İşte Erdoğan’ın konuşmasından satır başları: 14 Ağustos 2001’den Ak Parti’yi kurduğumuz günden bu yana milletimize hizmet veriyoruz. Canla başla bir çaba sarf ediyoruz. Özellikle 3 Kasım 2002 seçimleriyle oluşan parlamento yapısıyla birlikte on bir yıl boyunca çok önemli yasama faaliyetlerini gerçekleştirdik. Bu çatı altında hiç sarsılmayan istikamet doğrultusunda Türkiye’yi çözümlerle buluşturduk.
Bugün yeni bir gündür. Yeni bir başlangıçtır. Hazreti Mevlana’nın ifade ettiği gibi “Dün dünde kaldı cancağızım. Bugün yeni şeyler söylemek lazım” elbette dünü hatırlayacak, dersler çıkaracağız.
Ancak dünün verdiği tecrübeyi kendimize azık edecek, gözümüzü istikbale dikecek, gelecek için çalışmaya devam edeceğiz.
Hayalleri hedef haline getirdik. Hedeflerimizi tek tek tutturduk. Biz yaptıklarını yeterli görenlerden, mevcuda razı gelenlerden asla olmayacağız.
Önceki hafta Kırşehir’de son derece anlamlı bir anma merasimini de gerçekleştirdik. 21. Yüzyılın bir Yunus Emre’si olan Neşet Ertaş’ı Kırşehir’de hem kabri başında, hem de anma andık.
“BİZ ÖLÜNCE YORULURUZ” Merhum Ertaş, babasının bir tavsiyesini aktarmıştı. Gerçekten çok manidar: “Aşkınan çalışan yorulmaz” Neşet Ertaş bunu hatırlatıyor. Diyor ve ekliyor “Ne zaman öldüysem işte ben o zaman yoruldum” Aşkınan yani aşk ile çalışan yorulmaz. Biz ölünce yoruluruz.
On yıllardır siyaset sahnesindeyiz. Hala bizi çözümlemekte zorlananlar var. Biz önce milletin sonra vicdanının sesine kulak veren bir kadroyuz. Bizi bir araya getiren çıkar ortak çıkarlar değildir. Biz tesadüfen bir araya gelmiş bir toplum da değiliz. Biz ülke ve millet için aynı ortak sızıyı hisseden, feleğin çemberinden geçerek aynı acıları yaşayarak bugünlere ulaşmış, kader ortaklığı yapmış bir kadroyuz.
BU KADRODA ‘BEN’ OLAMAZ, ‘BİZ’ VAR Hep ne diyoruz? Bu kadronun içinde ‘ben’ olamaz. Bu kadronun içinde ‘biz’ var. Bize bakacağız. Bugüne kadar kendi gündemimizi kendimiz belirledik. Gündem dayatılmasına izin vermeyeceğiz. Unu açık açık ifade ediyorum. Ne yaptığımızdan daha ziyade önemli olan ne yapacağımızdır. Şunu unutmayın ki bugünlere ne yaptığımızı anlatarak değil ne yapacağımızı anlatarak geldik. Sözümüzde durduğumuz için söz verip yerine getirdiğimiz için biz buradayız. Yaptıklarımızı yeterli görmeyip daha büyük hedefler belirlediğimiz için buradayız. Aşk ile çalışmaya devam edeceğiz. Bizi millete ve ülkeye aşkımızdan uzaklaştıracak her girişimden dikkatle uzak duracağız.
“DAVA TAŞINI GEDİĞİNE KOYANA KADAR MÜCADELE EDECEĞİZ” Bizi yılgınlığa, umutsuzluğa sevk edecek, aşkımızı sevdamızı törpüleyecek girişim karşısında uyanık olacağız. Biz öyle bir davanın mensuplarıyız ki bu dava adeta iğneyle kuyu kazılarak bugüne ulaşılmıştır. Herkesin sustuğu susturulduğu sindirildiği dönemlerde bulabildiği en küçük harekat alanını değerlendiren başını öne eğmeden davasının mücadelesini veren insanlar bu davayı bugünlere taşıdı. Hesabını sadece ve sadece Allah’a verecek olanlar hiçbir şeyden korkmazlar. Taşıdığı canın Allah’tan bir emanet olduğunu düşünenler, ölümden, ölüm tehdidinden, baskıdan asla çekinmezler.
