Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Slovenya, Slovakya ve Romanya'yı kapsayan 3 günlük resmi gezisinden dönüşte uçakta flaş açıklamalarda bulundu. Erdoğan'ın gezisini takip eden gazetecilerden Serpil Çevikcan, o açıklamaları Milliyet'teki haberinde yazdı. İşte o haber:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’la Slovenya, Slovakya ve Romanya’yı kapsayan 3 günlük gezisinden dönerken konuştuk.
Erdoğan gezisini sürdürürken, Savcı Mehmet Selim Kiraz’ın şehit edilmesi, İstanbul’da emniyete saldırı ve Türkiye çapındaki elektrik kesintisi gibi olağanüstü gelişmeler yaşandı. Cumhurbaşkanı, sorularımızı yanıtlamadan önce, Kiraz’ın öldürülmesi konusunda değerlendirmeler yaptı. Erdoğan’ın açıklamaları şöyle:
ÇÖZÜM SÜRECİNE DARBE: Savcımızın odası basılmak suretiyle, uzun süreli görüşmelere rağmen başına 3 mermi, kalbine 1, belden aşağısına 1 olmak üzere 5 mermi ile şehit edilmiş olması, özellikle çözüm sürecinin devam ettiği sürece aynı zamanda vurulmuş bir darbedir diye düşünüyorum. Olayı sadece malum terör örgütü bazında düşünmüyorum. Bu da bir başka terör örgütü. Ama şunu biliyoruz ki bu örgütün geçmişi, malum terör örgütünden daha eski. Tabii istismara konu olan durum da hepinizin malumu. Her zaman söylediğim şey, bu kadar saf olmaya gerek yok. Saf niyetle bakmayalım demiştik. Ve gerekçelerini nereye getirip dayadıkları ortada.
TARİHİ BİR KARAR:Ben, yıllardır avukatların üstünün aranmasını savunuyorum. Söylediğimiz zaman diğer siyasetçiler hep saldırmışlardır. Nitekim bugün de işi avukatlara, ‘cübbelerinizi çıkarın ve rahat rahat içeri girin, size kimse bir şey yapamaz’ noktasına getirmişlerdir ki ben o düşüncede değilim. Artık adalet saraylarına, neresi olursa olsun, -dünyanın genelinde bu böyledir- avukatların da aranarak girmesi lazım. Aranmadan asla... Diğer görevliler de aranmalı. Hükümet, bu konuyu masaya yatıracaktır. Özel güvenlik teşkilatlarının gözden geçirilmesi lazım. Bence tarihi bir karar olacaktır belki de ama bunu bir tavsiye olarak da söylemiş olabilirim. Yani, Türkiye’nin bir emniyet teşkilatı var. Türkiye Cumhuriyeti, polislerimizle veya değişik bir şekilde yine emniyet teşkilatı adalet saraylarına yönelik bir koruma teşkilatını kendisi kurmalıdır. Özel güvenlik kaldırılmalıdır. Özel güvenlik teşkilatlarının hangi amaçla, kimler tarafından, nasıl kuruldukları hepsi soru işaretidir. Hassasiyetle üzerinde durulması gereken bir konudur.
ÖZEL GÜVENLİK TARİH OLMALI:Temenni ediyorum ki, kısa süre içerisinde, boyutları
nereye kadar varıyor, nerede, ne gibi eksikler var bakacağız. Herkes X-ray’den geçmek dahil aranmalı. Özel güvenlik bir kenara konulmalı. Sadece adalet saraylarında değil, birçok kurumlarda artık özel güvenlik bana göre tarih olmalıdır. Hatta stadyumlarda, hastanelerde görev tümüyle polislere bırakılmalı. Hastanelerde de zaman zaman mafyanın birçok teşebbüsleri oluyor. Onun için oralarda taşın altına vücudunu koyacak insanlara ihtiyaç var. Emniyet teşkilatımız, bu işleri yapacak güç ve kabiliyettedir.
