E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaAracı Kurum RaporlarıHAFTALIK EKONOMİK YORUM (DESTEK MENKUL)---

HAFTALIK EKONOMİK YORUM (DESTEK MENKUL)

HAFTALIK EKONOMİK YORUM (DESTEK MENKUL)
26 Temmuz 2010 - 09:51 borsaningundemi.com

Risk iştahını canlı tutma çabaları AB stres testi sonuçları öncesinde oluşan iyimser beklentiler ve ikinci çeyreğe yönelik güçlü bilanço açıklamaları ile geçen haftanın önemli bir bölümünde risk iştahının canlı kaldığı izlendi. ABD ekonomisinden üçüncü çeyrekle ilgili sert inişe işaret eden ilk sinyallere karşın, AB bölgesinden Temmuz hizmet ve imalat, tüketici güveni ve IFO endekslerinin göreceli olarak güçlü gelmesi, küresel ekonomik görünümdeki bozulmanın derinleşmemesi açısından önemli bir destekleyici unsur oldu. Oluşan bu iyimser algılama içinde, Moody’s’den İrlanda’ya gelen not indirimi kararı ve İMF’nin Macaristan’a kredi dilimini ancak daha sert önlemler aldıktan sonra sağlayacağını söylemesi gibi olumsuz gelişmelerin etkisi sınırlı kaldı. Ayrıca, Fed Başkanı Bernanke’nin Senato’da yaptığı sunumda, büyümeyi desteklemek için gereken önlemlerin alınmasına hazır olduğunu belirtmesine karşın, para politikası desteğini artıracak yeni eylemler açıklamamış olması ve ekonomik görünümün “olağandışı bir şekilde belirsiz” olduğunu söylemesi de, risk iştahında ancak sınırlı bir tereddüte neden oldu. Nitekim risk algılaması göstergelerinden, VIX endeksinin 24, TED faiz farkının 35 puan, 3 aylık libor oranının da % 0,49’a gerilediği gözlendi. Ancak sözkonusu göstergelerin, AB borç krizi öncesi görülen sırasıyla 15, 10 ve % 0,30 seviyelerinin hala üzerinde olması, iyimserlikte devam eden temkinliliği gösterdiğini de eklemek lazım. Euro-dolarda yön arayışı 1,18’lerden 1,30’lara hızlı bir ralliyle gelen ve mevcut durumda bir yön arayışı içinde olduğunu düşündüğümüz Euro-dolar paritesi, küresel risk iştahında oluşan dalgalanmalarla 1,27’li seviyelere kadar geriledikten sonra tekrar 1,30’lara doğru bir toparlanma çabası içinde gözlendi. Büyüme ve deflasyon endişeleri ile artan risk algılaması arasında yönünü tayin etmeye çalışan altın fiyatları ise, 1.180 dolar seviyesinin altına kadar geriledikten sonra, stres testi öncesi korunma ihtiyacının ağır basmasıyla 1.200 dolara kadar yükseliş gösterdi. Bu hafta Stres testinde ilk aşama stressiz atlatıldı; peki güven sağlamada aynı başarı elde edilebilecek mi? İyimser bir tutum içinde beklenen ve AB bankacılık sektörünün % 65’ini oluşturan 91 bankaya uygulanan stres testi sonuçları, ilk algılama olarak olumlu ancak önümüzdeki dönemde güvenilirliği sorgulanmaya açık bir görüntü sunuyor. 91 bankadan sadece 7’sinin testi geçememiş olması (5’i İspanyol, 1 Alman ve 1 Yunan bankası), toplam sermaye ihtiyacının 3,5 milyar Euro ile, 24 ile 90 milyar Euro arasında değişen tahminlerin bir hayli altında kalması, testin yeterince sert koşulları içermediği şüphelerinin artmasına neden olacak gibi. Avrupa Bankacılık Denetleyicileri Komitesi’den (CEBS) yapılan açıklamada, testlerde Tier 1 çekirdek sermaye rasyosu hesaplanırken, ekonomide çift dipli bir resesyon, hisse senetlerinde % 20'lik düşüş ve AB ekonomisinin 2010 ve 2011 yıllarında % 3 daralma kaydedeceği öngörüldüğü; Yunanistan'ın 5 yıllık tahvillerine % 23,1, Portekiz’e % 14, İspanya’ya % 12,3, Almanya’ya ise % 4,7’lik iskonto oranları uygulandığı belirtildi. Ancak, sadece “al-sat” amaçlı tahvillerin gözönüne alınmış olması, dolayısıyla “vadesine