Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç, "Ben Hocaefendi'de şunu biliyorum; bizi çok seviyor, hükümetimizi, Tayyip Bey'i, Abdullah Bey'i çok beğeniyor, çok seviyor. Bu hizmetlerin yüzyıllardır beklendiğini, yapılamadığını ama böylesine cesur, kararlı, ilkeli bir partinin ve hükümetin bunları yaptığından dolayı sabahlara kadar dua ettiğini ifade ediyor. Türkiye'nin demokratikleşmesi, Türkiye'nin özgürleşmesi için camiaya nasihat ediyor" dedi.
Arınç, Kanal 24 Televizyonu'nda yayınlanan programda, gündeme dair konular hakkında değerlendirmelerde bulundu. Bütün siyasi partilerin tarikat gerçeğini bildiğini söyleyen Arınç, CHP'de Deniz Baykal'ın genel başkanlığı döneminde çarşaflı kadınlara, tarikat şeyhinin oğlu olduğu söylenen kişilere parti rozeti takıldığını ifade ederek, "Cumhuriyeti kuran partiyiz, Biz Mustafa Kemal'in partisiyiz" diyenlerin bile sonunda bu noktaya geldiğini kaydetti. Arınç, "Çünkü ülkemizin her yerinde bir tarikat varsa o tarikata karşı da bir sevgi ve muhabbet halkası vardır. İçlerinde yanlış yapanlar olabilir ama yüzyıllardan bu yana bir tarikat, cemaat gerçeği Türkiye'de vardır" görüşünü paylaştı.
Arınç, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bugün hamdolsun, Gülen Hocaefendi'nin işaret ettiği noktalara büyük bir hızla koşan, önden giden atlılar gibi, 'bu hizmetleri önce ben yapacağım' diyen çok samimi, dürüst, ihlaslı, sadece Allah rızasını düşünen insanlar var ama onlarla beraber bulunanların kafalarından, kalplerinden farklı şeyler geçiyor olabilir. Bu da insanın doğasında var. Ancak gelinen noktada ben bir yanlış yapılmaması gerektiğini düşünüyorum. Şimdi, kim daha önce başladı, kim hangi vesileyi bir araya getirdi, götürdü? Yani AK Parti'de herkesin kafasından bir şey geçiyorken bir camianın içerisinde de farklı amaçları gerçekleştirmek için camiadanmış gibi görünmeye çalışan üç, beş kişinin varlığını da yadsımamak gerekir. Şunlar bu tarafa, bunlar bu tarafa laf söylemeye kalkarsa bu çok kötüdür.
Ben Hocaefendi'de şunu biliyorum; bizi çok seviyor, hükümetimizi çok beğeniyor, seviyor, Tayyip Bey'i çok beğeniyor, çok seviyor, Abdullah Bey'i çok beğeniyor, çok seviyor. Bu hizmetlerin yüzyıllardır beklendiğini, yapılamadığını ama böylesine cesur, kararlı, ilkeli bir partinin ve hükümetin bunları yaptığından dolayı sabahlara kadar dua ettiğini ifade ediyor. Türkiye'nin demokratikleşmesi, Türkiye'nin özgürleşmesi için camiaya nasihat ediyor."
"Bu camiaya yüzyıllar boyu hakkımızı helal etsek bundan dolayı geri kalmayız" 12 Eylül 2010'da gerçekleştirilen referandumun önemine işaret eden Arınç, kadınların, erkeklerin, gençlerin kapı kapı dolaşarak referandumun Türkiye'nin demokratikleşmesi için önemli bir adım olduğunu anlattığını, seçmenlerden 'evet' oyu istediğini bunun da başüstünde taşınacak, takdir edilecek bir yaklaşım olduğunu vurguladı.
Arınç, şunları kaydetti:
"Bugün biz ne yapabiliyorsak, 12 Eylül 2010 referandumundan aldığımız güçle yapıyoruz, 12 Eylül'ü, 28 Şubat'ı bununla yargılıyoruz. Bugün, 28 Şubat sürecinde mesleğinden atılan öğretmenlerin dönüşe başladığı gündür. YAŞ kararları ile ordudan atılanların en yüksek rütbeyle orduya döndüğü günü biz 12 Eylül 2010 referandumunda kazandık. Bu eğitim sistemlerini bununla yapıyoruz. Sadece buradaki katkısından dolayı bu camiaya yüzyıllar boyu hakkımızı helal etsek bundan dolayı geri kalmayız. Seçimlerde AK Parti'yi büyük ölçüde destekliyorlar, bu çok açık. Bizim muhaliflerimiz her zaman niye onlara hücum ediyor? 'Siz AK Parti'ye destek oluyorsunuz'. Ama bu camiaya geçmişte farklı siyasi tercihlerde de bulunmuş olabilir, Türkiye'nin konjonktürü içerisinde. Orada bile onlara hak vermemiz lazım. Hükümetimizi bu kadar seven, Türkiye'de yapılan bu kadar olumlu işlere bütün güçleriyle destek olan bir camiaya karşı bizim, bazılarının, onlara söz söylemesi, onların bu tarafa cevap verirken ölçüyü biraz kaçırması fevkalade yanlış. Bunu bir yerde önlememiz gerekiyor."
