
Diğer konuşmalar Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Petrol Bakanı Ashti Hawrami, IŞİD'in Irak ve Suriye devletlerinin başarısızlığı sonucu ortaya çıktığını söyledi.
Hawrami, terörizme karşı bölgeye yönelik sınırlara odaklanmayan bir strateji izlenmesi gerektiğini kaydederek, "Hava saldırıları etkin oldu ama hava saldırılarının kendisi bütün bu insanları sokaklardan, evlerden temizleyemeyecektir. Sahada karada da bir şey yapmak gerekiyor. Bunu yapabilmek için de güçlü bir iş birliği olması gerekiyor. Irak ordusunun kısmen buna hazır olduğunu ümit ediyoruz. Bir de uluslararası topluma ihtiyaç var. Türkiye'nin rolü, jeopolitik olarak çok önemli. Bölgesel bir güç aynı zamanda uluslararası kurumlarla bir arada çalışarak etkin bir ordu kurulmasında Türkiye önemli bir rol oynayabilir, hem Irak'ta hem Suriye'de önemli bir rol oynayabilir" ifadelerini kullandı.
Uluslararası Rotary Kuruluşları Genel Sekreteri John Hewko da sivil toplum kuruluşlarının Suriye, Irak ve Ukrayna'da önemli sorunlarla karşı karşıya olduklarını ifade etti.Hewko, göçmenlerde aşılanma oranının düşük olduğunu bu nedenle ciddi sağlık sorunları oluşturabileceğini dile getirdi.
Almanya'da Birlik Partileri CDU/CSU'nun dış politika sözcüsü Philipp Missfelder ise teröre karşı istihbarat iş birliklerinin geliştirmesinin büyük önem taşıdığını anlattı.
İş adamı Cüneyd Zapsu da bölgedeki sorunların son derece ciddi ve köklü olduğunu belirterek, "IŞİD'in liderlerini öldürelim, sorun çözülür" gibi bir mantıkla hareket edilmesine anlam veremediğini dile getirdi.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.