E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaGündemKoltuktaki isim mi masadaki program mı---

Koltuktaki isim mi masadaki program mı

Koltuktaki isim mi masadaki program mı
18 Kasım 2015 - 06:43 borsaningundemi.com

Yeni kabinede ekonomi koltuklarında kimler oturacak? Kredi derecelendirme kuruluşları ve uluslararası yatırımcılar ne bekliyor?

Başbakan Ahmet Davutoğlu, 64. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'ni kurmak üzere Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'dan görevi aldı. Şimdi gözler yeni kurulacak kabinede. En çok merak edilen de ekonominin yönetimi hangi isimlerde olacak? Uğur Gürses, Hürriyet'teki köşesinde yeni kabineden beklentileri yazdı. 

İşte Gürses'in o yazısı:

Şimdi herkes kabinede kimlerin ekonomi koltuklarına oturacağını merak ederken, uluslararası yatırımcılar ve Türkiye'nin kredi notunu veren kredi dereceleme kuruluşları, kimin hangi koltukta olacağı ile değil, ne olacağı, nasıl bir politika çerçevesi olacağı ile ilgililer.
Politik çerçevesi de iki eksene oturuyor; biri para politikası yani Merkez Bankası üzerindeki politik baskı heyulası orada duruyor olacak mı, yoksa güven verici bir raya mı oturacak? İkincisi de içi dolu bir reform çerçevesi ortaya çıkacak mı?

Artık eskisi gibi ‘kabinede Babacan var, Şimşek var nasıl olsa; rahatız’ türünden bir hava kalmadı. Yatırımcılar bu hikâyeyi çoktan ‘yiyip bitirdiler’. İki nedenden dolayı; 2011 sonrası kişiye bağlı ‘politika kredisi’ eridi. İkincisi, felsefi-didaktik konuşmalar dönemi geçildi; artık iş yapma ve düzeltme, lokomotifi raya oturtma dönemi söz konusu. Şimdi yapılan işe bakılıyor. Yani nasıl bir program ortaya konulacağına dikkat kesildi herkes. Öyle geçen yıl olduğu gibi; reform ambalajı ile 25 maddelik dönüşüm programından kes yapıştır niyet içeren temenni beyanı para etmiyor. Somut adım, takvim bekleniyor. İçeride hiçbir şey yapmadan, akışa bırakarak uluslararası konjonktürden gelen dalgaya binerek sörf yapma dönemi sona erdi. Belki de AK Parti ilk kez, ne 2003-2007 arasında Derviş dönemi reformların ve IMF parasının, ne de 2010-2014 arasında ülkeye akan uluslararası likidite etkisi olmadan, ekonomi politikası rotası konusunda kendini kanıtlamak zorunda olacak.
 
‘Reform’ nasıl bir şey olmalı?
 
Ankara’daki siyasetçilerin o çok telaffuz ettiği, kendi üstlerine vazife olan ama bunu ‘kısa yoldan’ gerçekleştirmek için Merkez Bankası’nı sıkıştırdığı düşük faiz meselesinden hareket edelim.
Siyaset alanında düşük faiz sağlanabilir mi? Evet. Kamu borçlanmasını azaltacak siyasi irade ortaya çıkarsa ayrıca Merkez Bankası rahat bırakılırsa enflasyon düşüşünde kararlılık olursa uzun vadeli faizler düşer. Bu uzun vadeli finansmanı ucuzlatır, uzun vadeli yatırımları teşvik eder. Bunlar, kısa vadeli faizde yapay düşüşle yapılamaz.
Asıl başka bir öykü reform iradesinden çıkacak. Reel kesime dönük reformlar kararlılıkla yapılıyor olsaydı şirketler daha şeffaf bilançoya sahip olacaklar, bu şirketlerin daha ucuza ve uzun vadeli borçlanmalarını sağlayacaktı.
Örneğin 2012’de Türk Ticaret Kanunu (TTK) ile ilgili reform niteliğindeki yasa çıkarılmış, sonradan çok sayıda maddesinde ‘budama’ nitelikli değişiklikler yapıldı.  Böyle ‘sakatlanmasaydı’, bugün reel kesim daha şeffaf, kayıt dışılık ve haksız rekabet daha az, borçlanma olanakları daha fazla ve ucuz olabilecekti.
Bu yasanın budanmamış hali yürürlükte olsaydı şirket bilançoları görece daha sağlıklı ve güçlü olacak, bununla da daha bankacılık sektörünün reel kesime daha rahat ve ucuza borç verme kapısı açılacaktı. Siyasetçiler, Merkez Bankası’nı daha düşük faiz için her gün dövmeye çalışacaklarına ekonominin ihtiyacı olan devrim niteliğindeki reformları hayata geçirmeye çalışsalar, bugün Türkiye’nin bir hikâyesi olacaktı.
İşte Merkez Bankası’nın araştırma ekibince yayımlanan “Güçlü Bilanço Düşük Faiz: Firma Borçlanma Maliyetlerini Etkileyen Faktörler” başlıklı yayından çıkan önemli sonuç bu.
Çalışmada, Türkiye’de BIST reel sektör firmalarının borçlanma maliyetlerini etkileyen faktörlere bakılmış; firmaların kredi kısıtlarıyla karşılaştıkları ve borçlanma maliyetlerinin bilançolarının gücüne bağlı olduğu görülmüş. Sonuçlar, borçluluğu (kaldıraç oranı) düşük, sabit varlıkları yüksek, büyük ve büyüme potansiyeli olan firmaların daha düşük faizle borçlanabildiklerini gösteriyor. Ayrıca, Merkez Bankası’nın faizleri artırması tek etken değil; ülkeye gelen portföy akımlarındaki düşüşün de firmaların borçlanma maliyetlerini artırdığı sonucuna ulaşılmış.
Reformlar, arkasında güçlü bir irade oldukça hayata geçer. Hukukun işlemediği ortamda reformlar yapılamaz, işlemez de.

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)