E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.
Galatasaray, Fenerbahçe ve Beşiktaş'ın başında şampiyonluk yaşayan tek isim olarak adını futbol tarihine yazdıran Mustafa Denizli, şimdi İran'da '35 milyon Türk taraftarlı' Traktör’ü çalıştırıyor.
69 yaşındaki deneyimli teknik adam, Tebriz'deki evini euronews Türkçe'nin RÖP programına açtı.
Denizli ile yeşil sahalara adım attığı Altay'dan günümüze kadarki kariyerini ve Türk futbolunun geldiği noktayı konuştuk.
İran'a gitmeden önce Türkiye'de üç kulüpten teklif altığını hatırlatan Denizli, "Türkiye'deki futbol ortamı beni tatmin etmiyor." diyor.
Peki Mustafa Denizli'nin başarısının arkasındaki futbol felsefesi ne? Niçin Türkiye'de çalışmak istemiyor? Ona göre Türk futbolundaki temel sorunlar ne? Şampiyonluk yaşadığı üç büyüklerin taraftarlarından nasıl tepki alıyor? Şenol Güneş ile milli takımda ne değişti? 19 yıl forma giydiği Altay'dan niçin ayrıldı? Dördüncü büyük olarak Trabzonspor'u şampiyon yapmayı düşünüyor mu? Dördüncü kez teknik direktör olarak gittiği İran'ı niçin tercih ediyor? İran liglerinde kadın taraftarlar "Traktör takımını, sizden dinleyebilir miyiz? 35 milyon Türk taraftarı olduğu söyleniyor. Dünyada stadyuma en fazla seyirci çeken ekipler arasında beşinci sırada. Traktör’ü anlatır mısınız?"
Traktörü anlatmak çok kolay bir hadise değil. Bir şehir takımı değil, bir bölge takımı; hatta bütün İran'da her şehirde taraftarı olan bir takım. 1970'de kurulmuş, halkı son derece sempatik, futbola son derece Traktör manasında bağlı. Mesela başka takımlar da var ama Traktör farklı bir yerde buradaki Azeri Türkleri için. Onun için bu manada yaptığımız işin sorumluluğu biraz daha farklı. Ben İran'da yıllarca kalmış bir insanım. İran'ın aşağı yukarı her yerini biliyorum. Benim zamanında Traktör Süper Lig'de değildi. Dolayısıyla beklentileri çok yüksek olan, başarıya aç bir şehir ve bir bölge. Beklentiler yüksek. Bunu Türkiye'den de dünyanın her tarafında oynanan liglerden de biliyoruz. Beklentiler yüksek olunca oradaki baskı zaman zaman olumsuzluğa dahi dönüşebiliyor beklentiler yüksek olduğu zaman. İran milli takımına en fazla oyuncu veren takımlardan biriyiz. Belki birincisiyiz. 6 tane futbolcumuz İran milli takımlarında görev yapıyor. O manada sorumluluğumuz biraz farklı ve daha doğrusu ağır, Türkçesi.
Sizin hedefiniz ne? Buradaki taraftarlarla konuştuğumuzda Traktör takımının şampiyonluğunun yönetim tarafından engellendiğini söylüyorlar. İki defa son dakikada şampiyonluğumuz elimizden alındı deniliyor. Siz takımı şampiyon yapabilecek misiniz?
O konuda benim fazla bir bilgim yok. Futbol öyle bir oyun ki herkesi yenmeniz gerekir, bunun içerisinde rakip dahil, zaman zaman hakemler. Ben hayatım boyu hakemlerle ilgili bir tek olumsuz söz söylemedim. Ama formsuz olduğu günler olabiliyor, bu formsuz günlerin bir tanesinde sizin aleyhinize kararlar çalabiliyor. Dolayısıyla bazı düdükler ligin gidişatını da etkileyebiliyor. Onun için biz her şeye rağmen kendi yolumuzda yürümek istiyoruz. Traktör daha önce yaşamadığı başarıları, buradaki insanlar yaşamak istiyor. Bu çok önemli bir faktör. Biraz evvel sohbet ederken dünyada taraftar sayısı maç başına düşen izleme oranıyla beşinci sırada. Bu ne demek biliyor musunuz? Düşünün Türkiye'de ben üç büyüklerde çalışmış bir insanım. 20 milyon 25 milyon taraftarı olan kulüplerde görev yaptım yıllarca. Ama onların bu klasmana girememesi, Traktör'ün burada birçok kulübü bu manada geride bırakması hakikaten harikulade bir şey.
