Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, kredi derecelendirme kuruluşlarına yaptığı 'siyasi yorum yapıyorlar' suçlamasına Başbakan Ahmet Davutoğlu ve kabine üyelerinden de destek geldi. Barış Balcı, Hürriyet'teki yazısında uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarını masaya yatırdı. İşte o yazı;
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 'siyasi yorumlar yapıyorlar' diye eleştirdiği kredi derecelendirme kuruluşları küresel finans krizine rağmen sistemin vazgeçilmez bir parçası. 3 büyük not kuruluşu tarihsel olarak finans piyasalarında kabul görüyor. Bazı durumlarda ABD ve AB'de de eleştiri oklarının hedefi olsalar da küresel sermayenin azaldığı önümüzdeki dönemde daha da önemli hale gelecekler.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesi ve sonrasında kredi derecelendirme kuruluşlarının Türkiye'deki siyasi gerilime dikkat çeken açıklamaların ardından bu kuruluşlar Türkiye'de siyasilerin yine hedefi haline geldi. Katar ziyaretinden dönen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kredi derecelendirme kuruluşları hakkında "Türkiye’nin önünde herhangi ekonomik bir risk söz konusu değil, bunlar bu açıklamaları siyasi yapıyor. Bunlar tavırlarını böyle sürdürürlerse başbakana, ‘bunlarla da ilişkiyi kes, bize bunlar bir şey kazandırmış değil’ söylerim" demesi gözleri yine "sıfırcı hocalara çevirdi.
Peki sadece ülkeleri değil, şirketleri ve hatta piyasalarda alınıp satılan neredeyse her şeye not verme yetkisine sahip kurumlar gerçekten gerektiğinden fazla mı güçlü? Sınırları nerede başlayıp nerede bitiyor? Siyasi risklere dikkat çekmeleri olağan mı? Fitch'in Moody's'in ve S&P'nin gücünün kaynağı nereden geliyor?
YABANCI YATIRIMCI NOT DEĞERLENDİRMELERİNİ ÖNEMSİYOR Bunun için önce kredi derecelendirme kuruluşlarının “egemenliğini” nereden aldığına bakmak gerekiyor. Aslında devletler ya da şirketler için dayatıcı bir zorunluluk yok. Şirketler ve devletler kendi rızalarıyla kredi derecelendirme kuruluşlarıyla bir derecelendirme anlaşması tatbik ediyor. Hatta çoğu devlet kredi derecelendirme kuruluşları tarafından anlaşmaları olmasa da not değerlendirmesine tabii oluyor. Bunu talep eden de kredi derecelendirme kuruluşlarının araştırma ve değerlendirmelerinin müşterileri olan küresel çapta yatırımları olan yatırımcılar. Derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmeleri de bu yatırımcılar üzerinde etkili oluyor. Fitch Türkiye'yi yatırım yapılabilir seviyeye çıkardığında Türkiye tahvil piyasasına yaklaşık 25 milyar dolarlık sermaye giriş yapmıştı. Bu durum kredi derecelendirme kuruluşlarının finans piyasaları için ne derece önemsendiğine dair bir örnek. Eğer bir şirket ya da devlet için yabancı yatırım çekmek kritik önemdeyse kredi derecelndirme kuruluşlarının değerlendirmeleri de kritik önemde oluyor.
1900 YILINDA JOHN MOODY ÇIKTI VE... Kredi derecelendirme kuruluşları bu gücünü biraz da tarihten alıyor. Bu reyting ajanslarının bir kökü 1900'lü yılların başına giden bir ihtiyaçtan doğduğunu belirtmek gerekiyor. 20. yüzyılın başında artık binlerce çeşit finansal kağıdın işlem görmesi ile birlikte piyasada fiyatlar ve bilgi arasında da boşluk oluştu. Bu boşluğu fark eden 32 yaşındaki girişimci John Moody, meşhur Moody’s’i kurarak bu açığı kapatıyor. Onu 16 sene sonra S&P ve 24 sene sonra Fitch kurumları takip ediyor. Kökü yüzyıla dayanan bu kurumlar 1929 buhranı sonrası da giderek daha fazla önem kazanırken 2000'li yıllara doğru yaklaşırken de küreselleşen finans piyasaları için vazgeçilmez oluyor.
2008 KRİZİNDE FENA ÇUVALLADILAR Üç dev derecelendirme şirketlerini sorgulatan ve hedef tahtasına koyan ise 2008 finans krizi oldu. Başta Lehmann Brothers olmak üzere batan ya da devletleştirilen birçok ABD’li dev bankaya bu 3 kurum en yüksek notları layık görmüşlerdi. Daha çarpıcısı ise krizin Avrupa’ya yayılması sırasında gerçekleşti. Moody’s Yunanistan borçluluk durumunun abartıldığını ve yanıltıcı bilgilere dayandığını açıklayarak bu ülkenin notunu korumuştu. 6 ay sonra Yunanistan’ı Almanya’nın başını çektiği AB ülkeleri kurtarmak zorunda kaldı. (Aslında Moody’s bir benzerini 1994’te Türkiye için de gerçekleştirmişti. Türkiye hakkında olumlu tablo çizen Moody’s’in yorumunun ardından 5 Nisan 1994 krizi ve devalüasyon patlak vermişti.)
