Hem iç hem de dış konjonktürün etkisiyle bıçak sırtı bir dönemden geçen Türkiye ekonomisine ilişkin en önemli tartışmalardan birini, kısa vadeli sermaye girişlerinin güvenilmezliği oluşturuyor. ABD Merkez Bankası FED’in tahvil alımlarını kısması sonrasında gelişen piyasalarda yaşanan karamsarlık, son günlerde Avrupa Merkez Bankası’ndan gelen ‘parasal genişleme’ sinyalleriyle bir ölçüde dağıldı. Ancak uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s tarafından not görünümünü durağandan negatife çevrilen Türkiye’de, küresel sermaye girişlerinde yaşanacak olası bir dalgalanmanın ekonomideki kırılganlığı ciddi oranda artırmasından endişe ediliyor. Ekonomist Dergisi’nden Aram Ekin Duran, tüm bu tartışmaların ışığında, son dönemdeki küresel sermaye hareketlerini ve Türkiye’nin sermaye girişlerini artırmak için neler yapması gerektiğini Borsa İstanbul (BİST) Yönetim Kurulu Başkanı İbrahim Turhan ile konuştu.
-Son dönemlerde Türkiye gerek iç gerek dış kamuoyunda negatif özellikleri ile öne çıkıyor. Siz önümüzdeki ayları göz önüne aldığınızda, olası sermaye girişlerine bir tedirginlikle mi yoksa özgüvenle mi yaklaşıyorsunuz? Sermaye piyasalarının en önemli özelliği orta ve uzun vadeli fonların alınıp satıldığı, ufkun orta vadeden uzun vadeye taşındığı bir alan olmasıdır. Burada da yatırımcılar kısa dönemli gelişmelerden ziyade uzun dönemli performansı belirleyecek temel göstergelere odaklanırlar. Dolayısıyla Türkiye’nin orta ve uzun vadeli görünümünün olumlu olduğu, fırsatların tehditlerden daha yüksek olduğu konusunda genel bir görüş birliği var. Bizim yapmamız gereken, yapısal reformları hızlandırmak. Mesela eğitim. Türkiye’nin en önemli güçlerinden birisi, demografisi. Ama bu gücü doğru bir şekilde kullanabilmek için bizim burayı mutlaka nitelikli hale getirebilmemiz lazım. İşgücü piyasamızı hem içeride hem dışarıda yaşanabilecek çalkantılara karşı yeteri kadar esnek hale getirmemiz lazım. İşgücü piyasamızı şoklara cevap verebilir, onları absorbe edebilir hale getirmemiz lazım. ABD ile AB’yi son krizdeki performanslarıyla kıyasladığınız zaman, ABD’de işgücü piyasasının olduğu herhalde gözleniyor.
AB VİZYONUNA DAHA FAZLA YATIRIM YAPMALIYIZ
-Size göre şu anda iç ya da dış şokları absorbe edebilecek bir ekonomiye sahip olmak için neler yapılmalı? Şirketlerimizin kurumsallaşma düzeylerini mutlaka artırmamız lazım. Biz sermaye piyasalarında faaliyet gösteren Borsa İstanbul olarak halka açılma da dahil olmak üzere şirketlerimize elimizden gelen katkıyı sağlamaya hazırız. Girişimciliğin düzeyini artırmamız lazım. Bu noktada University of California Berkeley ile yaptığımız anlaşmayı vurgulamak gerekiyor. Mutlaka böyle çalışmaların olumlu sonuçlarını göreceğiz. Gelişmiş olanlar ile başarılı olamayanları birbirinden farklı kılan kurumsal yapıdır. İşte bu kurumsal yapıyı iyileştirme adına Borsa İstanbul olarak önemli adımlar attık. Yine eğitim, işgücü piyasayı, bireysel emeklilik sistemi, sermayenin marjinal verimliliğini artıracak hususlarla ilgili ve İstanbul’u finans merkezi yapmak gibi çalışmalara odaklanmamız lazım. Yoksa kısa vadeli dalgalanmalar finansal piyasaların doğasında olan bir şey. Ne yaparsak yapalım bunlardan kaçınamayız. İçeride hiçbir sorun olmasa dahi küresel piyasalardaki dalgalanmalar bizi etkilemeye devam edecek. Dolayısıyla kurumsal reform sürecine, AB vizyonuna mutlaka ve mutlaka daha fazla yatırım yapmamız lazım.