İran, futbol birikimi, kültürü olan bir yer. Burada futbol modernleşmenin bir aracı olarak görülüyor. Persepolis, İstiklal ve son yıllarda Traktör ortaya çıktı. Siz İran özelinde ve genelde futbol ve modernlik ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bütün toplumların sosyal yaşamında futbolun çok ayrı bir yeri vardır. Avrupa'dan Güney Amerika'ya Asya'dan Avustralya'ya Afrika'ya söyle bir dünya turu yaptığınız zaman futbolun ne kadar ilgi çekici ne kadar izlenen bir spor dalı olduğunu biliyorsunuz. İran'da da öyle. Tebriz'den bahsedeyim. Türkiye'de bir maça giden taraftar sayısından çok daha fazla insan havaalanında beni karşılamaya geldi. Bir ikincisi son oynanan Kamboçya mili maçında ilk defa hanımefendiler maça gitti. Bu İran için çok özel bir gündü. Hem İranlı hanımlar için hem İran futbolu için. Dolayısıyla burada yani futbol dünyanın her yerinde seviliyor. İran'da da seviliyor ama mesela Tebriz'de farklı seviliyor. Çok daha farklı bir ilişkileri var. Dolayısıyla futbolun bundan sonraki aşaması şimdi İran Ortadoğu'da futbolun öncülüğünü yapan takımlardan bir tanesi İran. Türkiye İran'dan önce bu merdivenlerden çıktı. Şimdi İran çıkıyor. Aşağı yukarı her Asya ve her Dünya Kupası'na katılan bir ülke futbolu var burada. Bu insanların bu sektöre olan ilgisini mutlaka artırıyor. Türkiye, Avrupa ve diğer ülkelerle karşılaştırdığınız zaman ekonomik manada beklediği desteği alamıyor. Bahsettiniz, ben Persepolis'te de görev yaptım. O da 20 milyon taraftarı olan bir takım. İstiklal keza öyle. Traktör onlardan daha farklı, yani Traktör sadece biraz evvel de söyledim, bir şehir takımı değil, çok farklı bir kimliği var. Burada da beklentileri yaşamadıkları şampiyonluk. İnsanlar iki şampiyonluğumuz elimizden alındı dediği zaman onlar taraf olarak konuşuyor. Bazı şeylere taraf olarak baktığın zaman yanlış görebilirsin. Haklılık payı var mıdır, olayları bilmediğim için yaşamadığım için bir şey söylemem mümkün değil. İnşallah bu sene böyle bir durumla karşılaşmayız.
Kadın taraftarlardan bahsettiniz. 40 yıl aradan sonra ilk defa kadın taraftarlar Kamboçya maçında stattaydı. Bu anı nasıl değerlendiriyorsunuz. Traktör takımı olarak kadın taraftarlar sizinle görüşüyor mu, Traktör'ün ne kadar kadın taraftarı var?
Çok var, yani tahmininizden fazla var. Biz bir forma promosyonu yaptık sezon başında. İlk defa hanımefendiler de davetliydi. Salonun dörtte biri bizim hanım seyircilerimizdi, taraftarlarımızdı. İran'a konuşulan konulardan bir tanesi aşamalı olarak lig maçlarında da hanım taraftarların statta yer alması. Bu, futbola ayrı bir renk katar. Tahmin ediyorum bu kararı almak çok uzun sürmez. Benim dışarıdan gördüğüm kadar, İran'ı biraz tanıyan bir insan olarak ciddi bir aşama kaydedecek.
Türkiye’ye dönelim biraz. Galatasaray Fenerbahçe ve Beşiktaş ile şampiyonluk yaşadınız. Nasıl bir duygu böyle bir başarıya imza atmak? Geçmişe baktığınızda ne hissediyorsunuz şu anda, gerçekten büyük bir başarı.
Bu farklı bir his. Hem farklı hem duygulu. Bu bahsettiğiniz hadise sadece Türkiye'de ve dünyada benim yaşadığım bir hadise. Bir Türk veya bir yabancı Türkiye'de bu hissi tatmamış. Üçünde şampiyonluk yaşamak önemli, gayet tabi çok önemli ama bence en az onun kadar önemli olan bu üç camiada kabul görmek. Bu kadar aşırı rekabetin olduğu bir ülke futbolunda, düşündüğün zaman imkansız gibi gözüken bir hadiseyi kenara bırakıp bunu yaşamış bir insanım. Dolayısıyla bu manada çok huzuluyum, gururluyum. Türkiye'nin en büyük camialarında 1, görev yapmak 2, şampiyonluk yaşamak. Yani bir teknik adamın bundan daha başka ne isteği olabilir. Bu ülkenin milli takımında beş yıla yakın görev yapmış bir insan olarak, yani milli takımı da onların arasına kattığın zaman, bu şampiyonlukların dışında şampiyonlar liginde, UEFA liginde defalarca görev yapmış yarışmış bir insan olarak gayet tabi çok mutlu oluyorum. Bu camiaların bu başarılarında benim kadar yönetim ve taraftarın da desteği var. Nasıl çalıştığıma gelince, Galatasaray'ın başındayken, teknik direktörken bir gazeteci basın toplantısında gayet samimi bir şekilde soru sordu: Hocam çocukluğunuzda hangi takımı tutuyorsunuz" diye. Ben de çok net olarak bir cevap verdim. Beşiktaş dedim. Bunu saklayacak halim yok. Bizim çizgimiz bu. Bu çizgimiz olduğu için ben bu üç büyük kulüpte görev yaptım. Bu çizgiyi zikzaklı hale getirseydim bırakın orada şampiyonluk yaşamayı belki o kulüp binalarının önünden dahi geçemezdim.
Yıllarca Galatasaray'da görev yapmışım. En büyük ezeli rakibi dostu Fenerbahçe'de yıllarca görev yaptığım Ali Sami Yen'e çıkıyorum. Koridoru şaşırdım. Yıllarca çıktığım koridora yöneldim. Bir görevli arkadaş hocam buradan değil dedi, öbür taraftan çıkacaksınız.
Üç büyük takımın taraftarından kabul gördünüz.
