Küresel ekonomide beklenenin altında zayıf bir büyümenin olması, ekonomileri birbiriyle rekabet edebilmek için kur savaşlarına doğru itiyor. Asya ve Avrupa’da parasal politikalar gevşerken ve aralarında Türkiye’nin de bulunduğu merkez bankaları faiz indirimlerine giderek paralarının değerini düşük tutmaya çalışırken, ABD’nin faiz artışına doğru gitmesi savaşı kızıştırıyor. Yakında Çin’in de bu savaşın içine sürükleneceği tahminleri yapılıyor. Ancak uzmanlara göre bu savaşta bir kazanan olmayacak.
Düşük büyüme ile boğuşan merkez bankaları son zamanlarda parasal gevşeme politikalarına yöneldi. Amaç paralarını devalüe ederek ihracatı canlandırmak. Birbirine karşı kendi para birimini düşük tutarak ihracatını artırıp, ekonomisini daha dinamik hala getirmek isteyen ülkelerin uygulamalarıyla kur savaşları yeniden ivme kazandı. ABD Doları, euro ve yen arasında kur savaşı yaşanırken, doların bu yıl da diğer para birimleri karşısında nispeten güçlü konumunu koruyacağı tahmin ediliyor. 2008 ekonomik krizi sonrası gelişmiş ekonomiler büyümeyi geri getirmek için giriştikleri Keynesyen politikalar kapsamında reel faizleri aşağı çekti. Ancak düşük faiz uygulamaları ekonomileri canlandırmaya yetmedi. Emtia ve emlak fiyatları yükselirken, sanayi üretimi istenildiği gibi canlanma göstermedi. Kur savaşları, gelişmiş ülkelerdeki yüksek işsizlik oranları ile yavaş yavaş ülkelerin mali politikalarına girmeye başladı.
Asya’da savaşa yeni ülkeler giriyor Japonya’da da nerdeyse tüm yatırım araçlarına geniş çaplı müdahaleleriyle daha da agresif ve geniş çaplı bir kur politikasına şahit olduk. Büyümeyi yakalayabilmek için şimdi Avrupa’da niceliksel genişleme politikası devreye sokuldu. Bunun sonucunda euronun düşüşü hızlandı. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru Çin, Güney Kore politikalarını gevşetirken, bu yıl Hindistan, Danimarka, Avustralya, Singapur, Kanada ve Türkiye faizleri gevşetti.
Uzmanlara göre doların güçlenmesine bağlı olarak kur savaşlarında halka büyümeye devam edecek. Tayland, Vietnam, Endonezya, Filipinler, Tayvan ve Latin Amerika ülkelerinin ekonomilerine ihracat yoluyla destek sağlamak için faiz silahını çekebilecekleri belirtiliyor. Uzmanlara göre yakında Çin ve İsveç de kur savaşına dahil olabilir. Goldman Sachs’ın eski Portföy Yönetimi Başkanı O’Neill, piyasalarda para birimleri arasındaki değer rekabetinden dolayı “kur savaşları” olarak bilinen mücadeleye yakın zamanda Çin’in de katılabileceği uyarısında bulunmuştu. O’Neill, 2009 yılından sonra piyasaların yeniden konuşmaya başladığı “kur savaşlarına” ilişkin değerlendirmesinde, “ABD, Çin’in yuanın değerini düşürmesini istemez. Eğer Japon Yeni değer kaybetmeye devam ederse bu durum gerçekleşecektir” ifadelerini kullanmıştı. Çin, geçtiğimiz aylarda zorunlu karşılıkları 50 baz puan indirerek bunun sinyalini vermişti. Ancak uzmanlar ekonomik büyümenin güç kaybetmesiyle Çin’de şu an yüzde 5.6 olan bir yıllık borçlanma oranının sıfıra doğru gidebileceği tahmininde bulunuyor. Lombard Street ekonomisti Diana Cholyeva ucuz yuanın Çin’in ihracatını artırarak, yatırımlar ve borçla büyüyen ekonomiye rahat nefes aldırabileceğini söylüyor. Japonya’nın Çin için büyük provakatör olduğunu belirten uzmanlar, Japon Yeni’ndeki yüzde 30’luk bir düşüşün Çin endüstrisine bir tokat gibi inebileceği ve çin’in kendisini korumak için kur savaşlarına katılabileceğini dile getiriyorlar. Spekülatörlerin gözünün çevrildiği bir diğer ülke İsveç. Avrupa’da artan kur savaşında yeni bir cephenin de İsveç'te açılması bekleniyor. İsveç Merkez Bankası’nın (Riksbank) gelecek haftaki toplantısında piyasalara ateş açabileceği ve faiz indirimine gidebileceği konuşuluyor. Bu çabaların yetersiz kalması halinde ise İsveç Kronu’na doğrudan müdahale gelebileceği beklentileri hakim.