“ONLARIN BİR TUZAĞI VARSA, ALLAH’IN DA BİR TUZAĞI VAR” Siz iyi olduğunu sürece mutlaka kötüler olacak. Diklenmeyecek ama dik duracağız. Başımızı asla öne eğmeyecek, dava taşını gediğine koyana kadar mücadele edeceğiz. Onların bir tuzağı varsa, Allah’ın da milletinde bir tuzağı vardır. Siz iyi olursanız o tuzaklar, tezgahlar yer ile yeksan olup gidecektir.
“MUHALEFET GENEL BAŞKANLARININ ADLARINI AĞZIMA ALMAYACAĞIM” Dedim ya bir televizyon programında, ‘bundan sonra muhalefet genel başkanlarının adlarını ağzıma almayacağım’ ve almayacağım. Bunu arkadaşlarıma havale ediyorum. Bizim meselelerimiz zihniyetlerdir. 11 yıl boyunca AK Partiye hangi çamuru atmak istedilerse ellerine yüzlerine bulaştı. O iftiralar döndü onları buldu, onları vurdu. Muhalefet yaşadıklarından özellikle de hatalarından ders çıkarmak yerine yanlışta ısrar etti.
Türkiye vesayetten kurtulurken muhalefet kendisini bağımlı hale getiren üzerinde gölge gibi duran vesayetten kurtulamamış zincirlerini koparıp atamamıştır.
Korkuların ve ürkeklerin egemen olduğu partilerde siyaset üretilemez. Çetelerin terör örgütlerinin sokak eylemcilerinin vesayetinde onların emir ve talimatlarıyla sağlıklı bir siyaset yapılamaz. Değişime direnen, vesayet altında bir muhalefet her ne kadar Türkiye’nin talihsizliği olsa da biz bunu da aşarak Türkiye’yi hızla büyütmeye devam edeceğiz.
“BU KOZU VERMEYECEĞİZ” Seçimler öncesinde başta TBMM olmak üzere her ortamda gerilim siyasetine başvuracak muhalefet karşısında sağduyulu davranacağız. Tahriklere gelmeyeceğiz. Gerilim siyaset tuzağına biz düşmeyeceğiz. Muhalefete, muhalefetin kendi dil ve üslubuyla cevap vermeyeceğiz. 2014 Mart seçimlerine kadar gerilimi artırmak isteyen muhalefete bu kozu vermeyeceğiz.
Bugüne kadar her ne yaptıysak Türkiye için yaptık. Hangi adımı attıysak Türkiye’nin normalleşmesi için attık. Hukuk karşısında bugüne kadar yaptıklarıyla biz bunların elde ettiklerini asla hukuk karşısında imtiyaz kabul etmiyoruz. Devletin vatandaşına bakışında imtiyazı kabul etmiyoruz. Hukuk önünde devlet nazarında her vatandaş birdir, eşittir, bütünüyle aynı haklara sahiptir.
Devlet vatandaşına yaşam tarzı dayatamaz. İnanç, mezhep dayatamaz. Çocukluktan başlayarak format atamaz. Tek tip vatandaş için, zulmedemez.
“O FOTOĞRAF MİLLETİMİZDİR” 23 Nisan 1920’de Ankara Ulus’ta TBMM’nin önündeki fotoğraf bizim milletimizdir. Meclis önünde Gazi Mustafa Kemal’in yanında ellerini semaya açmış dua edenlerin olduğu fotoğraf bir Türkiye fotoğrafıdır. O Meclis’te Türk var, Kürt var, Arap var, Çerkez var, Roman var, Boşnak var. Sünni var, Alevi var. Farklı elbiseler içinde birbirinin kıyafetine yaşam tarzına saygı gösteren bir topluluk var. Farklılıkları zenginlik olarak gören, farklılıkları birleştiren bir ruh, böyle bir felsefe üzerine inşa edilmiştir.