Bu kabul ne demek biliyor musunuz? İnsanlar bazı şeyleri hep farklı pencelerden izliyor. Benim pencereme girdiğiniz zaman düşünün yıllarca Galatasaray'da görev yapmışım. En büyük ezeli rakibi, dostu Fenerbahçe'de yıllarca görev yaptığım Ali Sami Yen'e çıkıyorum. O duyguları yaşayabiliyor musunuz? Yıllarca başında çıktığım takımın 90 dakikalık rakibi olarak çıkıyorum. İçimde farklı bir heyecan. Türkiye'deki tepkileri bildiğim için neyle karşılaşacağımı bilmiyorum. Şunu söyleyeyim. Vefa çok farklı bir şey. İnsan ne kadar rakip olursan ol o vefa denilen şeyi bir anda hatırlıyor. İlk defa Ali Sami Yen'e çıktığım zaman koridoru şaşırdım. Yıllarca çıktığım koridora yöneldim. Bir görevli arkadaş hocam buradan değil dedi, öbür taraftan çıkacaksınız.
İran'a gelirken Türkiye'den üç tane çok ciddi teklif aldım. Türkiye'deki futbol ortamı tatmin etmiyor. Ben uzun yıllardır futbolun içindeyim. Futbolun hangi aşamalardan geçtiğini yaşayan bir insanım. Şu anda ivme kaybeden, yani geneliyle bir durumumuz var.
"Türkiye'deki futbol ortamı beni tatmin etmiyor"
Heyecandan..
Bu benim yaşadığım şey. Düşünün yani içeride yaşadığım gelgitleri. Dışarıya çıktığın zaman, oturduğun zaman onu böyle bunu böyle. Yani burada neyi anlatacağım ki. Sporculuk yaşamımdan, üç büyükler, Almanya'daki İran'daki çalışmalarım. Türkiye'deki çalışmalarım. Keyif. Hem keyif hem de değişim duygusu. Buraya gelirken Türkiye'den üç tane çok ciddi teklif aldım. Ama hayır. Türkiye'deki futbol ortamı bu manada tatmin etmiyor.
Neden?
Ben uzun yıllardır futbolun içindeyim. Futbolun hangi aşamalardan geçtiğini yaşayan bir insanım. Şu anda ivme kaybeden, yani geneliyle bir durumumuz var. Dolayısıyla bir değişiklik, bir kan değişikliği, bizde bir atasözü vardır, "Tebdil-i mekanda ferahlık vardır" diye. Belki ben ferahlığı İran'ı sevdiğim için, İran insanını sevdiğim için, buranın kültürüne ayrı bir bağım olduğu için. Bu, burada gelişen bir şey değil. Benim okul yıllarımda, hem edebiyat okudum hem tarih okudum. Bu tarihe, özellikle bizim ülkemizle ilgili yakın tarihimizi çok yakından takip ettim ama dünya tarihini de kültürünü de çok yakından takip ettim. Burası farklı bir yer benim için o manada.
"Milli takımda elektriği kaybolan tribün ve saha ilişkisi Şenol Güneş ile tekrar sağlandı"
Türkiye milli takımı uzun dönemdir uluslararası arenada başarısız. Şimdi ise Avrupa Şampiyonası yolunda. Milli takım oyuncularını, genç yeteneklerimiz var ve Şenol Güneş’i nasıl değerlendiriyorsunuz? 2002’deki ruhu yakalar mı bu ekip? Siz de uzun yıllar milli takımı çalıştırdınız, çeyrek finale çıkardınız takımı.
Şenol hocam o görevi benden devraldı. Ben milli takımda görevimi tamamlamadım, yani kontratım devam ediyordu. Ama böyle ayda bir, iki ayda bir maç oynamak, aktiviteyi ortadan kaldırıyor. Her hafta o heyecanın içinde olmak istediğim için lige döndüm. Şenol fevkalade bir turnuva geçirdi. Ondan sonra kulüplerde devam etti, şimdi tekrar milli takımın başına geldi. Şenol hocayla sık sık görüşüyoruz. Buraya geldikten sonra da görüşüyoruz, gelemeden önce de. Hatta bu sene planlamanın yapılması için federasyonun, Şenol hocayla toplantı yapmıştık ben Kasımpaşa'da görev yaparken. Ligler ne zaman başlayacak, nasıl yapacağız diye. Türk milli takımı, her ülkenin milli takımında olduğu gibi jenerasyon değişikliği yaşıyor yavaş yavaş. Yaş ortalamasına baktığınız zaman en tecrübelilerle en gençlerin bir arada olduğu bir gruptan bahsediyoruz. Gruba başlangıç maçı, esasında bugünlerin habercisiydi. Çünkü Arnavutluk bu turnuvanın hangi grubunda olursa olsun sürpriz takımlarından biridir. Arnavutluk galibiyetiyle başladığınız zaman bence bir adım önde başlıyorsunuz. Başarmış bir ülke sizin grubunuzda. Neyi başarmış, son dünya şampiyonluğunu başarmış. Burada ne yaparsanız yapın rakiplere karşı bir farklı algı, buna küçümseme demeyelim ama konsantre olabilme yetisinden biraz kaybetme derler. Fransa'yı harika bir zamanda yakaladık ve harika işler yaparak yendik. Böyle bir milli takım Fransa'dan yenilmeden dönünce artık dönüşü olmayan bir yola girdi. Bu görüntüsüyle ikinci bir mesaj verdi. Birinci mesajı ben bu gruptan çıktım. Bunun artık deri dönüşü yok. Futbolda inanılmaz şeyler oluyor ama bu inanılmaz şeylerden biri burada olmaz. İkinci mesaj finaller için. Ben yine bu Avrupa futbolunun içerisinde olacağım mesajını veriyor. Orada görev yapan futbolcuların bir kısmı benim talebem. Onlarla beraber çalıştığım insanlar. Türkiye'den tam olgunluk çağına geçerken keşfedilip ciddi transferlerle iyi liglere giden futbolcular. Ve bir elektrik. Kaybolan elektrik. Milli takımın elektriğini futbolcu grubu kaybetmez. Ülke insanı, medyasıyla, insanıyla yoldaki yürüyeniyle kaybeder yani o iletişim kopar. Gönül bağı. Bir ara kopar gibi oldu.