'Kazanan olmayacak’ uyarısı Bu arada uzmanların bir uyarısı var; ‘bu savaşta kazanan olmayacak’. Normal olarak, merkez bankalarının faiz indirmelerinin talep ve yatırımı canlandırması ve ekonomiye destek olması gerekiyor. Ancak uzmanlar kur savaşlarından kimsenin kazançlı çıkmadığını çünkü döviz piyasalarında oynaklığın artmasının şirketler için ‘hedge’ işlemini daha pahalı hale getirdiğini, ihracat yerine iç piyasaya odaklanmalarına neden olduğunu, küresel ticarette yavaşlama baş gösterdiğini belirtiyorlar. Ayrıca oynaklığın yabancı yatırımı caydırması ülkelerin açıklarını finanse etmelerini güçleştiriyor. bu da savaş sürdükçe büyümede hedeflerin tutturulmasını zorlaştırıyor.
Kur savaşlarında ilk kurban İsviçre oldu. Dünya, İsviçre ile uzun zamandır ilk defa bir gelişmiş ülkede kur sabitleme politikası görmüştü. İsviçre Merkez Bankası kur savaşında ilk yenilgi alan merkez bankası oldu. Parasındaki değerlenmenin önüne geçmek için koyduğu 1 euro=1.20 franklık kur sınırını kaldırdı, faizleri daha da düşürerek negatif bölgeye doğru oturttu.
Güçlü dolar, ABD’yi tedbir almaya itebilir Yakında faiz artışına gitmesi beklenen ABD’nin diğer para birimlerine karşı giderek güçlenen dolar nedeniyle dış ticaretinin, büyümesinin ve istihdamının olumsuz etkilenmesinden endişe ediliyor. Bu kapsamda, ABD Kongresi ekonomistleri tarafından hazırlanan henüz yayınlanmamış bir raporda kur savaşlarına yönelik olarak Kongre’nin uygulayabileceği politika seçenekleri ele alındı. Bu kapsamda ilk olarak yönetimin, döviz kuru uyuşmazlıkları konusunu IMF, DTÖ, G-7 ve G-20 nezdinde daha güçlü bir şekilde gündeme getirmesi yolunda uyarması öneriliyor. Ayrıca Kongre'ye sunulan bazı yasa önergelerinde önerilen Trans Pasifik Ortaklığı kapsamında kur manipülasyonunun dikkatli şekilde ele alınması tavsiye ediliyor.
Kur savaşı nedir? Ülkelerin kendi parasının değerini, yabancı paraların değeri karşısında düşük tutmaya çalışmaları, başka ülkelerle rekabette avantaj sağlamaya çalışmaları olarak özetlenebilecek kur savaşları terminolojisi, ağırlıklı olarak 2009 yılında sıklıkla kullanılmaya başladı. Ülkeler arasındaki üstünlük sağlama çabaları gümrük vergileri, kotalar, sübvansiyonlar üzerinden yapılırken, artık daha çok kur politikası izlenerek yapılırken, bu durumun en belirgin örneği ise Japonya. Japonya’nın yakın zamanda başlattığı yeni genişleme adımlarında senelik varlık alımlarını 60- 70 trilyon yenden 80 trilyon yene kadar yükseltmesi ve portföyündeki riskli ürünleri artırması hem Asya hem dünya borsalarında ciddi bir pozitif etki yaratmıştı.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.