kadar tutulma” amaçlı portföylerin hesaplarda kullanılmaması, borç krizi riskini içeren tahvillerin önemli bir kısmının gözardı edildiği endişesini yaratmış görünüyor. Sonuç olarak, yapılan testlerden beklendiği gibi büyük bankalar sorun olmadan geçerken, İspanya'nın "Caja" olarak bilinen ve emlak sektöründe patlak veren krizde darbe almış küçük ölçekli bankaları ile Almanya'nın en büyük finans kuruluşlarından Hypo Real Estate bankası önceden beliren endişelere paralel olarak sınıfta kalmış durumda. Ancak, gerek başarısız olan banka sayısının gerekse de sermaye ihtiyacının beklentilerin altında kalmış olması, borç krizi riski içeren tahvillerin ne oranda içerildiğine yönelik belirsizlik, testin önümüzdeki dönemde ne kadar güvenilir olduğunun yoğun olarak tartışılabileceğine işaret ediyor. Ayrıca bundan sonraki süreçte, testi geçemeyen ya da kıl payı geçen AB bankalarının piyasa koşullarından borçlanmalarında sıkıntılar yaşadığına tanık olunabilir. Test sonuçlarının ılımlı bir şekilde sonuçlanmasında payı olduğu söylenen devlet desteklerinin de ne zaman çekileceğine dair tartışmalar, önümüzdeki dönemin diğer bir stres konusu olmaya aday. Dolayısıyla, stres testi sonrasında güven oluşturma sürecinin hızlı ve kalıcı bir şekilde işleyebileceğini söylemek için henüz çok erken. Bu doğrultuda, ABD piyasalarında geçen yaz başı açıklanan stres testi sonuçları sonrası yaşanan ralliye benzer bir risk iştahı beklememek lazım. Nitekim, ABD testleri sonrasında 19 banka arasından sınıfta kalan 10 banka vakit kaybetmeden ya hükümetin oluşturduğu TARP fonundan faydalanmış ya da kendi başına özel kanallardan sermaye artırımı yoluna gitmişti. Daha sonraki aşamada da, TARP fonuna geri ödeme sürecinin gerçekleşmesiyle güven ortamının kısa sürede tesis edilmesi mümkün olmuştu. AB bölgesinden böyle bir etkin ve uyumlu bir stratejinin gelip gelmeyeceği; açıklanan fonlama ihtiyacının gerçek durumu yansıtıp yansıtmadığı ile ilgili belirsizlikler olduğu sürece temkinlilik hakim olabilir. Büyümeden yeni sinyaller yeni önlemleri gündeme getirecek mi? Üçüncü çeyrekle ilgili öncü sinyaller ABD ekonomisinde endişeleri artırır yönde, AB bölgesinde ise daha ılımlı olarak gerçekleşirken, ne şekilde devam edeceği bu haftanın yüklü veri takviminde oldukça önemli olacak. Özellikle, Fed Başkanı Bernanke’nin geçen haftaki açıklamalarında ekonomik görünümü “olağandışı bir şekilde belirsiz” olarak nitelendirdiği düşünülecek olursa. Açıklanacak verilerin karamsar tabloyu belirginleştirmesi durumunda, merkez bankaları ve hükümetler üzerinde ekonomiyi canlandırıcı politikalar uygulanması yönünde baskıların artması yüksek olasılık. Haftalık veri takviminde, AB bölgesinde Temmuz güven endeksleri (iş, ekonomi, tüketici, sanayi, hizmetler gibi), yine aynı aya ait enflasyon gerçekleşmeleri ve beklentileri, Haziran işsizlik rakamları; ABD ekonomisinde ise Beige Book, ikinci çeyrek büyüme revize rakamlar, Temmuz tüketici güveni, Richmond Fed, ISM-NY, Chicago PMI, Michigan nihai hali, Haziran yeni ev satışları, yeni siparişler, dayanıklı tüketim, Mayıs Case Shiller endeksi gibi oldukça yüklü ve kritik açıklamalar bulunuyor. HAFTANIN STRATEJİSİ: Bilindiği gibi, yaklaşık üç haftadır stres testine yönelik olumlu beklentiler ve ikinci çeyrek bilançoların desteği ile risk iştahının canlı kaldığını izledik. Bundan sonraki dönemde ise, test sonrası ortaya çıkan tablonun ne kadar güvenilir olduğu ve birliğin sermaye