O elektriği kaybolan bir ara kısa devre yapan trübün ve saha ilişkisi artık tekrar sağlandı ve güçlü bir şekilde sağlandı. Türkiye'deki her birimin milli takımı sahiplenmesi, en üst düzey görev yapan insanımızdan en altta en küçük taraftara kadar herkesin duygusu bir. Onun için milli takım yolunda gidiyor.
Ne zaman koptu hocam bu bağlantı?
Orada birçok yerli yabancı arkadaşımız görev yaptı. Gönül bağı sonuçlarla ilgili. Desteklerle ilgili. Hem Arnavutluk maçı hem Fransa maçı arada işte İzlanda kazadır. İzlanda 2016'dan sonra İzlanda çizgisinden uzaklaşan bir takım görüntüsünü veriyor. Her şeye rağmen ciddi rakip olarak başladı gruptaki maçlarına ama şu anda öyle bir durum sözkonusu değil. Türkiye artık grup birinciliğine çok yakın desem, iddalı konuşan bir kişi olarak onu kendimle bağdaştıramıyorum. Türkiye grup birincisi oldu. Şimdi kafalarda İzlanda maçının beraberliği de bize yeter. Biliyoruz yeter ama hiçbir ülke hiçbir takım berabere kalayım diye sahaya çıkmaz. Berabere kalayım diye sahaya çıkan takım kaybeder. Bu manada da ben huzur içerisindeyim. O elektriği kaybolan bir ara kısa devre yapan trübün ve saha ilişkisi artık tekrar sağlandı ve güçlü bir şekilde sağlandı. Türkiye'deki her birimin milli takımı sahiplenmesi, en üst düzey görev yapan insanımızdan en altta en küçük taraftara kadar herkesin duygusu bir. Onun için milli takım yolunda gidiyor.
Elektrik tekrar sağlandı dediniz. Ancak son dönemde Arnavutluk maçından sonra Şenol Güneş hocamıza bir eleştiri yapıldı, kravatıyla ilgili. Bordo mavi kravat taktı. Bu eleştiriyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk milli takımının hocasının bordo mavi kravat takması bir anlam ifade ediyor mu sizin için?
Şenol bir mesaj mı vermek istiyor? Mesaj vermek istiyorsa da Trabzon'un yıllarca yükünü çeken hem sporcu olarak hem teknik adam olarak. Diyelim ki öyle bir şey, diyelim ki Trabzonspor için o kravatı taktı. Bu da onun hakkı ya. Bırakın! Bunun eleştirisi olur mu?
Türkiye'de ilk kez sahaya kravatla çıkan benim
Nelerle uğraşıyoruz. Bak şimdi yani bu kadar ciddi bir kanalda bu sohbeti yaparken karşılaştığım soru. Bir kravat, rengi. Yani başka ülkelerde böyle bir tartışma olur mu, olabilir mi? Ne demek. Şenol bir mesaj mı vermek istiyor? Mesaj vermek istiyorsa da Trabzon'un yıllarca yükünü çeken hem sporcu olarak hem teknik adam olarak. Diyelim ki öyle bir şey, diyelim ki Trabzonspor için o kravatı taktı. Bu da onun hakkı ya. Bırakın! Bunun eleştirisi olur mu? Eleştirisi olur mu! Yani bir kasıt mı aranıyor? Ne mesajı veriliyor? Şenol ben milli takımı bırakayım, beni Trabzonspor'a mı alın diyor? Yoksa diğer bütün görev yaptığı camialara kusura bakmayın ben Trabzonluyum mu diyor? Zaten Trabzonlu yani Şenol'un üzerinden kendisi istese de atmaz o Trabzonlu şeyini. Ne olur yani, bu tamamen giydiği elbisenin uyumuyla ilgili, seçimiyle ilgili. Bakın bu kravat eleştirisi ilk değil. Türkiye'de ilk kez sahaya kravatla çıkan insan benim. Haftalarca, aylarca, sayfalarca eleştiri yazısı yedim. Efendim burası moda sahnesi miymiş, burası spor sahasıdır, buraya takım elbiseyle kravayla çıkılır mıymış, blazerla çıkılır mıymış. Çıkılır! Ben de defalarca eleştiri yazısı yedim kravatla çıktığım için. Sonra kravatla çıkanlar çoğaldığı için ben de kazağa döndüm. Hiç takmadım. Sadece şampiyonluk dönemleri takarım kravat. Onun dışında kravat takmam. Özel yaşamımda da özel günlerin dışında kravat takmam. Bıktırdılar!
