Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Suriye’de yaşananların Türkiye’nin tehdit algısını ayakta tuttuğunu belirterek, TSK’nın bölgedeki caydırıcı tutumunu sürdürmesi gerektiğini söyledi. Gül, İtalya Cumhurbaşkanı Giorgio Napolitano’nun davetlisi olarak bu ülkeye yaptığı devlet ziyaretinin ikinci gününde, kendisini izleyen gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.
Kadri Gürsel'in Milliyet'teki haberine göre gazetecilerin dış politika, savunma ve güvenlik konularında yoğunlaşan sorularına Cumhurbaşkanı Gül’ün verdiği cevaplar aşağıdaki ana başlıklarda toplandı:
‘Geç kalınmamalı’ TSK’nın IŞİD konvoyunu bombalamasına atfen artan güvenlik risklerine dair bir soruya cevap:
“Suriye’nin nasıl, ne zaman düzlüğe çıkacağı konusunda çok iyimser olmak için bir neden yok önümüzde. Cenevre’den yaptırım gücü olan bir geçiş hükümeti çıksaydı, bu gelecek açısından ümit verici olabilirdi ama olmadı. İkinci nokta, ortaya çıkan ortamın Türkiye açısından yarattığı tehdit ve tehlikeler. Belirsizlik ortamı içinde çok gruplar çıktı ortaya. Orada sadece rejimle muhaliflerin çatışmaları değil, muhaliflerin arasındaki çatışmalar da var. Hedef yok. Hedefsiz... Bunlar eğer 900 kilometrelik sınırın ötesinde değil sınırınızda oluyorsa bunun nereye uzanacağını bilemezsiniz. Bu ortamlar aşırılığı, radikalizmi körükler ve yaratır.
Neticede böyle bir ortamda, vatanı milleti kurtaracağız diye savaşa giden, gün bugündür diye yola çıkan insanlar sonunda öyle bir çılgınlık içine giriyorlar ki işte Afganistan’da gördük. Bunların nereye varacağı bilinmez.
Bu nedenle bizim 4-5 yıl önceki tehdit algılamamızla bugünkü tehdit algılamamız arasında çok büyük fark var. O zaman bizim için en büyük tehdit PKK terörüyle mücadeleydi. Bugün baktığımızda bu ortam içinde kaç tane grup görüyoruz. Bugün hepimizin çok daha dikkatli olması gerekiyor. Güney sınırımızın daha zor olduğunu söylemek istiyorum. TSK da bugün ben karışmayayım derse belki yarın gücünüzün yetmeyeceği bir güç çıkacak karşınıza. Onun için bu konuları hep profesyonel uzmanlarımıza bırakmak gerekir onların da hiçbiri kendi başına iş yapamaz tabii onların da hep sorumlu olduğu, siyasi istikameti alması gereken makamlar var.”
‘El Kaide iddiası iftira’ Batı medyasında yer alan, Türkiye’nin El Kaide’yi desteklediği iddiaları hakkında:
“Sorumluluktan kurtulmak için yapılan iftiralardır. Hamasetleriyle aksiyonları birbirine uymadı. Suçlular... Söylemine göre hareketi de yapman gerekirdi. Şimdi bu boşlukta radikal unsurlar ortaya çıkınca bunlardan dolayı bizi suçlamaya kalkıyorlar. Kendi sorumluluklarını örtmeye ve dikkati başka yöne çekmeye dönük bir söylem.”
Şam’ın eli güçlü Foreign Affairs dergisine bundan 2 yıl önce verdiğim bir mülakatta Suriye’ye kendisini İran ve Rusya kadar bağlayan bir ülke yok karşı tarafta demiştim. Batı’yı da kastettim, bizi de kastettim. İran için ölüm kalım meselesi, bizim için insanlık meselesi. Rusya için sıcak deniz meselesi, tek kale meselesi. Öbür tarafta ben savaşları bitirecek adam olacağım diye konuşuyorlar zaten, politikaları belli (ABD’yi kastediyor). Bugün artık eli güçlü olan Şam. Cenevre’ye nasıl geldi?
İran’la işbirliği önerisi “Fırsatlar da var. İran’ın nükleer meselesinde uluslararası camianın, Batı dünyasının İran’la bir diyalog içine girmiş olması, problemlerin siyaset ile çözülmesi ihtimalinin çoğalmış olması dünyayı da rahatlatır. İran’la yeni bir dönemin başlamış olması İran’ın Suriye konusunda angaje edilmesini sağlayabilir. Biz İran Cumhurbaşkanı Ruhani ile Suriye konusunda beraber hareket etmenin, çeşitli alternatifler üzerinde çalışmanın şart olduğunu konuştuk. Bu konuda dışişleri bakanlarımızı görevlendirdik. Üzerinde beraber çalışmanın şart olduğu bir imkan var.”
