Başbakan Ahmet Davutoğlu, Bakü seyahati sırasında uçakta bulunan gazetecilere önemli açıklamalar yaptı. Uçakta bulunan Akif Beki'nin Davutoğlu'nun açıklamalarıyla ilgili haberi Hürriyet'te yer aldı. İşte o haber:
Avrupa’ya nispetle Türkiye’den IŞİD’e daha az katılım olmasının sırrından İncirlik bahsine, Zaman gazetesinden New York Times’a, çözüm sürecinden Ezidiler’e... Davutoğlu, eğer Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) yalnız bırakılmasaydı ya da ‘No fly zone’ ilan edilseydi, IŞİD meselesinin kesinlikle çözülmüş olacağını belirtti. Gelelim soru ve cevaplara:
YARDIM YAPACAĞIZ Sınırda yardım yapabilecek bir operasyonel hazırlıktan söz ediliyor. Bunu, tampon bölge ile ilişkilendirmek mümkün mü? Ayrıca uçuşa yasak bölge konusunda bir gelişme olur mu? Sınırda yardım eskiden de yaptığımız bir şeydi. Bunun için tampon bölge olması gerekiyor. Suriye sınırında yüz binlere yardım ettik ve o sayede bir ara sayıyı belli bir yerde tutmak mümkün olabildi. Aynı durum Kobani’de, Kürtlerin yoğun olduğu yerlerde söz konusu olursa sınır illerimizdeki valilerimize talimat verildi. İnsani yardım amacıyla her türlü çalışma yapılacak. Çok ciddi bir güvenlik problemi cereyan eder ve onlar da sığınmak için gelirse durum farklılaşır tabii. Ama şu anda 7 köyün etkilenmesi söz konusu. 7 köyün daha güvenli bölge için sınıra gelmesi halinde ihtiyaçlarının karşılanması konusunda yardım yapacağız. Ezidilere de yardım yaptık. Önce dışarıda karşıladık sonra şu anda 35 bini aşan Ezidi var içeride. Birileri, ‘Ezidilere yardım yapılmıyor’ propagandası yapıyor. Suriye ve Irak sınırı boyunca nasıl bir çaba sarf edildiğini herkesin görmesi lazım. Bir taraftan güvenlik tedbiri alıyorsunuz. Türkiye 2 seçim geçirmiş, 3’üncüsüne hazırlanıyor. İstikrarın bozulmaması, ekonominin büyümesi gerekiyor. Diğer taraftan da o insanlara yardım etmeniz gerekiyor. Aslında bu, devletin kapasitesinin nereye geldiğini de gösteriyor.
30 KM TAMPON BÖLGE Sınırda yardım yapacağız. Tampon bölgeyi insani gerekçelerle söylüyoruz. Yani bir askeri tampon bölge değil. Öyle bir yer olsun ki BM güvencesi altında insanlar oraya sığınabilsinler ve o insanlar bizim sınırımızdan içeriye bir baskı oluşturmasın. Türkiye’nin çevresinde 30 kilometrelik böyle bir tampon bölge olsaydı ve mültecileri biz orada ağırlamış olsaydık Suriye halkı, ‘Memleketimi terk ettim’ psikolojisine girmezdi. Toprakların bir yerinden diğerine iç göç her zaman telafi edilebilir ama dış göç onulmaz yaralar açar. Biz sürekli güvenli bölge diyoruz. Bu güvenli bölgede insan barınacak. Bu olmuş olsaydı 1.5 milyon Suriyeli sınırınız boyunda olurdu. Biz de yine aynı yardımı yapardık. Şimdi Kürtler için de aynı şey. IŞİD baskısıyla kaçtıklarında kendi topraklarında korunmaları önemli. Tampon bölge talebi Kürtlerin de, Arapların da, Türkmenlerin de o bölgede yaşayan herkesin menfaatine. İnsani bir şey.
IŞİD BÖYLE YAYILAMAZDI Uçuşa yasak bölge stratejik ve insani bir taleptir. Niye? Eğer biz dediğimiz zaman Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edilseydi IŞİD bu kadar geniş alana yayılamazdı. Ha diyeceksiniz IŞİD’in uçağı var mıydı? Yok... Peki nasıl oluyor bu iş? Şöyle oluyor: Rejim bombalayınca muhalefet de çekilmek zorunda kalıyor, hava bombardımanından daha emin yerlere çekiliyor. Onun boşalttığı yere IŞİD girdi. Burada, IŞİD’le rejim arasında taktiksel bir koalisyon doğdu. IŞİD’i büyüten bu... Eğer ‘No fly zone’ olsaydı ve hava operasyonu olmasaydı Özgür Suriye Ordusu alanda çok rahat ilerleyebilir, kendisini koruyabilir ve belki de yeni bir yönetimin önü açılırdı. Şimdi, onlar ‘No fly zone’u bir savaş gerekçesi, savaşı tırmandırır diye karşı çıktılar halbuki ‘no fly zone’un olmaması savaşı derinleştirmenin tırmandırmanın ötesinde, şimdiki durum böyle oluştu. Ve biz bunun her aşamasında gerekli uyarıları yaptık.