"14 yabancı, alma kardeşim 2 yabancıyla da idare edersin"
Türkiye'de kulüpler bazında baktığımız zaman ilk 11'lerin çoğu yabancı. Sizce bu yabancı sayısı Türk futboluna zarar verir mi? Yabancı kotası nasıl olmalı sizce? Kamuoyu kısıtlama istemiyor. Yetenekli gençler de yurtdışına çıkmaya başladı.
O duygusal bir yaklaşımdır. Akdeniz, Ortadoğu veya yakın ülkelerde bu tür duygusallık biraz fazladır. Ben de isterim her tarafımızdan futbolcu, genç futbolcu fışkırsın. Fakat futbol açık bir rekabet oyunu. Genç takıma yıllarca bakıp, alıp çıkardığımız futbolcular var. Başka yerlerde bulup beğendiğimiz genç futbolcular var. Keşke hepsi olsa. Eğer senin bir yeteneğin zekan var ise bu yarışa mutlaka girmelisin. Şimdi burada yabancı futbolcu sayısı kısıtlı. Bize göre kısıtlı, 3 Avrupa veya Amerika; Asya dışından 3 bir de Asya'dan 1 futbolcu 4 yabancıyla oynuyor. İran'ın milli takımını oluşturan oyuncuların çok önemli bir bölümü yurtdışında oynuyor. Böyle bir alışverişin olduğu yer de biz yabancı sayısından şikayet ediyoruz, dışarıya yolladığımız, milli takımda bakın kaç tane topçumuz dışarıda oynuyor, içeride oynayan kaç kişi var? Bu rekabettir. Bu rekabetin zaman zaman zararları olabiliyor mu, olabiliyor. Sayı olarak değerlendirdiğin zaman maddi olarak değerlendirdiğin zaman farklı bir tablo ortaya çıkıyor. Bu ülke öyle bir ülke ki ne yaparsanız yapın bu sayıyı 8 yapın 4 yapın 2 yapın 22 yapın ne yaparsanız yapın mutlaka eleştirilir. Çıkmadı mı işte, bırakın Türk milli takımını gidiyorlar Avrupa'nın en güçlü liglerinde mücadele ediyorlar. Ne oldu anlar farklı yerden mi yetişti, bu ülke takımlarından yetişti. Maddi açıdan zorlandıkça kulüpler yanlış hesaplarla yürüdü yürüdü en sonunda fatura bu sayıya çıkıyor. Ben bir Türk olarak istemez miyim takımların ilk 11'lerinde sahaya en fazla genç ve Türk futbolcu çıkmasını isteyen insanlardan biri benim. Bu yarış sadece Türkiye'de devam eden bir yarış değil. Sen Şampiyonlar Ligi'nde mücadele ediyorsun, UEFA liginde mücadele ediyorsun ve bütün bu oynadığın maçlar ülkede milli takım seviyesinde ilgi görüyor. Sen istemiyor musun orada başarlı olmak.
14 yabancı. Alma kardeşim 2 yabancıyla da idare edersin. Yani bu kural var diye 14 yabancı almak mecburiyetinde değilsin. Ama o dozu kaçırıyoruz. 14’ü aşıyor. Bu ülke öyle bir ülke ki ne yaparsanız yapın bu sayıyı 8 yapın 4 yapın 2 yapın 22 yapın ne yaparsanız yapın mutlaka eleştirilir
Son dünya şampiyonasında, bu tam yabancı futbolcu teziyle ilgili bir şey değil ama, şampiyonun, ikinci üçüncü olanın, baktığın zaman ilk beş altı sıraya bu ülkelerin futbolcularının tamamı dışarıda oynuyor."
Küresel bir futbol anlayışı aslında..
Denizli: "Küresel bir futbol anlayışı var. Dolayısıyla maddi olarak kulüplerimiz bu kadar zorluk çekerken, bu sayının yüksek olması sanki bu mecburiyeti mutlaka yerine getirmek gibi bir duyguya kapılıyor. 14 yabancı. Alma kardeşim 2 yabancıyla da idare edersin. Yani bu kural var diye 14 yabancı almak mecburiyetinde değilsin. Ama o dozu kaçırıyoruz. 14’ü aşıyor. Bazıları kadro dışı kalıyor."
Bu noktada altyapı öne çıkıyor.
Altyapı öne çıkıyor ama bu ben futbola başladığımdan beri Türkiye’de tartışılıyor.
Türkiye ne durumda şu anda altyapıda?
Ben altyapıdan yetiştim. Altyapının ne olduğunu biliyorum. Altyapıyla ilgili çalışmaların ne olduğunu biliyorum. Ben yarışmacı teknik adam olarak başladığım için altyapıyla çok fazla uğraşmadım. Benim esas ilgi alanlarımdan bir tanesi odur. Yani gençlerle diyalog kurabilmek ve neleri öğrenecek, neleri öğrenmeyecek. Yani yıllarca bu futbolcular atlet gibi sadece fiziksel olarak çalıştırıldı. Hiçbir yeteneğinin gelişmesine yardımcı olacak çalışmalar yapılmadı bu ülkede.
Şu anda yapılıyor mu sizce?