"Eleştiri hakkının onlar için de varolduğuna inanırım" Fethullah Gülen'in Amerika'da yaşadığını hatırlatan Arınç, "Türkiye'ye gelebilir ama kendi tercihi ile orada bir süre daha bulunmaya çalışacak. Burada olsa belki bazı olaylara müdahale etmesi, bazı olayları bizzat çözmesi ve dinlemesi mümkün olabilecek. Ama buradan oraya nasıl haber gidiyor, orası bundan nasıl etkileniyor, ben herkesin vicdanına bırakıyorum. Aynı şekilde Tayyip Bey'e, bize veya bir başkasına oradan haberler getiren insanların veya oradakilerin kötü olduğunu söylemeye çalışan bir takım yanlış, yamuk insanların yaptıklarını da doğru görmem ben. Onlar, 'duyduk ki şöyle söylemişler' diye bu tarafa geliyor veya yazıyor. Bizim hiçbir medya organında camia ile hükümet arasındaki ilişkileri bozabilecek, söz yarışına girmeye ihtiyacımız yok, bu bizi yaralar. Çünkü onlar siyasi nitelikli bir kurum değil" diye konuştu.
Muhalefetin olduğu gibi camianın da söz söyleme hakkı bulunduğunu belirten Arınç, "Onlar da iyi niyetle ikaz edebiliyorsa, iyi niyetle bazı eleştiriler yapıyorsa bu hakkın ben onlar için de şahsen varolduğuna inanırım. Yazacaklar, söyleyecekler" dedi. Arınç, ancak eleştiride ölçünün iyi niyetli ve dostane yaklaşım olduğunun da altını çizdi.
"O tarafı çok seviyorum, bu tarafın da içerisindeyim" Arınç, şöyle devam etti: "Hükümete, Başbakan'a veya bize yakın, kendisini böyle lanse eden bir takım insanların cemaati rencide edecek sözler, hareketler ve haber uçurmalar içerisinde olduğunu da biliyorum. Ben şimdi ortada durayım. O tarafı çok seviyorum, bu tarafın da içerisindeyim. Bu partinin kurucusu benim, birkaç kişiyiz. Dokuza beş kala ben bu partiye gelmedim. Hayatım bunun içerisinde geçti. Dolayısıyla bu hükümetin ayakta kalmasını, güçlenmesini ve önümüzdeki seçimlerde yüzde 50 değil, yüzde 60'ı bulmamızı istiyorum. Yüzde 60'ı bulalım ki bu bütün dünyaya örnek olsun. Bulabiliriz de. Şu anda bile, bu kadar olaydan sonra yüzde 52'lerin altına inmeyen bir siyasi parti hamdolsun ki yüzde 60'ı bulacak demek.
Benim tavsiyem şu olmalı; bir, camia, camia olduğunu bilmeli. Yaptıkları hizmettir, alkışlıyoruz, bütün gücümüzle, maddi, manevi bu hizmetlerin destekçisiyiz. Hükümet işi, bizzat Hocaefendi'nin sözdür, 'Hikmeti hükümettir. Hikmeti hükümete karışmak doğru değil'. Hikmeti hükümeti icra eden Başbakanımızdır, bizleriz bakanları olarak ve partimizdir. 'Bu neden böyle oldu, şu neden böyle oldu' gelip bunları sormak, öğrenmek imkanları var. Hatta bunu yazıya da dökebilirler. Ama bazı şeyleri bahane ederek hükümetin icraatlarını yüksek perdeden eleştirmek ve hatta birilerinin sevinmesine yol açmak doğru değil."
"Camianın hizmetlerine karşı en iyi duygular içerisinde" Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın etrafı ateşle çevrili bir coğrafyadaki Türkiye'yi çok iyi yönettiğini, muhaliflerin de bunu farkında olduğunu ifade eden Arınç, hangi çevreden gelirse gelsin, onu incitecek, onun gücünü azaltacak girişimleri kabul etmeyeceklerini vurguladı.
İma yoluyla partiyi, partinin önemli kişilerini ve icraatlarını yerden yere vurmanın yakışık almayan bir tavır olduğunun altını çizen Arınç, "Biz inşallah bu ilişkilerimiz herşeye rağmen en iyi şekilde götüreceğiz. Ben de Başbakanım adına söylüyorum, o hem Hocaefendi'ye karşı hem bu camianın hizmetlerine karşı en iyi duygular içerisinde ama hikmeti hükümetin de başında. Dolayısıyla ülkeyi yönetirken onun tercihlerine, onun kararlarına hepimizin saygı duyması lazım" değerlendirmesinde bulundu.
