Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Polonya'daki temasları kapsamında, Polonya Uluslararası İlişkiler Enstitüsü tarafından Primasowski Sarayı'nda düzenlenen "Türkiye-AB İlişkileri" konulu konferansta konuştu.
Erdoğan, konferansı düzenleyen enstitüye teşekkür ederek, Polonya Başbakanı Donald Tusk'un davetiyle geldikleri Polonya'da, ikili ve heyetlerarası görüşmeler gerçekleştirdiklerini, Cumhurbaşkanı ve Parlamento Başkanı ile bir araya geldiklerini, Türkiye-Polonya ilişkilerini dünden bugüne değerlendirme imkanı bulduklarını söyledi.
Türkiye ile Polonya ilişkilerinin Avrupa'da eşine ender rastlanır köklü bir maziye sahip olduğunu, iki ülkenin dostluk itibarıyla 90 yılı, diplomatik ilişkiler bakımından da 2014'te 600 yılı geride bırakacağını ifade eden Erdoğan, Polonya Cumhurbaşkanı Bronislaw Maria Komorowski'nin mart ayında Türkiye'ye yapacağı ziyarette 600'üncü yıl dönümünün kutlanacağını ve kutlamaların çeşitli etkinliklerle yıl boyunca devam edeceğini belirtti. Erdoğan, bu konuda ilgili kurum ve kuruluşların çalışmalarını sürdürdüğünü kaydetti.
Başbakan Erdoğan, Osmanlı İmparatorluğu ile Lehistan arasında diplomatik ilişkilerin 1414 yılında tesis edildiğini anımsatarak, şöyle devam etti:
"Böyle bir geçmişe sahip aramızda siyasi bir süreç var. Günümüzde Türkiye-Polonya ilişkilerini, ittifak bağlarını ele aldığımızda, NATO sürecinde Polonya'yı biz destekledik, AB sürecinde de Polonya bizi destekliyor. Bütün bu gelişmelere ilişkin olarak müşterek kaygılar temelinde her alanda birbirimize destek verdik, desteğimiz gelişerek güçleniyor. Önümüzdeki dönemde Polonya ile dostluk ve işbirliği bağlarımızı daha da geliştirmek suretiyle bölgesel ve küresel boyutta güçlü işbirlikleri tesis etmek istiyoruz.
Hiç kuşkusuz Türkiye ve Polonya birçok noktada birbirlerine çok benziyorlar. 1414 yılında başlayan ve 600 yıl devam eden diplomatik ilişkilerimiz, aralarındaki mesafeye rağmen iki ülkenin aslında birbirine ne kadar yakın olduğunu gösteriyor. İstanbul'da Polonezköy var. Polonezköy adını verdiğimiz Polonya'dan gelenlerin yerleştiği, hala da kültürlerini devam ettirdiği şirin, güzel bir semtimiz var. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapmış biri olarak Polonezköy'ü de oradaki vatandaşlarımızı da çok çok iyi tanırım, dostluklarımız devam eder."
Başbakan Erdoğan, belki yarın Polonezköy'e sürpriz bir ziyaret yaparak oradaki vatandaşlarla görüşebileceğine işaret ederek, Türkiye'nin Polonya ile ilişkilerinde oradaki vatandaşların önemli bir yeri olduğunu söyledi.
Türkiye'nin önemli şairlerinden Nazım Hikmet'in dedesinin de Polonya göçmeni olduğunu anımsatan Erdoğan, "Onun şiirlerinin burada seviliyor olması ayrıca bizi gururlandırıyor" dedi.
"Hiçbir AB üyesi ülke kapıda 50 yıl bekletilmedi" Erdoğan, Polonya ile Türkiye'nin birçok noktada benzer özellikler taşıdığını, AB üyelik sürecinde iki ülkenin yaşadığı sıkıntıların da çok benzeştiğini belirterek, şunları söyledi:
"Avrupa'da birlik fikri, kökleri 15'inci yüzyıla kadar giden çok eski bir arayıştır. Yaşanan büyük acı ve yıkımların ardından yakılmış, yıkılmış Varşova'yı düşünüyorum. Onun harabe resimlerini gördüğüm zaman ve şu anda gelinen nokta birbirinden çok çok farklı. 1950'de bugünkü AB'nin temelleri atıldı. Türkiye ise 1958 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Topluluğu'na 1959 yılında rahmetli Menderes döneminde üyelik başvurusunda bulundu. Bu işin başlangıcı demir-çelik birliği olarak başlamış, daha sonra Avrupa Ekonomik Topluluğu olarak topluluk, daha sonra artık sosyal, siyasi birlik olarak AB'ye dönüşmüştür.
