İstanbul Finans Zirvesi'nde bir konuşma yapan SPK Başkanı Vahdettin Ertaş, konuşmasında global ekonomik gelişmelerden söz etti. Ertaş, " Amerika’nın başlattığı, AB ve diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının da takip ettiği aşırı likidite politikası bu döneme damgasını vuran en belirgin politika aracı olmuştur" dedi.
Ertaş konuşmasında şunları söyledi: "Son 10 yıl, hem Türkiye hem de tüm dünya sermaye piyasaları açısından büyük bir değişim ve dönüşümün yaşandığı aynı zamanda yüzyılın en büyük krizinin gerçekleştiği bir dönemdir.
Amerika’nın başlattığı, AB ve diğer gelişmiş ülke merkez bankalarının da takip ettiği aşırı likidite politikası bu döneme damgasını vuran en belirgin politika aracı olmuştur.
Aşırı likiditeye dayalı politikalar, son 10 yılda gelişmekte olan ülkelerde finansal varlıkların yıllık ortalama %17 oranında artmasında temel rol oynamıştır. Bu oran gelişmiş ekonomilerdeki artış oranının yaklaşık dört katı bir büyümeyi ifade ediyor. Yine 2000 yılında küresel sermaye akımlarının sadece %5’i gelişmekte olan ekonomilere yönelirken bu oran, 2012 yılında %32’ye yükselmiştir.
İzlenen likidite kaynaklı politikalar, kısa vadeli rahatlama sağlamış gözükse de yatırımcılara risk yönetimini unutturmuş, varlık fiyatlarında rasyonellikten uzaklaştırmıştır. Dahası, likidite kaynaklı çözüm arayışlarının uzun vadede sürdürülebilir olmadığı, ülke içinde bir problemi çözerken başka problemlere yol açtığı, ya da
küresel boyutta dünyanın diğer bölgelerinde farklı sorunlara neden olduğu bugün yaşanarak kanıtlanmıştır.
2007 yılında Amerika’da gayrimenkul sektöründe başlayan kriz, 2008 yılından itibaren küresel bir ekonomik krize dönüşmüş, bugün ise tam olarak sonlanmamış, safhalar değiştirerek dünyanın değişik bölgelerinde devam etmektedir.
Kriz gelişmekte olan ülkeler açısından hem riskler hem de fırsatlar oluşturmuştur. Bu dönemde büyük miktardaki likiditenin gelişmiş pazarlardan gelişmekte olan pazarlara yönelmesi yeni merkezlerin ortaya çıkmasına fırsat sağlamıştır. Biz de Türkiye olarak bundan yaralanmak üzere, 2023 yılına kadar İstanbul’u dünyanın ilk on finans merkezinden biri yapmak hedefiyle yola çıktık."
Ertaş konuşmasına şu şekilde devam etti: "ABD Merkez Bankası Başkanı’nın 22 Mayıs’da tahvil alım programı hakkında yaptığı açıklamadan bu yana dünya finans piyasalarında bir trend değişikliği yaşanmaya başlanmıştır. Bu değişiklik, gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, hemen hemen bütün ülkelerde faiz, kur ve Borsa endekslerinde aşırı dalgalanmaya yol açmıştır. Amerikan 10 yıllık tahvil faizlerinin faiz oranlarının son üç ayda % 100 artması bunun en açık örneklerinden biridir.
Likidite bu kez gelişmekte olan ülkelerden çıkıp gelişmiş ülkelere yönelmeye başlasa da orta ve uzun vadede gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden ve küresel sermayeden aldıkları payın artmaya devam edeceği unutulmamalıdır.
Global likidite koşullarına ilişkin belirsizliklerin arttığı bu günlerde Türkiye,
- Düşük kamu borcu/GSYİH oranı,
- Düşük bütçe açığı,
- İhraç pazarlarının çeşitliliği,
- Güçlü bankacılık sistemi,
- Projelendirilmiş büyük altyapı yatırımları,
- Genç ve dinamik nüfusu,
- Nitelikli işgücü,
-Jeopolitik konumu ve
- 11 yıldır sağladığı siyasi istikrar,
avantajları ile sağlam, dinamik ve geniş yatırım imkânları sağlayan bir ekonomi konumundadır.