ihtiyacının karşılanması konusunda izleyeceği strateji piyasa trendini oluşturacak. Dolayısıyla, PİYASALARDA İLK OLUMLU SAYILABİLECEK ALGILAMANIN YERİNİ HANGİ YÖNDE KALICI BİR TRENDE BIRAKACAĞI BELLİ OLANA KADAR HER İKİ YÖNDE ANCAK SERT OLMAYAN DALGALANMALARLA KARŞILAŞILABİLİR. Bir nevi, risk iştahının yüksek kalmaya devam edip etmeyeceğinin test dönemi olacak. Bu hafta da, gerek test sonuçlarının ne şekilde sindirileceğinin ilk test dönemi olması, gerekse de yüklü ekonomik veri takvimi dolayısıyla dar bandda hareketli bir hafta olabilir. İç Piyasalar Geçen hafta Kurdaki değerlenmenin yarattığı rahatsızlık Geçen hafta, küresel risk iştahındaki iyileşme ve güçlü iç dinamiklerin desteği ile TL’nin değer kazanma sürecinin belirginleşmesiyle, özellikle uluslararası fiyat rekabet gücümüze ilişkin endişelerin arttığını ve döviz işlemlerine vergi getirilmesi tartışmalarının tekrar gündeme getirildiğini izledik. Nobel ekonomi ödüllü ABD’li iktisatçı James Tobin’in ekonomi literatürüne kattığı Tobin vergisi olarak anılan öneri, döviz işlemlerinden düşük oranlı bir vergi alınarak uzun vadeli yatırımların özendirilip kısa vadeli sermaye hareketlerinin yavaşlatılmasını içeriyor. Böylece, kurda oluşabilecek dalgalanmaların azaltılması amaçlanıyor. Ancak, uluslararası döviz arzı üzerindeki belirsizliklerin devam ettiği; bizde de cari açığın genişlediği ve açık finansmanında kısa vadeli sermaye girişlerinin önemli bir yer tuttuğu düşünülecek olursa, döviz işlemlerine bu tip bir vergilendirme politikasına geçmek için mevcut konjonktürün çok uygun olmadığını düşünüyoruz. Ayrıca, TL’nin değer kazanma sürecinin, Merkez Bankası’nın kur politikasında rejim değişikliği gibi radikal bir değişikliğe neden olmasını da beklemiyoruz. Nitekim, Merkez Bankası zaten ay başında yaptığı açıklamalarında, dalgalı kurun terk edilmesi önerisine karşılık inisiyatifi tamamen hükümete bırakmıştı. Kur politikasında radikal strateji değişikliğinden ziyade, günlük döviz alım miktarlarının artırılması, döviz munzam karşılık oranlarının yükseltilmesi gibi mevcut politika anlayışı çerçevesinde ufak ayarlamalar beklenebilir. Ancak, bu kararların da gerçekleşmesi, Merkez Bankası’nın kendisini döviz likiditesi açısından rahat hissetmesi durumunda mümkün görünüyor. Banka’nın son dönemde, küresel ekonomi ve piyasalar konusunda temkinli bir tutumunun gözlenmiş olması ise, mevcut durumda bu rahatlığının henüz oluşmadığını gösteriyor. Bu hafta Olumlu enflasyon görünümü desteğini sürdürebilir Bu hafta açıklanacak Üç Aylık Enflasyon Raporu, bu ayın PPK toplantısının özeti ve Temmuz enflasyonuna yönelik beklentiler, olumlu enflasyon görünümünü ve düşük faiz politikasını tekrar ön plana çıkarabilir. Çarşamba günü açıklanacak Enflasyon Raporunun, öncelikle 2010 enflasyon projeksiyonunda önemli bir aşağı yönlü revizyon içermesi bekleniyor. Son raporda tahmin % 8,4’e çekilmişti. Yeni raporda ise, % 6,5’lik hedefin ılımlı bir şekilde üzerinde kalacak bir seviyeye indirilmesi bekleniyor. Bizim 2010 enflasyon tahminimiz % 6,8. Son raporunda sırasıyla % 5,4 ve % 5 olarak tahmin edilen 2011 ve 2012 enflasyon rakamlarında ise radikal bir değişiklik beklemiyoruz. Rapordan, enflasyon tahminlerinin yanısıra faiz politikasının gelecek dönem seyri ile ilgili de ipuçları alabileceğiz. Son raporda, enflasyon projeksiyonları yapılırken “yılın son çeyreğinden itibaren ölçülü faiz artırımlarının başlayabileceği” varsayılıyordu. Yeni raporda, faiz