NATO standardı önemli (Roma’daki görüşmelerde Çin’den füze alımının gündeme gelip gelmediği sorusuna cevap:)
“Savuma sanayii işbirliği de ilişkilerimizin bir boyutu. Burada da pozisyonumuz net. Türkiye NATO üyesi, standartları NATO standartlarıdır ve Türkiye İttifak ile ilişkilerine önem verir. NATO standartlarıdır ve veren ülkeler belli. Bizde yok. İşte konuşlandırdılar ve bu sayede sınır şehirlerimize yönelik bir saldırı söz konusu olduğunda onu orada durduracak. Buna önem veriyoruz. Bunu bir kenara koyduktan sonra şu gerçeği herkesin bilmesi gerekir: Türkiye savunma harcamalarını devam ettirmek zorunda olan bir ülke. Avrupa’daki herhangi bir ülke değiliz ki tehdit algımız onlar gibi azalsın.
Türkiye silahlı kuvvetlerini güçlü tutmak zorunda, savaşmak için değil, savaşmak isteyenleri caydırmak için. Böyle bir ülke savunma ihtiyacını ticari bir iş gibi düşünemez. Türkiye’nin bir müşteri gibi düşünülmemesi lazım. Türkiye kendi kapasitesini kurmak, bağımlılıktan kurtulmak zorundadır. Parayı verseniz bile alamıyorsunuz, kongreden geçecektir. O zaman teknoloji transferi, zaman (teslimat süresi) ve fiyat unsurlarını göz önüne alarak verilen teklifleri değerlendirmek zorundayız.
Bunları anlatınca saygı duyuyorlar “Teklifimizi yenileyelim” diyorlar. Zaten İtalyan Fransız ortak. Zaten sürede de uzatma oldu, nisan sonuna kadar. Bunlar rasyonel biçimde anlatılırsa çekinecek bir şey yok. Bu şartlar karşılanmazsa her türlü alternatifi değerlendirmek hakkımızdır.”
‘Öfke kontrolü’ “Mısır bizim için çok önemli bir ülke. Doğu Akdeniz ülkesiyiz. Diğer ülkelerle ilişkilerimiz çalışmazsa Akdeniz bizim için Antalya Körfezi’nden ibaret olur. Mısır’da büyük halk devrimi olduğunda hepimiz sevindik çünkü Mısır halkının onuruyla ilgili bir devrimdi o. Ama sonunda demokrasinin askıya alınması ve seçilmiş cumhurbaşkanının hapse konulması çok üzücü. Biz de bu tür olağanüstü durumlar geçirdik ama aklıselimle çıktık. 60 ihtilali çok acı oldu.
Başbakan ve iki bakanın idamı çok acıdır, utanç meselesidir. Ama onlardan ders alınmışçasına, 80 darbesinde de o kadar insanın içeri konulmasına ve o kadar insanın Türkiye’yi terk etmesine rağmen iç savaş durumu ortaya çıkmadı. Bütün bu darbelere maruz kalan insanlar bir Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan, başbakan da oldular, cumhurbaşkanı da oldular. Hepsi de vatanseverce davranıp öfkelerini sokağa yaymadılar, bunun yerine siyasetle o ortamdan Türkiye’nin kurtulmasına destek verdiler. Adeta annenin çocuğuna davrandığı gibi davrandılar. Mısır’da da böyle olmasını çok isterdik. Bütün bunları Mısır’ın geleceği açısından sürdürülebilir bir yapının ortaya çıkması için çok söyledik ama olmadı.”
‘2015 öncesinde Türkiye kendini toparlamalı' “2014 ve 2015 önemli yıllar olacak. Türkiye uluslararası platformlarda birçok zorlukla karşı karşıya kalacak. Üç-dört sene önce parlak ışığında çok da dostu olan bir ülke olarak bunları aşabilecek bir ülke olabilirdik diye düşünüyorduk. Şimdi tabii dünya konjonktürü, bizim konjonktürümüz falan, içeride bir sürü başka şeyle uğraşırken bu işler de sıkıntıları biraz çoğaltacak doğrusu. Hükümetimizin bazı çalışmaları var. Esas olan Türkiye’nin bugünkü tartışma konularından çıkması, toparlanması. Tekrar Türkiye ile dost olmanın değerini herkese hatırlatacak şeyleri çoğaltmak lazım.”
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.