Cemaat olarak kabul edilmek çok kötü bi rşey değil Cemaatle bir gerilim olduğu yönündeki iddialarla ilgili haberlerin hatırlatılması üzerine de Arınç, Fethullah Gülen'i mayıs ayında ABD seyahatinde ziyaret ettiğini ve buna ilişkin açıklamaları daha önce yaptığını anımsattı.
Gülen'in, siyasi bir kişilik ve figür olmadığına dikkati çeken Arınç, şöyle devam etti:
"Cemaat olarak kabul edilmek çok kötü birşey değil. Cemaat, sosyoloji alanın bir varlığı. Ancak cemaat kelimesi, belki birilerini ürkütebilir veya birileri tarafından yanlış anlam verilebilir düşüncesiyle bazen camia diyorlar. Ama esasen onlara anlatabilmek için hizmet sözcüğü bence çok daha güzel. Özellikle eğitim alanında ve hayatın tüm alanlarında hizmete yönelik çalışmalar yapan bir manevi beraberlik. Yani, belli amaç doğrultusunda bir araya gelmiş, siyasi düşünceleri farklı bile olabilir, yaşantıları farklı bile olabilir. Ama o hizmetin o alanında bir hayır varsa, o hayrın işlenmesine yönelik bir beraberlik olarak görüyorum. Özellikle yurt dışındaki okul hizmetleri bunun sadece bir parçası. Hayatın her alanında büyük dernekleri var, büyük vakıfları var. Özellikle medyada, yazılı basında, televizyonda çok güçlüler. Tüm yazdıkları, söyledikleri ve gördükleri, özellikle Türkiye'nin, İslam aleminin, milletimizin ve bütün insanlığın hayrına yapılabilecek ne varsa, onları yapmaya çalışıyorlar. Ben, buna inanıyorum. Başkası inanmıyor olabilir."
Arınç, büyüyen ve gelişen bu camianın içerisinde sorunlar, farklı anlaşılmalar olabileceğine işaret ederek, şunları söyledi:
"Kendine yönelik bazı amaçları bulunanlar olabilecektir. Ne kadar genişlerseniz, ne kadar güçlenirseniz, ne kadar büyürseniz sizin içinizde yer almak isteyen ne kadar çok insan olursa, onların kendi kafalarındaki amaçlar doğrultusunda da bir takım işler ortaya çıkabilir. Bu, her zaman böyledir. Ben, Refah Partisi'nde, Fazilet Partisi'nde, Milli Selamet Partisi'nde siyaset yaptım. Biz, bir kitle partisi değildik. Biz, fikir ve ideoloji partisiydik. Mesela, bize gelmek isteyen bir insan veya bizim kendisine teklifte bulunduğumuz bir insan bize derdi ki 'ya siz çok iyisiniz ama ben namaz kılmıyorum ki. Yani bizim hepimizi neredeyse melek gibi görüyorlardı. Bunlar 5 vakit namazdan başka birşey düşünmezler. Bunların hepsinin eşlerinin başı örtülüdür. Bunların özel hayatları yoktur. Bunlar adeta birer derviş gibi yaşıyorlardır. Hayatımda bunları çok gördüm. Böyle görünmek çok kötü birşey değil de siyasi hayatın gerçeklerine uygun değil. O yüzden, biz Refah'ta ve Fazilet'teyken hangi sandıktan kaç tane oy çıkacağını bilirdik."
AK Parti'nin ise kitle partisi olduğunu vurgulayan Arınç, şu anda 21 milyon 500 bin oy alan bir parti olduklarını söyledi. Arınç, 1995 seçimlerinde Refah Partisi'nin 1. parti olduğunu, ancak 6 milyon oy aldığını anımsatarak, AK Parti'nin ise yüzde 21.5 ile birinci parti olduğunu ve oylarının yüzde 50 olduğunu dile getirdi.
Arınç, "Neden? Çünkü, AK Parti, farklı bir parti. AK Parti'de herkes kendini temsil ve ifade edebiliyor. AK Parti'den herkes bir şeyler bulabiliyor. Bu kadar gelişince de 16 milletvekili çıkaran bir ilimizde, 355 tane aday adayı oluyor. Ben, böyle illere gittim. Bir sıraya bizim 30 tane aday yazacak halimiz yok, 16 tane yazacağız, bundan fazla yazamayız. Neden böyle? Çünkü, 'güçlü bir parti, tekrar iktidar olacak, ben kendime burada bir yer bulayım.' Güçlü, olana herkes gelir, güçlü olan da herkes kendini temsil etmek isteyebilir. Bu, camialar için de böyledir, başka şeyler için de böyledir" dedi.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.