-Dönem dönem gündeme gelen kısa vadeli sermaye girişlerine vergi konulması tartışması hakkında ne düşünüyorsunuz? Türkiye ekonomi politikası çerçevesinin son 30 yıllık yönelimi piyasa ekonomisi ve dışa açık ekonomiden yana oldu. Özel sektör öncülüğünde büyüme ve kalkınmadan yana oldu. Bu birinci tespitim. İkinci tespitim, Türkiye ekonomisinin hala sermaye girişine ihtiyacı olduğu gerçeğidir. Bu çerçevede değerlendirirsek, şunu hatırlatmak isterim: 2010’da yaşanan kriz döneminde birçok gelişen piyasa ekonomisi sermaye kontrolleri ya da sermaye akımlarının yönlendirilmesi gibi yollara yönelirken, bizim ekonomi politikamız krizde bile tamamen piyasa ekonomisini esas alan ve sadece fiyatlamaları etkileyerek yatırımları değiştirmeye yönelen politika bileşenlerinden yana oldu. Merkez Bankası’nın o dönem de borçlanma faizlerini düşürüp koridor sistemine geçmesi, rezerv opsiyon katsayılarını hem altın hem de yabancı para için kullanma yolunu tercih etmesi çok inovatif adımlar oldu. Tamamen piyasa dostu ve aynı zamanda sorunlara çözüm üreten formüllerdi. Bunlar. Tüm dünyada da övgüyle karşılandı. Türkiye’nin hem son 30 yıllık politika tercihleri hem de içinde bulunduğu durum dikkate alındığında, piyasa ekonomisi ve özel sektörün öncülüğünde büyüme ve kalkınma modelinin devam edeceğini düşünüyorum.
KÜRESEL SERMAYE MERKEZ NOKTALARDAN DÜNYAYA DAĞILIYOR -Yani Türkiye’nin sermaye girişleri arasında bir ayrım yapmasının doğru olmadığını söylüyorsunuz. Sermaye girişleri arasında tercih, sermayenin kalitesi, vadesi, yatırım yaptığı alanlarla ilgili olabilir. O farklılaşmayı, o ayrımı yapacak olan da bu sermayenin muhatap olacağı fiyatlanma mekanizmasıdır. Dolayısıyla en doğru çözümün bu olacağını düşünüyorum.
-Rusya’nın Ukrayna ile yaşadığı kriz ve Kırım’ı ilhak etmesinin ardından bu coğrafyadan Türkiye’ye bir sermaye akımı olacağı tahminleri yapıldı. Siz şu ana kadar böyle bir hareketlilik tespit ettiniz mi? Bu konuda net bir şey söylemek için biraz erken. Ama şunu söyleyebilirim: Bildiğiniz gibi şu anda küresel sermaye, kaynak ülkesi neresi olursa olsun, New York, Londra ve Singapur gibi merkez noktalardan dünyaya dağılıyor. Dolayısıyla biz diyelim ki Londra’dan bir fon girişi görüyoruz. Bunun arkasında sözünü ettiğimiz jeopolitik riskler sebebiyle portföy tercihlerini farklılaştıran yatırımcılar olabilir. Fakat bunu kısa vadede birebir tespit etmek güç olabilir.
‘’YATIRIM ORTAMI ADİL VE ŞEFFAF OLMALI’’
-Türkiye, bu küresel konjonktürde kendini nasıl daha cazip bir piyasa kılar? Özellikle portföy yatırımcıları için en önemli husus, öngörülebilir ve istikrar. Bunlar olmayınca yüksek getiri de olsa yatırımcılar o ülkeleri dikkate almıyor. Dolayısıyla bizim buradan çıkarmamız gereken der şu ki, bütün gelişmekte olan ülkeler küresel piyasalarda giderek daralan, azalan likidite için rekabet içindeler. Biz Türkiye’yi bu rekabette öne taşıyabilmek için mutlaka ve mutlaka yatırım ortamını iyileştirecek, öngörülebilirliği artıracak, adil şeffaf, hesap verilebilir ve sosyal sorumluluk sahibi bir yatırım ortamını hayata geçirme yolunda reform sürecine hız kesmeden devam etmeliyiz.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.