KALDIRILMASINI TEKLİF EDECEĞİM: (Havalimanları da dahil, çağrınıza başka hangi alanlar dahildir? sorusu üzerine) Ben daha açık söyleyeyim. Ben özel güvenliğin tamamen kaldırılmasını arkadaşlarıma teklif edeceğim. Onların çoğu emekli zaten. Biz, şu ana kadar özel güvenlikten çok ciddi neticeler alamadık ki. Elinde taşıma ruhsatı olan, silahı olan varsa, hepsi geliyor buralarda görev alıyor. Veya elinde sadece cop var. Bunlar olaylara zaten müdahale edemez. Korkar, kaçar. Şimdi ben böyle söyledim diye rahatsızlık duyanlar olabilir. Bunların içinde yaşı, vesairesi müsait olanlar varsa zaten emniyete alımlar yapılıyor, gider emniyete müracaat ederler.
BÖYLE SORU SORULUR MU?: Ana muhalefet partisinin başındaki zat, Twitter hesabından, ‘Savcının göz göre göre rehin alınmasını izleyen hükümet... İstihbarata sormak istiyorum. Bayrak, flama, silah, plastik kelepçe gibi eylem araçlarıyla adliyeye nasıl girdiler?’ diyor. Ama aynı parti, cübbeli olanlara müdahale edildiği zaman da adeta yırtınıyor, ‘nasıl müdahale edersiniz?’ diye. Oradaki özel güvenlik de büyük ihtimalle buna böyle bakıyor. Çok daha enteresanı, ‘bu malzemelerin adliyeye sokulmasında o gün yaşanan elektrik kesintisi etkili mi olmuştur?’ diyor. Bu elektrik kesintisi sadece adalet sarayında olmamıştır. Türkiye genelinde kesilmiştir ki araştırılıyor. ‘Adliyenin var olan jeneratörü devrede değilse, bu malzemelerin içeriye sokulmasında kimler yardım etmiştir? Hükümetin kesinti sonrası terör saldırısı olabilir açıklaması rehin alma olayında parmağı olduğunun göstergesi midir?’ diye soruyor. Ya hükümete böyle bir soru sorulabilir mi? Ne kadar yanlış bir soru. İnsaf. Yani, böyle bir rehin alma olayına, özellikle DHKP-C gibi kendisiyle bunca yıldır mücadele eden bir hükümete bu soruyu yöneltiyorsun. Yavuz hırsız ev sahibini bastırıyor.
DAVUL ZURNAYLA SOKAKTA DOLAŞIYOR:Bir sorusu da şu: ‘Hükümetin kesinti sonrası söylediği ülke güvenliği ve bütünlüğünü sağlamak, görev tanımınızda var mıdır?’ Başka bir dünyada yaşıyor. Başbakanlığım döneminde bu tanımları biz defaatle yaptık. Siyasi gelişmeleri veya hükümetin çalışmalarını takipten bu kadar uzak bir insan olamaz. ‘Bir ülkenin milli istihbarat teşkilatı, vazifesi olmayan işlerle uğraşırsa, cumhuriyetin savcılarının odası davul zurnayla basılır’ diyor. Şu ifadeye bak. Şu anda davul zurnayla ana muhalefetin başı sokaklarda dolaşıyor. Bu ifadelerden ben onu anlıyorum. Bu kadar çirkin ve çılgınca bir yaklaşım. Bakın çok enteresan, ‘toplumda hangi görüşten olursak olalım, hangi inançtan olursak olalım, teröre karşı ortak tavır sergilemek zorundayız’ diyor. Peki cenaze günü neredeydin? Bir milli birlik gösterisi yapsaydın. Niye yoktun? Cevabını vermen lazım.