Denizli: "Ne değişti ki? Şimdi burada 1: sabır, 2: güven, 3: vizyon. Bunları bir araya getirmezsen, sen bunları senin arka bahçen olarak koyup da kafanı çevirip arka bahçeye bakmazsan, sen 5 lira değerindeki bir meyveyi gidip 30 kuruşa almak istersen o meyve 30 kuruşa hiçbir şekilde senin olmaz. Orada çürür gene olmaz. 5 liralık meyveye 5 lira vereceksin. 5 liralık meyveyi 15 liraya nasıl satarım diye düşüneceksin. 5 lira yatırdığın zaman 15 lira. Bakın altyapıdan 10 futbolcudan bir tane çıksa 9’u çıkmasa o 1 tane tüm altyapının yıllara olan giderini karşılar."
Matematiksel bir hesap var burada
Tabi matematiksel bir hesap var. Yani senin altyapın için çim saha yapman altyapıdan futbolcu yetiştirmen için yeterli değil. Tam tersi, tam tersi. Birçok kulübün de altyapısı suni çimle yıprandığı için çok fazla çalışma olduğu için, suni çimle futbolcunun olacağı varsa olmaz. Bunu bir defa herkes Türkiye’de kafasına koysun. Suni çimde çalışmak futbola yapılan en büyük ihanettir. Bakma bazı ülkeler, şu anda suni çimde oynanan ülkeler var ama, bu suni çimin bu teknolojiyle gelişmişliği aşağı yukarı yüzde 90’ın üzerinde normal çime yakın geliştirilmiş ürünler. Bizde öyle değil. Futbolcu zorlukla yetişir.
Türk takımları son yıllarda Avrupa’da başarılı sonuçlar alamıyor. Türk futbolunun geleceğini bu noktada kulüpler bazında nasıl görüyorsunuz?
Yıllarca önümüzde bazı tehlikeler olduğunu görmemiz gerekiyordu. Bazı puanlama beş yıl süreyle gidiyor, o beş yıl taşıyor bizi topladığın puanlar. Fakat ondan sonraki beş yıllar için gerekli puanı toplamıyorsun. Birincisi milli takımın ülke puanı olarak iyi puan toplaması bir avantaj. Kulüpler geneli itibariyle son derece başarısız. Hemen yanımızda bize ciddi rakip olan birçok ülke var. Bundan sonra olabilecek hadise şudur, Avrupa’da bazı ülke liglerinden dörder takım Şampiyonlar Ligi’ne direkt giriş yapıyor. Bunu 3’e indirirlerse orada bizim için bir imkan doğabilir. Onun dışında işimiz hakkaten çok zorlaşıyor.
İzmir’de doğdunuz ve Altay’da uzun yıllar forma giydiniz. Altay uzun dönemdir birinci lige hasret. Takımı yakından takip ediyor musunuz?
Etmez miyim? Bütün gençliğimi verdiğim bir takımı takip etmez miyim? Deli gibi takip ediyorum. Kendi maçımdan sonra ilk sorduğum takımlardan biridir. Altay farklı benim için. Nasıl anlatayım. Yaşadığım o kadar sevinçli ve zor günler oldu ki yıllarca Alsancak’ta Olimpiyat’ta o takımın kaptanı olarak sahaya çıkımak, yıllarca hizmet etmek, süper ligde oynamak. Bakın Altay’dan bahsettiniz. Kaç yıl oldu ben Altay’dan ayrılalı. 35 yıl oldu. Altay küme düşmeseydi ben ayrılmazdım. Ben yıllarca bir alt ligde oynayan Göztepelisi Karşıyakalısı, Altınordu, İzmirsporlusu tarafından sevilen bir futbolcuydum. Düşünce onlarla rakip olup farklı bir şeyin içinde olmak istemediğim için ben İstanbul’a gittim. Altay ligde devam etseydi.
Felsefe şu, kaybettiğin zaman kaybetmezsin futbolda, vazgeçtiğin zaman kaybedersin. Ben hayatım boyu vazgeçmedim. Kaybettiğim çok oldu ama vazgeçmedim. Vazgeçmedim ve bugün böyle bir kariyerle oturuyorum burada.
Duygusal davrandınız.
Evet duygusal. İstanbul’a gitmeyecektim. Peki bunları yapacak mıydım? Bunları mutlaka yapacaktım. İstanbul’a gitmeseydim, İzmir’de başlasaydım teknik adamlığa çalıştırdığım bu takımları tekrar çalıştıracaktım ve milli takımı da çalıştıracaktım. Çünkü hedefim oydu. İnsan düşündüğü ve kafasına koyduğu herşeyi başarır. Başarmak veya başarmamak. Felsefe şu, kaybettiğin zaman kaybetmezsin futbolda, vazgeçtiğin zaman kaybedersin. Ben hayatım boyu vazgeçmedim. Kaybettiğim çok oldu ama vazgeçmedim. Vazgeçmedim ve bugün böyle bir kariyerle oturuyorum burada.
Türkiye’de en ciddi teklif aldığım kulüplerden bir tanesi Trabzon’dur. Fakat bir türlü nasip olmadı, kısmette yokmuş diyelim. Trabzonspor Ünal da gittiğinden beri iyi işler yapıyor. Şu anda Türkiye’nin en sempatik takımlarından biri oldu Trabzonspor
Trabzonspor'u da şampiyon yapar mı?: En ciddi teklif aldığım kulüplerden biri Trabzon’dur
Üç büyüklerle şampiyonluk yaşadınız. Bu noktada Trabzonspor’u soracağım. Uzun yıllardır şampiyonluğa hasretler. Dördüncü büyük olarak Trabzonspor’u çalıştırmayı, şampiyon yapmayı düşünür müsünüz?