Bugün attığımız her adımı, reformu cumhuriyete karşı gibi göstermeye çalışan cahiller ve istismarcılar var. Birkaç örnek vereceğim.
Türkiye’de yer isimlerinin değiştirilmesi 1949 tarihli yasaya dayandırılmıştır. Milletimin şunu duymasını istiyorum. 27 Mayıs 1960 darbesinden hemen sonra dört ay içinde Türkiye’de on bin civarında yerleşim yerinin ismi değişmiştir. 1960-65’e kadar 16 binden fazla yer adı değiştirilmiştir. 12 Eylül 1980’in ardından binlerce yer adı da değiştirilmiştir.
“
ENİŞTESİ OLDUĞUM İÇİN…” Örneğin Tillo ismi, Siirt Tillo. Bundan sadece 23 yıl önce 1990 yılında Aydınlar olarak değiştirilmiştir. Eniştesi olduğum için orayı örnek vereyim dedim. Allah aşkına bunun cumhuriyetle nasıl bir alakası olabilir?
“BU CUMHURİYET 27 MAYIS’TA 12 EYLÜL’DE KURULAN BİR CUMHURİYET DEĞİLDİR” Aynı şekilde her sabah okutulan and, 1933 yılında başlayan bugüne kadar da defalarca değiştirilen, kaldırıldığı halde 12 Mart’ta 12 Eylül’de yeniden diriltilen bir uygulamadır. Başörtüsü yasağını cumhuriyetle ilişkilendirmek nasıl bir cahilliktir?
Bu cumhuriyet 27 Mayıs’ta 12 Eylül’de kurulan bir cumhuriyet değildir. Bu cumhuriyet 23 Nisan 1920’de temeli atılan, 29 Ekim 1923’te kurulan bir cumhuriyettir.
“BİZİM İÇİN TARİH 27 MAYIS VE 12 EYLÜL’DE BAŞLAMADI” Onlar Türkiye’yi temel kuruluş felsefesinden uzaklaştırıldılar, biz ise cumhur ile millet ile cumhuriyeti yeniden kucaklaştırıyoruz. Olayın aslı budur.
Bizim yaptığımız Türkiye’yi normalleştirmektir. Derin yaraları tedavi etmektir. Bizim için tarih birileri gibi 27 Mayıs 1960’da 12 Eylül 1980’de başlamadı. Biz bin yıllar boyunca tek bir millet olarak bugünlere ulaştık.
23 Nisan’da Meclis’i birlikte açtık, istiklal savaşını birlikte verdik. Bu cumhuriyeti birlikte kurduk. Hiç kimse 76 milyonun fertlerine tepeden kibirle bakamaz. Başı açık olan bu cumhuriyetin ne kadar sahibiyse başı örtülü olan da bu cumhuriyetin o kadar sahibidir.
İstanbul’daki ne kadar bu cumhuriyetin sahibiyse, Edirne’deki, Trabzon’daki Van’daki Hatay’daki de işte bu kadar bu cumhuriyetin sahibidir.
“ONLAR UZAYDAN GELMEDİ” Bu ülkede farklı olanlar uzaydan gelmediler. Ana dili Kürtçe Arapça Lazca Arapça olanlar sonradan girmediler. Namaz kılanlar başını örtenler, bir yere gelince ‘selamın aleyküm’ diyenler bu ülkeye başka bir yerden gelmediler.
“HİÇBİR YERE GİTMİYORUZ, BURADA DA ÖLECEĞİZ” Birileri çıkıyor, gitsinler Arabistan’da okusunlar diyor. Çölde yaşasınlar diyor. Ya seveceksin ya terk edeceksin diyor. Yahu siz kimi kimin toprağından kovuyorsunuz? Burası bizim toprağımız. Vatanımız. Hiçbir yere gitmiyoruz, gitmeyeceğiz. Biz burada yaşıyoruz, burada da öleceğiz.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.