BERKİN’İ SEN İSTİSMAR EDİYORSUN:‘Teröre lanet okumak hepimizin ortak görevi olmalıdır. Bir savcının katledilmesi, hele hele Berkin Elvan üzerinden katledilmesi hiç kimsenin içine sindireceği bir olay değildir’ diyor. Berkin Elvan’ı, ‘bakkala ekmek almaya gidiyor’ diye tanımlayan sen değil miydin? Ekmek almaya gittiğine dair bir belgen var mı? Biz, emniyetin tüm belgelerini açıkladık. Elinde sapanla, demir bilyeyle terör örgütünün içerisinde nasıl resimlerinin çekildiği, hepsi açıklandı. Fakat bakın hâlâ bunu istismara devam ediyor. Onu asıl istismar eden sen oldun. Mezarına demir bilye atan malum. Hepsini gördük. Şimdi bunu bile şu anda hâlâ istismar ediyor. Ama öbür tarafta Burak Can’ın ne annesi ne babası kalkıp bu işin istismarını yapmadı. Aynı örgüt o gün Burak Can’ı şehit etti Okmeydanı’nda. O da bir insanlık dersi verdi. Aynen Özgecan’ın babası gibi. Bakın herhangi bir ses duyulmadı.
TAHRİK EDİYORLAR: Bakın, terör anında Che Guevara’nın beresiyle görüntü verenler bile oldu. Silah, savcımızın başına dayanmış vaziyette. Ya bunu mu savunuyorsun? Bu nasıl bir muhalefet anlayışıdır? İstanbul Baro Başkanı da o şekilde pozlar vermişti. Bunlar tahrikten başka bir şey değil. Bu tür tahriklere prim vermemek lazım. Diğer muhalefet partisinin başkanı (MHP lideri Devlet Bahçeli’yi kastediyor) zehir zemberek bir açıklama yapıyor. Terörü lanetliyor ama, ‘Berkin Elvan bir kez daha katledilmiştir’ diyor. Nasıl katledilmişse?
YARAYI DEŞME OPERASYONU: Öbür taraftan, bir diğer muhalefet partisinin (HDP’yi kastediyor) konuşması hepten berbat. ‘Savcı Mehmet Kiraz ve operasyonda öldürülenlerin ailelerine sabır ve başsağlığı dileklerimizi sunarız’ diyor. Bu vatanperverlik yaklaşımı değildir. Böyle bir zamanda bile iktidarıyla bu acıyı paylaşamayan bir muhalefetle bir yere varılmaz. Birleşme günlerimiz olması gerekirken, bunlar birleşme bir yana hâlâ yarayı daha da deşme, yayma operasyonu yapıyorlar. Biz, bir çözüm sürecinin içindeyiz, sonuna kadar arkasındayız. Ben isterdim ki Selim Kiraz kardeşimizin cenaze merasiminde bütün siyasi partilerin genel başkanları beraber saf tutsunlar, bir milli duruş sergilesinler. Teröre karşı lafla değil icraatla beraberliğin duruşu olurdu. Bazı partiler maalesef oraya gitmemekle kalmayıp siyaseten ne çıkarırız gayreti içine girmişlerdir.
POLİSLERİ KUTLUYORUM Savcımız şehit edildiği esnada, silah sesleri üzerine içeri girerek teröristlere gereğini yapan polis kardeşlerimi ve güvenlik teşkilatını kutluyorum. Görevlerini tam hakkıyla yerine getirmiştir. İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nü tarayan bir kadın teröristi yine polislerimiz öldürmüşlerdir. Onlara destek noktasında bir gençlik platformu da oralardayken yandaki vergi dairesine kaçan birini de yakalıyorlar. Yaralı vaziyette hastaneye götürüyorlar.
Kamuda yaklaşık 118 bin özel güvenlik Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Güvenlik Daire Başkanlığı’nın istatistiklerine göre, Ocak 2014 verilerine göre bugüne kadar 1 milyon 66 bin 781 kişi özel güvenlik sertifikası aldı. Bunlardan 596 bin 121 kişiye özel güvenlik kimlik kartı verildi. Ancak polis ve jandarma bölgelerinde istihdam edilen özel güvenlik görevlisi sayısı 245 bin 90 kişi olarak gerçekleşti. Bunlardan yaklaşık 118 bininin de kamuda görev yaptığı belirtiliyor.