artırım sürecinin ne kadar ötelendiği ile ilgili net bir sinyal verilip verilmeyeceği değerlendirilecek. Bizim beklentimiz, ancak gelecek yılın ikinci çeyreğinden itibaren faiz artırımlarının sözkonusu olabileceği yönünde. Bu arada, önümüzdeki hafta açıklanacak Temmuz enflasyon rakamlarına yönelik olarak, bu hafta şekillenecek beklentilerin enflasyondaki rahat görünümü destekleyebileceğini düşünüyoruz. Son iki aydır “eksi” bölgede yer alarak “pozitif sürpriz” yaratan aylık enflasyon rakamı, Temmuz ayında da “eksi” çıkabilir. Tahminimiz % -0,45. Merkez Bankası’nın son beklenti anketinde ise % 0,03 ile daha kötümser bir tahmin mevcut. İyimser beklentimizin arkasında, işlenmemiş gıda fiyatlarındaki aşağı düzeltmenin önemli bir ivme kaybetse de devam ettiği; Ramazan ayı etkisinin makul düzeyde kaldığı; giyim sektöründeki mevsimsel düşüşün erkene çekildiği; petrol ve altın fiyatlarındaki düşüşün olumlu etkilediği; ve en önemlisi de talep kaynaklı baskıların baskı altında kalmaya devam ettiği varsayımları yer alıyor. Böylece, Nisan sonunda iki haneli seviyeye çıkan ancak daha sonra hızlı bir iniş yaşayan yıllık enflasyonun tek haneli seviyelerde kalıcılığı ile ilgili iyimser beklentiler güç kazanmış olacak. Bu da, Merkez Bankası’nın düşük faiz politikasını sürdürmesinde en önemli destek unsuru olacak. Büyüme görünümüne ait içerden yeni sinyaller Son dönemde büyüme görünümü ile ilgili global ekonomilerden farklı sinyaller gelirken, Türkiye ekonomisinden gelecek sinyallerin ne yönde olacağı bu hafta yakından takip edilecek. Temmuz ayına ait kapasite kullanımı, iktisadi yönelim anketi ve reel sektör güven endeksleri, büyüme hızındaki yavaşlamanın ne şiddette olduğunu gösterecek. Haziran ayında % 73,6 düzeyine çıkan kapasite kullanım oranının Temmuz’da ılımlı bir şekilde % 73’e gerileyebileceğini düşünüyoruz. Daha belirgin bir düşüş, büyüme tahminlerinde yukarı revizyonların önünü kesebilir. Haziran ayına ait dış ticaret verileri de, hem ihracatta hem de ithalatta yıllık bazda büyüme oranlarında daha düşük rakamların gözleneceğinin habercisi olacaktır. Aylık ihracat ve ithalat tahminlerimiz sırasıyla 9,7 milyar dolar ve 14,6 milyar dolar. Ayın son borçlanmaları Hazine 28 Temmuz’da gerçekleştireceği 5,9 milyar TL’lik itfasını karşılamak için, bugün ve yarın toplam 3 ihale düzenliyor: 3 yıllık sabit faizli ve kupon ödemeli tahvil, 357 günlük bono ve 7 yıllık değişken faizli ve kupon ödemeli tahvil ihaleleri. İtfa tutarının çok yüksek olmaması ve iç borç geri ödeme takviminin 18 Ağustos’a kadar rahat görünmesi, ihalelerin faizler üzerindeki ciddi bir baskı yaratmasını engelleyecektir. PİYASA GÖRÜŞÜ: Borsalarda yeni rekorların, faizlerde yeni düşük seviyelerin görüldüğü ve kur tarafında da değerlenme sürecinin belirginleştiği bir haftayı geride bıraktık. Yaşanan bu ralli sonrasında, global trendin de kendini bulana kadar İÇ PİYASALARDA BİR SOLUKLANMA SÜRECİ GÖZLENEBİLİR. Bu dönem, iç finansal göstergelerde ulaşılan mevcut seviyelerin, iç ve dış temel dinamikler tarafından desteklenip desteklenmediğinin muhakeme edileceği süreç olarak da nitelendirilebilir. Dolayısıyla, risk iştahında artışlara yükselişin devamı ile cevap verileceği; ancak itici gücün bulunmadığı durumlarda kar satışlarının görülebileceği bir dönem içinde bulunduğumuzu söyleyebiliriz.

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

ETİKETLER :
YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)