Bakın enteresan. Bu futbol dünyası çok enteresandır. Türkiye’de en ciddi teklif aldığım kulüplerden bir tanesi Trabzon’dur. Fakat bir türlü nasip olmadı, kısmette yokmuş diyelim. Trabzonspor Ünal da gittiğinden beri iyi işler yapıyor. Başkanı da teknik adamı da futbolcusu da zor bir dönemden geçtiler. Uzun süredir zor bir dönemdem geçtiler. Şu anda Türkiye’nin en sempatik takımlarından biri oldu Trabzonspor. Hem saha içinde hem saha dışında. Saha dışında zaten sempatikti de saha içinde de son yıllarda sempatik görüntü vermeye başladı.
Genç yetenekler var.
Denizli: "Genç yetenekleri var. Ciddi örnekler var. Bunlar bu dört tane çok yetenekli genç, ön plana çıkan, bakın arkadan gelenler var, devam edenler var. Kalecisiyle stoperiyle orta sahada şu anda Lille’e giden Yusuf’u ile Abdulkadirleriyle, bakıyorsun daha gelenler var. Ne oldu yabancı sayısı burası için geçerli değil mi? Demek bu rekabetin içinde hakediyorsan, sen istediğin kadar iyi futbolcu da getir, dışarıdan içeriden bu rekabeti sen kazanırsın. Trabzonspor bunun avantajını yaşıyor. Hem yarışta kalıyor, hem madden dengeleri sağlamaya çalışıyor. Bu ciddi bir iş, yani Türkiye’de kulüplerin yaşadığı bu sorunlar çerçevesinde Trabzon’a baktığın zaman ciddi bir iş. Trabzon insanı tekrar trübüne döndü. Coşku yaşıyor. Bu Trabzon için çok önemli faktör."
Trabzonspor'un genç yıldızı Abdülkadir Ömür "Altın Çocuk"ta ilk 40'a kaldı
Peki sizin sorduğum şekilde dördüncü büyük takımı çalıştırarak şampiyon yapma düşünceniz olabilir mi bir gün?
Bu hayat yani insanların düşüncelerinde neler vardır, nelerle karşılaşır, cevap vermesi mümkün olmayan bir şey. Şartlar öyle birşeydir ki bir kavşağa gelirsin dört tane yol ayrımı vardır. Buradan mı gitsem buradan mı gitsem diye birine karar verirsin, hepsi aynı yere çıkar ama hangi yoldan gideceğine bağlı. Söylüyorum işte en fazla teklif aldığım, uzun yıllar teklif aldığım şehirlerden bir tanesi kısmet olmadı.
Sizin tarafınızdan mı kulüp tarafından mı?
İstanbul’da yolda yürüyorum, bir genç sarılıyor hocam seni bir öpeyim bizi şampiyon yaptın. Şimdi ben bakıyorum hangi takımdan acaba. Fenerbahçeli mi Galatasaraylı mı, Beşiktaşlı mı. Saol diyoruz sarılıyoruz geçiyoruz. Onun öyle güzel ve zor bir tarafı var
Son olarak, çocukken Beşiktaş’ı tuttuğunuzu söylediniz. Şu anda hangi takımı tutuyorsunuz Türkiye’de ve dünyada?
Dünya beni pek ilgilendirmiyor. Yani sempati duyduğum takımlar var da. Şu anda Traktörlüyüm. Bunu gayet samimi olarak söyledim. Altay benim yuvam. Altay’da neler hissediyorsam, çalıştığım yerde o duyguları, veya Galatasaray’da Fenerbahçe’de Beşiktaş’ta çalıştığım duyguları, en büyük taraftar duygusu gibi hissetmezsem yaşamazsam, grubumla bunu elektrik haline dönüştürmezsem hiçbirşey olmaz. Tabiki insanın içinde. Bakın benim zorum biraz farklı. Şimdi mesela İstanbul’da yolda yürüyorum, bir genç sarılıyor hocam seni bir öpeyim bizi şampiyon yaptın. Şimdi ben bakıyorum hangi takımdan acaba. Fenerbahçeli mi Galatasaraylı mı, Beşiktaşlı mı. Saol diyoruz sarılıyoruz geçiyoruz. Onun öyle güzel ve zor bir tarafı var. Gönlüm hepsinden yana, onların bende benim onlarda emeği olan karşılıklı iki tane birimiz. Onlar için farklı, gayet tabi vardır yaşanmışlıklar, üzüntülü sevinçli günlerin olmuştur. Yani biz yine şeyde kalalım, neticede. O yüzden hepsinden bir parça vardır. Bu parçaların hepsi, yani şurada gördüğün gibi bir tanesi büyük masadır, bir tanesi sehpadır. Ama hepsi vardır, hepsi de değerlidir. Büyüğü de küçüğü de. Bizim de parçalarımız içinde farklı olanları var ama hepsi var."
Son olarak dedim ama İran’daki günleriniz ile ilgili. Özel hayatınız burada nasıl geçiyor? Farsça öğreniyor musunuz?
Farsça, konuştukça çevremdeki insanlarla hatırlıyorum. Kendimi ifade edecek kadar Farsça biliyorum zaten. Yani orada bir zorluğum yok.
Mustafa Denizli kimdir?