Kaderin üstünde bir kader vardır AFFEDİLİR BİR ŞEY DEĞİL: (Elektrik kesintisinin zamanlaması üzerinde durulacak mı?) A’dan Z’ye her şey gözden geçirilecek. Ama ne olursa olsun bu affedilir, vazgeçilir bir şey kesinlikle değil. Türkiye gibi bir ülkede böyle bir enerji kesintisi, hatta hatta buna çökme denir; böyle bir şeyin olması doğru değil. Enerji Bakanı bizimle birlikteydi, Slovakya’dan geri dönmesini istedim. Failleri kimdir, kim olabilir, hepsi gözden geçirilecek.
OLAYLAR BİZİ ÜRKÜTMEMELİ: (Seçime doğru giderken Türkiye’yi karıştırmak gibi bir provokasyon mu söz konusu?) Kesinlikle seçime giderken İçişleri Bakanlığımız, hatta sınır boylarında tabii karakollar ile TSK da dahil tüm tedbirler alındı. Adalet Bakanlığı ve YSK, üzerine düşeni yapacak. Arzumuz en az hasarla, en sağlıklı demokrasi sınavını 7 Haziran’da Türkiye verebilsin. Milletime özellikle şunu söylüyorum: Bu tür olaylar bizi ürkütmemeli, korkutmamalı. Hep şu mısrayı söylerim: ‘Kaderin üstünde bir kader vardır’. Buna inanmazsak, hiçbir şey yapmak mümkün değildir. Korkmayalım. Siz gazetecilere de çok tehditler gelebilir. Geliyordur da. Biz yıllar yılı ne tehditler aldık. Son tehditleri sizlerle de paylaştık. Bunların hepsi belli bir planın yansımalarıdır. Bunları yaparlar, yapacaklar. Ama biz de görevimizi yapacağız. İnönü’nün lafını unutmayın, ‘Namuslular, namussuzlar kadar cesur olmadığı müddetçe başarıyı yakalayamayız’. Cesur olacağız. Mücadelemizi kararlı bir şekilde sürdüreceğiz. (Seçim öncesi ‘Gezi’ benzeri bir olay için bu tür krizlerin yaygınlaşabileceği endişesine nasıl bakıyorsunuz? sorusu üzerine) Ben hayata hiç böyle bakmadım. Dik duracağız, ama dikleşmeyeceğiz. Sizler de dik durun. Millet de dik durur. Neyle, fikrinizle. Kalemden daha keskin bir şey asla yoktur.
TEZGÂHLARIN MAZİSİ ESKİ: (Burada DHKP-C taşeron mu?) Terör örgütlerinin hepsi taşerondur. Onu siz bulacaksınız. Bakın, Yeni Şafak gazetesinde yayımlanan belgeler ta ne zamanlara kadar uzanıyor. Yani bu oyunlar öyle 3 senede, 5 senede kurulmuyor. Tezgahların mazisi epey eski. Benim ofiste operasyona giren emniyet müdürü ile polis memurunu yargı istedi, Romanya hemen gönderdi. Onların da bizden istediği Suriyeli iki kişi vardı. Bir tanesini yakalamıştık. Hemen iade ettik. Terörle mücadele budur. Ama bakın Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika, İtalya, İngiltere, hepsi dahil; bunlardan birçok PKK teröristi istedik vermediler, oyaladılar. Onlar oyalayınca başka yere kaçtı. Özdemir Sabancı’nın katili çok ülke dolaştı. Temenni ederim ki bunları düzeltiriz.
PKK İLE DHKP-C ANLAŞAMAZ (PKK’yla çözüm sürecinden sonra yerine DHKP-C ikame ediliyor algısı var. Savcıyı şehit eden teröristlerin eylem anında bazı ülkelerle bağlantı kurduğu söyleniyor. Doğru mu?) İddiaların hepsi değerlendirilir. Ancak, PKK’nın yerine DHKP-C’nin ikame edilmesi falan bunlar tartışma konusudur. Bunlardan biri mezhep dayanaklı, diğeri ırk, etnik dayanaklı. Bunların birbiriyle çok çok iyi anlaşabileceklerine doğrusu ihtimal vermiyorum. Ama ortak paydaları terör olduğu için, onları, üst akıl zaman gelir farklı yerlerde istihdam edebilir.
