E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaPiyasaMerkez'in kararı ne olacak?---

Merkez'in kararı ne olacak?

Merkez'in kararı ne olacak?
16 Eylül 2013 - 11:45 borsaningundemi.com

TCMB Para Politikası Kurulu yarın toplanacak, para politikaları duruşu açısından kritik hafta başlıyor

"Gözler merkez bankalarında..
Para politikaları duruşu açısından kritik bir haftaya başlıyoruz. Bizim Merkez Bankası’nın Salı günkü toplantısında, son dönemde düşüş eğilimi gösteren kur volatilitesine karşı ek herhangi bir aksiyon alıp almayacağını  ABD Merkez Bankası’nın da bir gün sonraki toplantısında, ekonomik aktiviteden gelen güçlenme sinyallerine karşı, Aralık 2008’den itibaren yürütülen niceliksel genişleme sürecinin seyrine dair nasıl bir karar alacağını göreceğiz. Para politikası faiz oranlarına yönelik net bir eğilimin henüz oluşmadığı gelişmekte olan merkez bankalarından gelecek yeni sinyaller de yakından izlenecek.
Eylül 2007’den itibaren yürütülen parasal gevşeme sürecinde, Fed ve TCMB’nin faiz değişikliği kararı verdiği toplam 33 toplantının 5’inde aynı ayda değişiklik kararı verilmiş  bunun da 3’ünde TCMB’nin kararı daha önce gelmiş.
Bu hafta da TCMB’nin kararı Fed’den bir gün önce gelecek. Her iki merkez bankasının da faiz değişikliğine gitmesi beklenmiyor. Her ne kadar para politikasının geleneksel araçlarında bir sürpriz beklenmese de, geleneksel olmayan araçlarında - ki bu Fed için tahvil alımları, TCMB için de kur volatilitesine karşı döviz enstrümanları anlamına geliyor - bir değişiklik planına gidilip gidilmeyeceği önemli olacak.
Fed’in tahvil alımlarını azaltma sürecini başlatabileceğini TCMB’nin döviz zorunlu karşılık oranlarında 100 baz puan, ROK’larda 0,2 puan indirimlere gidebileceğini düşünüyoruz.
Para politikaları duruşu açısından kritik bir haftaya başlıyoruz.
Bizim Merkez Bankası’nın Salı günü yapacağı PPK toplantısında, son dönemde düşüş eğilimi gösteren kur
volatilitesine karşı ek herhangi bir aksiyon alıp almayacağını ABD Merkez Bankası’nın ise Çarşamba günkü açıklamalarında, ekonomik aktiviteden gelen güçlenme sinyallerine karşı, Aralık 2008’den itibaren yürütülen niceliksel genişleme sürecinin terse dönmesine dair bir karar alıp almayacağını göreceğiz.
Ayrıca, bizimle birlikte diğer gelişmekte olan merkez bankalarının da kararları yakından takip edilecek. Geçen hafta Güney Kore, Şili ve Rusya merkez bankaları politika faiz oranlarını aynı bırakırken, Endonezya merkez bankası faiz oranını sürpriz bir şekilde artırdı. Bu hafta toplanacak Polonya, Hindistan ve Güney Afrika merkez bankalarının para politikalarının normalleşme sürecinde nasıl bir eğilim sergileyeceği önemli olacak. Hatırlatmak gerekirse, Ağustos ayında da Brezilya ve Endonezya faiz artışlarına gitmişti.
TCMB ve Fed kararlarına odaklanırsak, her iki merkez bankası için de, para politikasının geleneksel yöntemlerle, yani politika faiz oranının düşürülmesiyle, gevşetilmeye başlandığı Eylül 2007’den günümüze kadar faiz değişikliği içeren toplam 33 toplantıyı mercek altına alalım. 33 toplantının 30’unda TCMB faiz değişikliği kararı alırken, Fed’in değişiklik kararı verdiği toplantı sayısı 8. Her iki merkez bankasının aynı ayda faiz değişikliğine gittiği toplantı sayısı ise 5. Ve bu 5 toplantının 3’ünde TCMB’nin faiz kararı Fed’den önce gelmiş. En çarpıcı olan da, faiz indirimlerinin başladığı Eylül 2007’de TCMB’nin geleneksel yöntemlerle parasal gevşeme politikasını, piyasalarda da sürpriz etkisi yaratarak, Fed’den önce açıklamış olması. Bir ay sonraki toplantıda da yine faiz kararı Fed’den önce gelen TCMB’nin indirim miktarı daha ılımlı kalırken, Ocak 2008’de büyük ölçekli faiz indiriminin tabloyu tersine döndürdüğü görülüyor. Fed’den daha agresif faiz indirimi ise Mart 2008’de geliyor.
Her iki merkez bankasının faiz değişikliğine gittiği 5 toplantının kalan 2’sinde ise, yani Aralık 2007 ve Aralık 2008’de, TCMB’nin kararları Fed’den iki gün gibi kısa bir süre sonrasına denk geliyor.
Mevcut duruma dönecek olursak, bu hafta da TCMB’nin kararı Fed’den bir gün önce gelecek. Her iki merkez bankasının da faiz değişikliğine gitmesi beklenmiyor. TCMB faiz volatilitesini düşük tutmak amacıyla ortalama fonlama maliyetini % 6,75- 7,75 bandında tutacağı söylemine bağlı kalırken Fed faiz artırımı için işsizlik oranının % 6,5’in altına inmesi gerektiği, mevcut seviyelerin ise bu hedeften hala uzak olduğu öngörüsünü koruyor.
