TBMM’de Başkanlık Divanı oluşur oluşmaz, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, seçimlerden yüzde 40.7 oy alarak 1’inci çıkan AK Parti’nin Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’na hükümeti kurma görevini verdi.
Hürriyet'in kulis haberine göre, Davutoğlu, yarından itibaren sırasıyla CHP, MHP ve HDP liderleriyle bir araya gelecek ve bir koalisyon hükümeti kurabilmenin yollarını arayacak. Liderler bu yola çıkmadan hemen önce Ankara’dan bütün Türkiye’ye bir yorum yayılmıştı: “Ahmet Davutoğlu’na kalsa koalisyon kurar ama Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan erken seçim istiyor...”
Peki bu yorum doğru mu? Bunu anlamak için Tayyip Erdoğan’ın bugüne dek yaptığı 4 kritik açıklamaya ve bu açıklamaların şifrelerine bakmak lazım:
- İlk açıklama seçimden 3 gün sonra, 10 Haziran’daydı. Erdoğan gençlere “Türkiye’yi hükümetsiz, Türkiye’yi başsız bırakan, egolarına mahkûm olanlar, ne tarihe ne de milletimize bunun hesabını veremezler. Onun için de herkes egolarını bir kenara koyup, bir an önce ülkemizde hükümet kurulmalı ve kaldığımız yerden ‘Devlette devamlılık esastır’ anlayışıyla bu süreç devam etmelidir” diye seslenmişti.
- İkinci açıklama, 30 Haziran akşamı, eski milletvekilleri için verdiği iftarda gelmişti: “Tek parti iktidarları dönemi 7 Haziran’da sona erdi. Bu süreçte kendi siyasi ve kişisel hesaplarını ülkenin ve milletin ihtiyaçlarının önüne koyanlar da hiç şüphesiz milletimizden gerekli karşılığı göreceklerdir. Bir azınlık hükümetinin Türkiye’nin sıkıntılarına çare olamayacağı kanaatindeyim.”
- 4 Temmuz’da Yeşilay iftarında konuşan Erdoğan, bu kez “Türkiye’nin hükümet meselesi ile karşı karşıya kalmasını asla arzu etmezdim. Hükümetin kurulamaması halinde yapılacak işlemlerde yine anayasamızda belirtildiği şekilde tarafımdan adım adım hayata geçirilecektir” demişti.
- Son kritik açıklama 10 Temmuz’da Daru’l Fünun Vakfı iftarında geldi: “Temennim, Türkiye’nin içinde bulunduğu şartların hassasiyetine uygun şekilde yeni hükümetin bir an önce kurulmasıdır. Bugün Türkiye’nin geçmişini tartışan değil, mevcut sorunların çözümü ve geleceğin inşası konusunda irade ortaya koyacak bir koalisyon hükümetine ihtiyaç var.”
4 AÇIKLAMANIN 4 MESAJI - 10 Haziran: Mevcut Parlamento’dan bir hükümet çıksın.
- 30 Haziran: Bu hükümet azınlık hükümeti olmasın.
- 4 Temmuz: Anlaşamazsanız erken seçim olur (Bu açıklamanın yüzde 60’lık muhalefet blokunun TBMM Başkanlık seçiminde birleşememesinden ve TBMM Başkanlığı’nın Ak Parti’de kalmasından sonra geldiğini hatırlamakta yarar var).
- 10 Temmuz: Koalisyon hükümeti kurulsun. Ancak koalisyonda AK Parti’nin ortak olacağı parti geçmişin tartışmalarına takılıp kalmasın. Geleceği inşa eden uzun ömürlü bir hükümet için çaba göstersin.