Bu avantajların bizi 2023 hedefimize ulaştırmada büyük katkı sağlayacağına yürekten inanıyoruz.
Bölgesel ve uluslararası finans merkezlerine göz attığımızda coğrafi/jeopolitik açıdan geçiş noktası sağlayan noktalarda konumlandıklarını görüyoruz. Örneğin Hong Kong Çin’e, Singapur ise
Endonezya, Malezya ve Hindistan’a yönelik ticaretin, alışverişin dolayısıyla da finansın geçiş noktasıdır. Türkiye, Boğazlar ve İstanbul’da benzer şekilde Avrupa, Orta Doğu, Orta Asya, Kuzey Afrika bölgeleri arasında ticaret ve finansın geçiş noktası konumundadır.
İstanbul’u, jeopolitik ve stratejik konumu dışında rakiplerine göre avantajlı kılan birçok özelliği mevcuttur. Bunların başında İstanbul’un bir finans merkezi olma koşullarının tümünü, belli ölçülerde ama bir paket halinde sağlayabiliyor olmasıdır. Amacımız sadece belli finansal ürünlere ya da vergisel teşviklere odaklanmış bir finans merkez değil, finansın tüm araç ve kurumlarının global ölçekte mevcut olduğu ve küresel ölçekte rekabet edebildiği bir İstanbul’dur.
Sağlıklı ve düzgün işleyen bir finansal sistem için vazgeçilmez önkoşul, yüksek standartlarda bir hukuki altyapıdır. Hem son on yılda küresel finans sisteminde yaşanan gelişmelere cevap vermek hem de ülkemizin ortaya koyduğu 2023 vizyonunu gerçekleştirebilmek için yeni bir Yasa'ya ihtiyaç duyulmuş ve geçen yılın son gününde TBMM’mizin onayladığı yeni Sermaye Piyasası Kanunu yürürlüğe girmiştir. Yeni Kanunla birlikte ülkemizde yıl başından buyana sermaye piyasalarımızı yeniden inşa ediyoruz. Yeni Kanun hem 2023 vizyonunun gerçekleşmesinin önündeki engelleri kaldırmış, hem piyasanın büyümesi ve gelişmesine yeni imkanlar sağlamış aynı zamanda yaşanan ve yaşanacak küresel krizlerin ülkemizde etkilerini minimize edecek düzenlemeler getirmiştir.
Bu kapsamda yıl başından bu yana sermaye piyasalarımızın kurumsal alt yapısını yeniden oluşturuyoruz.
-Bu amaçla ülkemizde İMKB, İAB ve VOBAŞ’dan oluşan üç borsayı, geçen Nisan ayında Borsa İstanbul çatısı altında birleştirdik, uluslar arası işbirlikleri ve ortaklıklar için önemli bir aşamaya geldik.
Önümüzdeki günlerde tüm vadeli ve spot işlemlerin, emtia ve kıymetli madenlerin alınıp satıldığı bir Borsa ile yerli ve uluslar arası yatırımcılara hizmet vermeyi planlıyoruz.
-Aracılık sektörü ve portföy yönetimine ilişkin düzenlemelerimizi yeniledik, AB düzenlemelerine paralellik sağladık, vergi teşvikleri ile destekleyerek ülkemizin bir portföy yönetim merkezi olması yolunda önemli adımlar attık.
- Şirketlerimizi banka ile finansmana bağımlılıktan kurtarmak amacıyla alternatif finansman kaynakları düzenlemeleri yaptık.
- Hem şirketlerimize alternatif kaynak sağlamak hem de İstanbul Finans Merkezi Projesinin hedeflerinden birisi olan ülkemizi faizsiz finans ürünlerinin önemli küresel merkezlerinden birisi yapma hedefi doğrultusunda yeni araç ve kurumlar oluşturduk.