Ortaklık ilişkilerimizin hukuki çerçevesini oluşturan Ankara Anlaşması ise 1963 yılında imzalandı. O günden bugüne 50 yıl geçti, hiçbir AB üyesi ülke kapıda 50 yıl bekletilmedi. AB üyeliği, ülkemiz bakımından aslında stratejik bir seçimdir. Avrupa ile özellikle temel kaygılarımız ve genel olarak çıkarlarımız aynıdır. Ortak bir geleceğe bakıyoruz. Demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünüğü gibi evrensel değerleri savunuyoruz. AB'nin genişlemesi, Avrupa'nın tarihi bütünleşme sürecinin tabii bir sonucu olmanın yanında, küresel gelişmenin de kaçınılmaz bir sonucu olarak gelişti. Türkiye de bu sürecin her zaman bir parçası, etkin unsuru oldu. Avrupa'nın özellikle tarihine baktığımızda, Türkiye'nin kıtada oynadığı role yer verilmeden hatta Türkiye arşivlerine başvurulmadan yazılması mümkün değildir."
"Biz, zaten şu anda AB'ye girmişiz. Peki, bu engel niye?" Başbakan Erdoğan, Avrupa ile Türkiye'nin tarihlerinin ortak olduğuna işaret ederek, halklar noktasında kesişmenin çok daha yoğun olduğunu söyledi.
Şu anda AB üyesi ülkelerde yaşayan, çalışan, çoğunluğu o ülkelerin vatandaşlığına geçmiş Türklerin sayısının 6 milyona yaklaştığını ifade ederek, "Biz zaten şu anda AB'ye girmişiz. Peki, bu engel niye?" diye konuştu. Erdoğan, Avrupa'daki Türkiyeli sayısının birçok üye ülkenin nüfusundan daha fazla olduğunu, hatta kat kat fazla olduğunu bildirdi.
"Türkiye siyaseten, ekonomik olarak, güvenlik olarak, fiziken yani tarihin ve coğrafyanın gereği olarak AB ile zaten bütünleşmiştir" diyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Türkiye'nin, halkı Müslüman ülke olması AB'ye üye olması için asla engel değildir. Hepimiz Avrupa tarihinin, tıpkı bugün Ortadoğu'da olduğu gibi çok kanlı din ve mezhep savaşlarına sahne olduğunu biliyoruz. Avrupa'da ırkçılık üzerinden çıkan savaşların geride milyonlarca ölü insan bıraktığını hepimiz biliyoruz. Avrupa, esasen farklılıkların ortadan kaldırıldığı, her türlü farklılığın zenginlik olarak değerlendirildiği yani din, mezhep, etnik köken farklılıklarını dışlamış bir birliktir, müktesebat bunu gerekli kılıyor. Böyle bir birliğin, Müslüman olduğu için bir ülkeyi dışarıda bırakması kendi ilkelerine, kendi özüne, kendi birlik ve varlık sebebine tamamen aykırıdır. Biz, en başından itibaren, AB'nin böyle bir ayrımcılık yapmadığına inanıyor, bundan sonra da yapmayacağını umuyor ve bekliyoruz. Eğer öyle bir şey varsa o zaman AB bunu açık, net ortaya koymalı. İkircikli bir davranış içerisinde olmamalı, tam tersine AB'nin hem Türkiye'ye hem İslam coğrafyasına böyle bir dışlama yapmadığını göstermesini beklemek bizim hakkımızdır.
Türkiye'nin AB'ye tam üye olması, AB ile İslam dünyası arasında yeni bir kaynaşmanın kapılarını aralayacak, kafalardaki soru işaretini giderecektir. Türkiye'nin AB üyeliği bölgesel barış adına çok güçlü bir adım olacak, medeniyetlerin ittifakına, ön yargıların kırılmasına büyük fayda sağlayacaktır. Şu anda medeniyetlerin çatışmasının bedellerini ödüyoruz. Bundan kurtulmamız gerekiyor."
Konferansa Avrupa Birliği Bakanı ve Başmüzakereci Egemen Bağış, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala, Türkiye'nin Varşova Büyükelçisi Yusuf Ziya Özcan da katıldı.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.