Mustafa Denizli, 10 Kasım 1949’da İzmir'in Çeşme ilçesinde doğdu. Profesyonel futbol kariyerine 1965'te başladığı Altay'da 19 yıl forma giydi.
1980 yılı Süper Ligi’nde 12 golle gol kralı oldu.
1983 yılında Galatasaray’a transfer oldu ve 1 yıl sonra da yeşil sahalara veda etti.
1984’te takımın yardımcı teknik direktörlüğüne getirildi.
1987'de Galatasaray’ı lig şampiyonu yaptı; Milli Takım teknik direktörlüğüne getirildi. Denizlili Galatasaray, Şampiyon Kulüpler Kupası’nda yarı final oynadı.
1989’da Galatasaray’dan ayrılarak Almanya 2. lig takımı Alemannia Aechen ile anlaştı.
1990'da Galatasaray’daki görevine döndü ve 4 yıl bu koltukta oturdu. Sarı Kırmızılılar bu dönemde 1990-1991 sezonunda Türkiye Kupası’nı kazandı; 1991-1992 sezonunda Kupa Galipleri Kupası’nda çeyrek final oynadı.
1994'te Kocaelispor’un teknik direktörlüğüne getirildi; burada 2 yıl çalıştı.
1996–2000 yılları arasında Türk Milli Takımı’na geri döndü. Milli Takım, onun döneminde Avrupa Futbol Şampiyonası’nda çeyrek final oynayarak bir ilke imza attı.
2000’de Fenerbahçe’nin başına getirildiği yıl, takımı şampiyon yaptı ve FB'ye şampiyonluk yaşatan ilk Türk teknik direktör oldu.
2003’te Vestel Manisaspor’un başında geçti.
2005-06 sezonunda İran'ın Pas takımında çalıştı.
2006-07 sezonunda İran'ın Persapolis takımında görev yaptı.
2008'de Beşiktaş takımına Türkiye kupasını kazandırdı. BJK, onun yönetiminde 2009'da lig şampiyonu oldu.
2009-10 sezonunun sonunda sağlık sorunları nedeniyle görevi bıraktı.
2011 yılında İran takımı Persepolis'in teknik direktörü oldu.
2013 yılının başlarında Azerbaycan'ın Hazar Lenkeran takımına transfer oldu.
2015 yılında da Galatasaray’a Hamza Hamzaoğlu’ndan boşalan teknik dirötörlüğe geri döndü.
2016'da Eskişehirspor ve 2018'de Kasımpaşa'nın başında geçti.
2019'un Haziran ayında Tebriz takımı Traktör ile 5 yıllık sözleşme imzaladı.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.
Yıllarca türk futbolundan turkiyeden yedin içtin utanmadan turkiyeyi olumsuz elestiriyon ey denizli önce kendine bak nerden geldiğini unutma... soruşturuyorsan da yapıcı uyarıcı eleştir ki turkiyede sana adam desinler böyle yaparsan ı.p... ne derler.... şahsi düşüncem...
borsaningundemi.com’da yer alan bilgi, yorum ve tavsiyeleri yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırım danışmanlığı hizmeti; aracı kurumlar, portföy yönetim şirketleri, mevduat kabul etmeyen bankalar ile müşteri arasında imzalanacak yatırım danışmanlığı sözleşmesi çerçevesinde sunulmaktadır. Burada yer alan yorum ve tavsiyeler, yorum ve tavsiyede bulunanların kişisel görüşlerine dayanmaktadır. Bu görüşler mali durumunuz ile risk ve getiri tercihlerinize uygun olmayabilir. Bu nedenle, sadece burada yer alan bilgilere dayanılarak yatırım kararı verilmesi beklentilerinize uygun sonuçlar doğurmayabilir. Burada yer alan bilgiler, güvenilir olduğuna inanılan halka açık kaynaklardan elde edilmiş olup bu kaynaklardaki bilgilerin hata ve eksikliğinden ve ticari amaçlı işlemlerde kullanılmasından doğabilecek zararlardan www.borsaningundemi.com ve yöneticileri hiçbir şekilde sorumluluk kabul etmemektedir. Burada yer alan görüş ve düşüncelerin www.borsaningundemi.com ve yönetimi için hiçbir bağlayıcılığı yoktur.
BİST isim ve logosu “koruma marka belgesi” altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BİST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BİST’e ait olup, tekrar yayınlanamaz.
borsaningundemi.com verilerin sekansı, doğruluğu ve tamliği konusunda herhangi bir garanti vermez. Veri yayınında oluşabilecek aksaklıkar, verinin ulaşmaması, gecikmesi, eksik ulaşması, yanlış olması veri yayın sistemindeki performansın düşmesi veya kesintili olması gibi hallerden oluşan herhangi bir zarardan borsaningundemi.com sorumlu degildir. BİST, verinin sekansı, doğruluğu ve tamlığı konusunda herhangi bir garanti vermez. Veri yayınında oluşabilecek aksaklıklar, verinin ulaşmaması, gecikmesi, eksik ulaşması, yanlış olması, veri yayın sistemindeki performansın düşmesi veya kesintili olması gibi hallerde Alıcı, Alt Alıcı ve/veya kullanıcılarda oluşabilecek herhangi bir zarardan BİST sorumlu değildir.
Finansal veriler aracılığıyla sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir. Son güncelleme saati (12:40)