- Faizsiz finansmanın sermaye piyasalarında öne çıkan ürünü Sukuk, ülkemizde kullanılan adıyla kira sertifikasıdır. Bu kapsamda 7 Haziran’da yaptığımız kira sertifikasına ilişkin düzenleme ile önemli
yenilikler getirdik. Uluslararası alanda genel kabul gören, 5 yeni sukuk düzenlemesi yaptık.
- Hazine Müsteşarlığımızın kira sertifikası diye isimlendirdiğimiz sukuk ihraçları 5 milyar doları, özel sektör firmalarımızın sukuk ihraçları da 2 milyar doları aşmıştır.
- Bu yıl içinde yaptığımız yeni düzenlemeler olumlu sonuçlarını hemen göstermiştir. Daha geçen hafta 600 milyon dolarlık bir sukuk ihraç iznini SPK olarak verdik.
- Yine bu yıl Mart ayında emeklilik yatırım fonlarına ilişkin yaptığımız düzenleme ile ülkemizde portföyünün tamamı faizsiz enstrümanlardan oluşan bireysel emeklilik yatırım fonlarının kurulmasına imkan sağladık. Bugün itibariyle bu tür fonlara katılan yatırımcı sayısı 400 bini fon tutarı da 175 milyon doları aşmıştır. Bu rakamlar ülkemizin potansiyelini göstermesi açısından bizi cesaretlendiriyor.
-Yine Haziran ayında yaptığımız yeni yatırım fonu düzenlememiz ile “Katılım Fonu” adıyla sadece faizsiz finansman ürünlerine ve katılım bankacılığı prensiplerine uygun çalışan şirketlerin pay senetlerine yatırım yapacak yeni bir yatırım fonu türü oluşturduk.
- Değişim ve dönüşüm bununla sınırlı değil, bu ay TAKASBANK’ın merkezi karşı taraf olmasına ilişkin ilk uygulamayı ödünç piyasasında başlattık aşama aşama tüm borsa işlemleri için uygulayacağız. Böylece yatırımcılar için takas riskini sıfırlayarak güvenli bir alan oluşturduk.
- Global yatırımcıların şirket genel kurullarına New York’dan Tokyo’ya kadar elektronik ortamda katılmalarına imkan sağlayan hukuki ve teknik alt yapıyı kurduk.
-Ülkemizin ihtiyaçlarını dikkate alarak, GAYRİMENKUL SERTİFİKALARI, ALT YAPI GYO, KOLEKTİF YATIRIM KURULUŞLARI gibi pek çok alanda yeni düzenlemeler yaptık.
İnanıyorum ki bu yıl sonuna kadar tamamlayacağımız diğer düzenlemelerle birlikte 2014 yılından itibaren ülkemizde sermaye piyasaları çok daha kurumsal bir yapıya kavuşacak, hızlı bir büyüme
sürecine girecek ve 2023 vizyonu kapsamında önemli atılımlar atacak, son 10 yılda bankacılık sektörümüzün gerçekleştirdiği başarıyı bu alanda da hep beraber yaşayacağız.
Fed’in izleyeceği politikaların önümüzdeki günlerde netlik kazanması ile birlikte, küresel ölçekte yaşanan, kur, faiz ve borsa endekslerindeki dalgalanma yerini daha sakin bir ortama bırakacak ve
ülkemizin de içinde bulunduğu, dinamik, hukuki ve teknik alt yapısı güçlü, fırsatları bol olan ülkeler aranan pazarlar olacaktır.
Yaşanan en sert küresel krize rağmen son 10 yılda Türkiye ekonomisi 3 kat büyümüş, bu süreçte hiçbir Türk bankası ve şirketi devlet desteğine ihtiyaç duymadan varlıklarını başarıyla sürdürmüştür.
Bu başarı tablosunun ortaya çıkmasında ülkemizde sağlanan siyasi istikrar, ve kurumsal alt yapının güçlü olması önemli katkı sağlamıştır. Geçmiş on yılı başarıyla tamamlayan Türkiye ekonomisi gelecek 10 yılda da yeni başarılara imza atacak ve sermaye piyasaları bu gelişmenin temel itici gücü olacaktır."
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.