Geleneksel bankacıların hakim olduğu Türk finans sektörü, 1991'de kurum içinden bir gencin banka müdürü oluşuyla müşteri odaklı modern bir döneme girdi. Bugün emekliliğini kendine vakit ayırarak geçiren Akın Öngör, kurum içinden 'icraatın başı' anlamına gelen CEO'luk vazifesini üstlenmesini şöyle anlatıyor: "Ayhan Bey'le (Şahenk) yaptığımız 9 kahvaltıda hep günlük gelişmelerden konuştuk. İkinci buluşmamızda beni genel müdür yapmak istediğini anladım. Ancak 9. seferde söyledi. Bu değişikliğin bankanın üst yönetimine ilan edildiği toplantıda söz alarak 'Efendim, dış dünyaya duyurulması için İngilizcesinin de yazılması lazım' dedim. Genel müdür için 'CEO' unvanı kullanılırdı. Böylece tayinimin bildirildiği İngilizce metinde 'President and Chief Executive Officer (CEO)' yazılacaktı; yani icraatın başı." 1 Mayıs 1991 itibarıyla Garanti Bankası'nın ilk CEO'su olan Akın Öngör, tecrübelerinin gelecek nesillere kaynaklık teşkil etmesi için anılarını 'Benden Sonra Devam' adıyla kitaplaştırdı. Öngör kitapta iş hayatında karşılaştığı ilginç ayrıntılara yer veriyor. Doğuş Grubu'nun merhum Yönetim Kurulu Başkanı Ayhan Şahenk ile yaptığı kahvaltılı buluşmalarda Garanti Bankası'nın satışı gündemdedir. Koç Grubu'nun satın almayı düşündüğü banka için 150 milyon dolarlık teklifin nasıl olduğunu soran Şahenk, müstakbel genel müdüründen 'Bu banka gelecek vaat ediyor, 1 milyar dolardan aşağıya vermeyin' cevabını almıştı. Öngör'ün göreve geldiğinde 150 milyon dolar piyasa değeri olan banka, 9 yılın sonunda 5 milyar dolar değere ulaştı. 85 milyon dolar olan kar, 500 milyon dolara çıktı. Çalışan başına gelir 15 bin dolardan 110 bin dolara, şube başı gelir de 258 bin dolardan 2,5 milyon dolara yükseldi. Akın Öngör, patronu ile kişisel sohbetlerinde annesiyle Şahenk'in ablasının İzmir Kız Lisesi'nden arkadaş olduğunun ortaya çıkmasının genel müdürlük konusunda ikna edici olduğunu itiraf ediyor. Öngör, mezun olduğunda devlet memuru ve herkese tepeden bakan bankacı olmayı hiç düşünmediğini söylüyor. Müdüriyetin ilk 4 yılında eleman azaltarak ve şube kapatarak verimliliği artıran genç CEO, sonraları 'dünyanın en iyi bankası ödülleri' alarak defalarca yılın profesyoneli seçildi. 317 olan şube sayısı 1995'te 151'e kadar düşmüştü. Şube ve çalışan sayısı artırıldığında ise maaşlar Türkiye ortalamasının yüzde 40 üzerine çıkmıştı. Yapılan çalışmalar, bankadaki çalışan sadakatinin Avrupa bankalarının bile üzerinde olduğunu gösteriyordu. Bankayı 'teknoloji ağırlıklı bir fabrika' yapma idealiyle yola çıkan Öngör, üst yönetimi 'kendine özgüveni olan, dünyayı yakından takip eden gençlerle' yeniledi. İş yapma prensibini 'takım halinde motivasyon odaklı olmak' üzerine inşa eden Öngör, bunu da çalışanlarının ücretlerini artırarak, üst yöneticilerine araba dağıtarak ve personel arasında kadınların oranını yüzde 50'ye çıkararak gerçekleştirdi. Genel Müdür İbrahim Betil zamanında Harvard Business School'da bir aylık 'Advanced Management' eğitim alma önerisi geri çevrilen Akın Öngör, genel müdür olunca konuya eğilmeye, üst yönetime yönelik özel eğitimi gerçekleştirmeye karar verdi. Harvard'daki programlar incelendiğinde 3,5 aylık ileri düzey yönetim programının kendileri için uygun olduğu görüldü. Programa en yakın gördüğü genel müdür yardımcılarını göndererek başladı. Banka yılda 2 kez ikişer kişilik gruplar gönderdi. Bunun bankaya maliyeti yıllık 80 bin dolar oldu. Doğuş Grubu, 1994 krizinde zor durumda kalan Bank Ekspres'e ortak olması konusunda dönemin hükümetinden teklif almış. Grup ise otoyol yapımı sebebiyle biriken alacağının hemen ödenmesi ve Tarım Satış Kooperatifleri Birliği'nin Garanti'ye olan borcunun verilmesi şartıyla tamamını satın alacağını iletmiş. Taleplere olumlu cevap gelmesinin ardından Bank Ekspres 20 milyon dolara satın alınmasına rağmen yetkililer şirkete verdikleri sözlerde durmamışlar. Banka sonraları 85 milyon dolara Korkmaz Yiğit'e devredilmiş. Organik büyümeyi strateji olarak belirleyen Garanti'nin yine de birkaç banka satın alması gerçekleştirdiğini dile getiren Öngör, Türkiye'deki en eski banka olan Osmanlı Bankası'nın alınmasını şu şekilde anlatıyor: "Osmanlı Bankası'na 225 milyon dolar teklif etmiştik. Ses çıkmıyordu. Bankada Fransız ve İngiliz hisselerini temsil eden Yönetim Kurulu Murahhas Üyesi George Warren diye kişisel menfaatlerini gözeten eski tarz bir bankacı vardı. Bu görüşmeler sonrasında İstanbul'a tipik bir İngiliz olarak British Airways'i kullanarak döneceğini biliyordum. Hemen James Bondvari bir manevra yaparak onun dönüş uçağında, hatta tanıdıkları araya sokarak hemen yan koltuğundan yer aldırdım. 3,5 saatlik yolculukta sonradan Koç Grubu olduğunu öğrendiğim rakip teklifinin bizimkinin 10-15 milyon dolar üzerinde olduğunu öğrendim. Biz de hemen 245 milyon dolarlık peşin ödeme teklifi yaparak bankayı satın aldık." ZAMAN
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.