Ancak, her ne kadar para politikasının geleneksel araçlarında bir sürpriz beklenmese de, geleneksel olmayan araçlarında - ki bu Fed için tahvil alımları, TCMB için de kur volatilitesine karşı döviz enstrümanları anlamına geliyor - bir değişiklik planına gidilip gidilmeyeceği önemli olacak.
Fed’in politikasıyla başlarsak, parasal genişleme süreci öncesinde 1 trilyon dolar civarında bulunan Fed’in
bilançosunun dört yıla yakın bir zamanda 2 kattan daha fazla artarak 3,6 milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştığını görüyoruz.
Her ne kadar enflasyonun mevcut seviyesi (çekirdek PCE son dört aydır % 1,2 civarında seyrediyor) rahat bir görünüm sunsa da, bilançonun daha fazla büyümesinin ekonomik dengeler açısından sıkıntıları olacaktır. Dolayısıyla, tahvil alımları yoluyla bilançonun genişletilmesi sürecinin sonuna doğru gelindiği görüşü genel kabul görüyor.
İstihdam tarafındaki gelişmeler de bu genel görüşe destek veriyor. Tarım dışı özel sektör istihdamı Ağustos ayında, beklentilerin altında artış gösterse de, 12 aylık hareketli ortalamalardaki genel yukarı trend korunuyor. Son bir yıllık ortalama aylık artış 192 bin seviyesinde oluşurken, kriz öncesi döneme ait 210-220 bin seviyelerine yaklaşıldığı izleniyor.
Tarım dışı istihdamın küçük-orta ölçekli ve büyük ölçekli firmalar nezdinde gelişimine ADP rakamları çerçevesinde baktığımızda, asıl artışın ilk gruptan geldiği  ancak ikinci grupta da kriz öncesi seviyelere göre göreceli bir güçlenme gözleniyor. İş ortamı iyimserlik endeksi olan NFIB göstergesi de, geçen yılın sonundan itibaren ılımlı bir yükseliş trendinde. Ocak 2005-Nisan 2007 ortalamasına göre yapılan karşılaştırmada, tarım dışı özel sektör istihdamındaki aylık ortalama artışın bu yılın sekiz aylık döneminde yakın seviyelere geldiği gözleniyor.
İstihdam verilerinin daha güncel gelişimi olarak, haftalık işsizlik başvurularının dört haftalık hareketli ortalamalarında da kriz öncesi seviyelere yaklaşma dikkat çekiyor.
Öte yandan, işsizlik oranının aşağı trendini korumasına karşın hala % 7’li seviyelerde dalgalanıyor ve bunun bir destekleyicisinin de işgücüne katılım oranındaki düşüşün olması, tahvil alımlarının azaltılması sürecinden faiz artırımına geçişin çok hızlı gerçekleşmeyeceği görüşünün geçerliliğini korumasını sağlıyor.
Politika faiz oranının, enflasyon sapması ve çıktı açığının bir fonksiyonu olarak tanımlanmasına dayanan Taylor kuralını ABD ekonomisine uyguladığımızda da, hesaplanan faiz seviyesi 2011 sonundan itibaren genel olarak mevcut politika faiz oranının üzerinde dalgalanmakla birlikte, her iki faiz arasındaki farkın gerek bir önceki parasal sıkılaşma döneminin başladığı 2004 yılının ortasında oluşan seviyelerin, gerekse de son parasal gevşeme döneminin başladığı Eylül 2007 öncesindeki seviyelerin uzağında olduğu görülüyor. Yani, her ne kadar para politikalarının normalleşme sürecine girdiğimizi düşünsek de, faiz artırımıyla parasal sıkılaşmadan bahsetmek için henüz erken olduğunu bu göstergede de görüyoruz. 18 Eylül’de tahvil alımlarında bir azaltmaya gidip gitmeyeceğini (ya da ne kadarlık bir azaltmaya gideceğini)
göreceğimiz Fed kararının bir gün öncesinde, TCMB’nin TRY’ye değer kazandırmak için ek döviz enstrümanlarına başvurup başvurmayacağını öğreneceğiz. TCMB’nin kur oynaklığına karşı faiz silahının kullanılmayacağını açık bir şekilde belirtmesi nedeniyle, politika faiz oranlarında ve faiz koridorunda bir değişiklik beklenmiyor.
Ancak, kurun mevcut seviyesinin hem enflasyon hem de büyüme dinamikleri açısından rahatlatıcı seviyelerde olmadığı da açık. Bu durumda, Merkez Bankası’nın bu haftaki toplantısında yeni döviz enstrüman(lar)ı açıklamayacağı varsayımıyla, yabancı para zorunlu karşılık oranları ve ROK’larda (*) yapılacak düzenlemelerle döviz likiditesinin artırılmasına yönelik kararlar alınabileceğini düşünüyoruz. Döviz zorunlu karşılık oranlarında 100 baz puanlık, ROK’larda ise 0,2 puanlık indirimler bekliyoruz. Sözkonusu düzenlemelerin gerçekleşmesinin ise, döviz likiditesini toplam olarak 3,5 milyar dolar civarında artırıcı etkisi olacağını hesaplıyoruz.
HALK YATIRIM ARAŞTIRMA

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)