ANLAŞMALARI 1500 DOLAR VE 2.5 MİLYON DOLAR ARASI DEĞİŞİYOR Şirketin büyüklüğüne göre ise kredi derecelendirme kuruluşu anlaşma karşılığı şirket ve devletlerden para alıyor. Bu miktar yıllık 1500 dolar ile 2.5 milyon dolar arasında değişebiliyor. Yani karşılıklı rıza ile oluşan bu sistemde bu aşamaya kadar sıkıntı yok. Ancak sıkıntı derecelendirme pazarının sadece 3 oyuncunun elinde olması. Fitch, Moody’s ve S&P şirket ve devletlerden oluşan müşterilerin yüzde 95’ine hizmet veriyor. Oysa dünyada 150’yi aşkın kredi derecelendirme kuruluşu var. Ancak küresel finans piyasası tarihsel olarak bu 3 kuruma de facto bir ayrıcalık tanıyor. Eğer bir şirket patronuysanız ve şirketinize yabancı yatırımcı çekmek istiyorsanız Fitch, Moody’s ya da S&P’den en azından biri ile çalışmak küresel finansa erişimde işinizi kolaylaştırıyor.
KRİZ SONRASI KÂR REKORLARI KIRIYORLAR Ancak tüm bu yanlış değerlendirmeler kredi derecelendirme kuruluşlarını durdurmaya yetmedi. Üç kredi derecelendirme kuruluşunun gelir ve kârlılıkları finans krizi öncesi seviyelere ulaştı. Hatta Moody’s gelirde tarihi rekorunu kırarken, S&P de rekoruna yakın. İki şirketin yüzde 40’ları aşan yıllık marjları da birçok finans kurumundan ve küresel bankadan daha kârlı iş yaptıklarını ortaya koyuyor.
ABD 'BUNLAR MATEMATİK BİLMİYOR' DEMİŞTİ Aslında kredi derecelendirme kuruluşları son yıllarda sadece Türkiye'de hedef tahtası olmadı. Özellikle ABD ve AB'de kredi derecelendirme kuruluşlarına karşı yoğun eleştiriler gelmişti. Ancak bu eleştiriler "siyasi yorumdan" ziyade işin tekniğine yönelikti. 2011 Ağustos’unda tarihte ilk kez S&P ABD’nin AAA olan notunu düşürürken ABD Hazine Bakanı Timothy Geithner kurumu ABD maliyesinin basit matematiğini bilmemekle suçlamıştı. Moody’s’in İngiltere’nin görünümünü negatife çevirmesinin ardından da İngiliz hükümetinden benzeri açıklamalar gelmişti. Açıklamalar tepki düzeyinde kalmadı ve ABD, AB bu kurumların alanını sınırlayan düzenlemeleri hayata geçirdi. AB Avrupa Sermaye Piyasaları Otoritesi’ni kurarak derecelendirme kuruluşlarını denetleyen bir kurumu hayata geçirmiş oldu. ABD’de ise 2010’da Dodd-Frank yasasına göre bankaları derecelendiren reyting kuruluşlarının inceleyebileceği veri seti daraltıldı. Bu yasayla kredi derecelendirme kuruluşlarının inceleme alanının büyük kısmı devletin denetleyici organlarına taşındı.
ABD Eski Hazine Bakanı Timothy Geithner S&P'yi ABD maliyesinin basit matematiğini bilmemekle suçlamıştı.
ÖNEMİ DAHA DA ARTACAK Kredi derecelendirme kuruluşlarının önemi küresel piyasalarda dolaşan sermaye miktarı ile de yakından ilgili. Marmara Üniversitesi Öğretim Üyesi Erhan Aslanoğlu’na göre Türkiye gibi ülkeler için bu kuruluşların etkisi sürecek. Özellikle küresel piyasalarda para miktarının azaldığı durumlarda bu kurumların değerlendirmelerinin önemli olduğunu belirten Aslanoğlu “Türkiye gibi ülkeler için önemli olmaya devam ediyorlar. Global likidite çok artmış durumda, likiditenin yüksek olduğu dönemlerde bu kuruluşların olumsuz değerlendirmelerinin etkisi sınırlı oluyor. Fakat özellkle likidte azalması, örneğin Merkez bankaların faiz arttırımı (Fed örneği) dönemlerinde not ve görünün değişikliklerinin etkisi daha fazla oluyor” dedi.
Özellikle Fed'in para musluklarını kısmasıyla azalan para miktarı kredi derecelendirme kuruluşlarının önemini daha da artırıyor. Türkiye anlaşmaları feshetse de küresel likiditenin daraldığı dönemde bu kurumların Türkiye'ye verdiği notlar ve değerlendirmeler, önemini koruyacak gibi gözüküyor.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.