Fotoğrafı gördüğüm anda irkildim ADETA PAYI VAR: (2013 yılında, ‘Kılıçdaroğlu’nun bir tek DHKP-C’ye üye olmadığı kaldı’ demiştiniz. Bir süre önce bazı sanatçıların klibinde, ‘hayatı durduralım’ çağrısı yapıldı. Elektriklerin kesilmesi örtüştü, aynı gün terör eylemi oldu. Medyanın tavrı. ‘Her şey planlıydı’ gibi bir tablo mu çıkıyor?) Arkadaşlarımızın elde ettiği belge, bilgiler dar kapsamlı toplantıda değerlendirilecek. Şu anda, ‘şöyledir’ dersem yanlış olur. Söylediklerinizin her birinin buralarda adeta bir payı var gibi bir durum da insanın aklına geliyor. Bilgileri sabırla toparlayıp nihai değerlendirmeyi yapmak daha isabetli olur.
FOTOĞRAFI YAYIMLAMAK İHANET:(Savcının başına silah dayalı fotoğrafın bazı gazetelerde yayımlanmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?) Şu anda Türkiye’de basında özellikle patron takımının hâlâ kavramak istemediği, uzak durduğu bir şey var. Bu ülkede milletin hayrına olan şey nedir, ne değildir bunu gözetmiyorlar. Dediğiniz türden bir görüntü Allah aşkına sosyal medyada, gazetelerde yayımlanabilir mi? Bu bir ihanettir ya. Savcının günahı ne? Görevi, önüne gelen dosyaya bakmaktır. Savcı, Berkin Elvan’ın faili midir? Tam tersine, o olayın failini bulmaya yönelik bir davayla ilgilenen bir savcıya o tür bir hareket yapılamaz. O tür bir hareketi yapana adeta sahip çıkan ne siyasetçi, ne medya hiçbir zaman vatansever olamaz.
TÖRENE SOKMAZDIM: Medya patronlarına da bu noktada, Başbakan, Adalet Bakanı, İçişleri Bakanı sizi aradığı zaman mı siz yayından kaldıracaksınız? Yani şimdi ben Cumhurbaşkanı olarak kalkıp Slovakya’dan Türkiye’yi arayacağım, ‘bunlar yayından kalksın’ diyeceğim olur mu? Ben fotoğrafı gördüğüm anda irkildim. Ne var ki kimileri insafsızca bunu yapabiliyorlar. Halbuki bunların on yıllara dayanan tecrübesi var. Anında kesip atmaları lazım. Maalesef yayınladılar. Birileri de (Kılıçdaroğlu’nu kastediyor) utanmadan, ‘basını oraya sokmadılar’ diyor. Niye cenaze merasimine sokacak, niye? Siz o şehidin faillerini o fotoğraf karesiyle faş edeceksiniz. Bunu faş edenleri de kalkıp cenaze törenine sokacaklar. Ben de olsam sokmazdım.
RAHMET DİLEYENİN ÇÖZÜM DİYE SORUNU OLMAZ:Bu ülkede barış için mücadele veriyoruz. Birileri de bu mücadeleyi tamamen inkıraza uğratmak için ellerinden geleni yapıyorlar. İşte bakın, öldürülen teröristlere adam rahmet diliyor ya. Bu teröristlere rahmet dileyenlerin bu ülkede çözüm süreci diye bir sorunu olabilir mi? Olmaz.
ÜST AKIL VAR (Denklemde Suriye meselesi var, İran var? Üst akıl yok mu burada? sorusu üzerine) Suriye’yi bu işe karıştırmayalım. Bu, ülkemizin sorunu. Bence bu orayla bağlantılı bir olay değil. Üst akıl genelleme zaten. DHKP-C daha önce neredeydi? Amerikan Büyükelçiliği’ne gelenler nereden geldi? Üst akıl tabii ki var. Ama şu anda şurasıdır, şuradan gelmiştir denemez. Değerlendirmeler sonrası bunları göreceğiz.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.