O İDDİAYA YANIT Ankara’da en çok Erdoğan’ın bu açıklaması ile “Koalisyon değil seçim istiyor” yorumlarını boşa çıkarmak istediği yorumları yapılıyor. Bu dört açıklamadan sonra Erdoğan’ın ne istediğine dair Ankara’da yapılan diğer yorum da şöyle:
“Erdoğan’ın gönlünden başlangıçta tek parti hükümetinin çıkacağı bir erken seçimin denenmesi geçiyordu. CHP ve MHP’nin kendisiyle ilgili sert tutumu bunda etkili olmuştu. Ancak erken seçimin doğuracağı ciddi sorunlar, toplumun her kesiminde hükümet kurulması talebini güçlendirdi. Erdoğan da o hükümetin uzun ömürlü olması için, geçmişin kavgalarına değil geleceğe yoğunlaşmasını beklediğini ortaya koydu. Davutoğlu’na, Kemal Kılıçdaroğlu’na ve Bahçeli’ye ‘büyük projelerle geleceği inşa edecek bir koalisyona odaklanın, ben üzerime düşeni yaparım’ mesajı verdi.”
Çukurambar’ın havalı vekili Siyaset dünyası, özellikle de AK Partililer iftarda ve sahurda her zaman olduğu gibi Çukurambar’daki mekânları tercih ediyor. Güzel lokantalar iftardan sahura kadar dolup dolup taşıyor. Gençler, genç vekiller sahura dek Keifi ve Hucca gibi mekanlarda çay, kahve, nargile ile koyu sohbetlere tutuşurken, ‘ağır abiler’, oturaklı siyasetçiler geleneksel lokantaları tercih ediyor. Siyasetçilerin halkla iç içe olmasından herkes memnun ama bazen de o mekânlarda vakit geçiren siyasetçilerin bile canını sıkan manzaralar ortaya çıkıyor. İşte size bir örnek:
Ramazanın başlarında Çukurambar’ın yeni gözde mekânlarından Beyoğlu Lokantası’nda bizzat şahit olduk.
İftardan yaklaşık bir saat sonra kırmızı mavi ışıklar saçan çakar lambalı bir araç ile bir koruma aracı, restoranın önündeki yolda ters istikamette durdu. Haliyle karşıdan gelen bütün araçlar durmak zorunda kaldı. Bazı sürücüler korna çalarak tepki gösterdi. O sırada aynı restoranda iftar için buluşan, yemeği bitirip çay-kahve faslına geçen bir grup da olayı anlamaya çalıştı. Zira o masada bir AK Parti milletvekili, hükümetle ve Saray’la çok yakın çalışan bir bürokrat ve gazeteciler vardı. Gelen bir Bakan ya da yönetici ise nezaketen karşılayıp selam vermek gerekebilirdi.
Masadakiler pür dikkat araçtan kim çıkacak diye bakarken biri arkadaki makam kapısını açtı ve içindekiler indi.
Restorandaki AK Parti milletvekili, araçtan inen kişinin kim olduğunu görünce ilk tepkisi “İşte bu tipler yüzünden tepki çekiyoruz” oldu. Araçtan inen, AK Parti’nin çiçeği burnunda milletvekili, eski Memur-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu’ydu. Emin adımlarla restorana girdi. İki kişi, iki adım arkasından yürüdü. Bu çok havalı girişi şaşkınlıkla izleyen restorandaki AK Parti milletvekili, tepkisini sürdürdü: “Daha düne kadar bir öğretmen maaşıyla geçinen biriydi. Şimdi çakar lambasına bak, yol kapatmasına, havalı havalı yürüyüşüne bak...” Sendikacılar, oda başkanları milletvekili olduktan sonra eski kurumlarıyla bağı koparmayı pek sevmezler. Geçmişte, Şoförler Odası Başkanlarından Derviş Günday, Türk-İş Genel Başkanlarından Bayram Meral gibi isimler, benzer nedenlerle eleştiri oklarının hedefi olmuştu.
Memur-Sen yetkilileri, Gündoğdu’nun makam aracını sendikaya teslim ettiğini, sendikayla bağının kalmadığını söylediler. Ancak aynı restorandaki iki AK Parti milletvekili arasındaki ‘mütevazilik farkı’ Gündoğdu’nun Türkiye’nin en büyük memur sendikasının başkanı olma hissinden kurtulamadığını gösteriyordu.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.