NO FLY ZONE - SAFE HAVEN Şimdi Amerikan basınında Türkiye’ye yönelik eleştirilerin arkasında biraz da bu suçluluk şeyi (duygusu/ psikolojisi) var, Türkiye her türlü uyarıyı yaptı. Ama o zaman bizim ‘No fly zone’ dememiz veya ‘safe haven?’ İşte, ‘güvenli bölge’ dememiz, -aslında ‘tampon bölge’ değil, ‘güvenli bölge’ daha doğru bir tabir- sanki Türkiye’nin yayılmacı bir şeyi var ya da şu veya bu grup lehine bir durum var... Ha, ‘güvenli bölge’ o gün Sünni Araplara lazımdı daha çok, Türkmenlere... E, bugün de Kürtlere lazım. Yarın da belki Nusayrilere lazım olacak. Şu ana kadar şöyle zannediliyordu: Türkiye Batılılarla oturduğunda bir şey izah etmek zorunda kalan taraf gibi oturuyor. Yok! Oturduğumuzda ilk söylediğimiz şey “Size demiştik bunu, size demiştik...” Yani Irak’ta demiştik, Suriye’de demiştik. Yani birileri bizi suçluluk psikolojisine sokmaya çalışıyor ama bizim oturumlardaki, müzakerelerdeki psikolojimiz kesinlikle bir suçluluk psikolojisini kabul etmediğimiz gibi “Bunları hep söyledik, gereği yapılmadığı için Özgür Suriye Ordusu’na vaktinde sağlam destek verilseydi ya da ‘No fly zone’ ilan edilseydi, bunların çoğu yaşanmazdı.
IŞİD’E PETROL SATIŞI YOK Kerry’nin açıklaması, petrol ticaretini Türkiye sınırlarında yaptıkları yönündeki açıklaması? Yok böyle bir şey. Biz buraya geldiğinde kendisine de izah ettik. Kesinlikle IŞİD’le Türkiye üzeriden yapılan herhangi bir petrol satışı söz konusu değildir. Bunu yazabilirsiniz tabii. Kaçakçılık teşebbüsleri vardı ve hepsinde de toplu olarak imha edildi.
IŞİD ‘SAHİBİNİZİM’ DİYOR Türkiye’nin Özgür Suriye Ordusu’na yardımını sormak istiyorum. Bu IŞİD’e yardım gibi lanse ediliyor. ÖSO yalnız bırakılmasaydı IŞİD meselesi kesinlikle çözülür müydü? Kesinlikle... Suriye hattında 25 milyona yakın Sünni var ve toplamda Sünniler çoğunlukta. Ve onlar şu anda sahipsiz. Yani, kendilerini siyasal sistemden uzaklaştırılmış, katliamlara maruz bırakılmış, Saddam dolayısıyla Irak’ta cezalandırılmış, zaten baba Esad oğul Esad tarafından da 80’li yıllarda ve şimdi defaten cezalandırılmış sahipsiz bir kitle. IŞİD, ‘Ben senin sahibinim’ diyor. ‘Ben buradayım’ diyor. Şimdi, ya Sünni kitleler için yeni bir kanal açılacak ve eşitlikçi bir şekilde herkesin siyasal sistemden, ekonomiden pay alması sağlanacak ya da bu mesele sadece askeri operasyonlar üzerinden çözülecek bir mesele değil. Radikalleşmenin ilacı içselleştirmedir.
IŞİD’e Avrupa’dan katılımlar, Türkiye’den daha fazla. Siz, IŞİD’e ve Selefiliğe bu ilgisizliği aynı şeye mi bağlıyorsunuz, yani Türkiye’de toplumun siyasal sisteme katılımının mümkün olabilmesine de mi bağlıyorsunuz? DİN OLMADAN İZAH EDİLEMEZ Tabii... 2 şeye bağlıyorum: Birisi, Türkiye’de siyasetin bizim üzerimizden içselleştirici bir siyaset olması. Hem bu geniş muhafazakâr, dindar kesimi siyasi sistemin temel aktörü, parçası değil, temel aktörü haline getirdiği. Eskiden dışlanan kesimdi. Çözüm Süreci’yle de etnik bir ayrım ortadan kaldırıldı. İkincisi de bizim İslam anlayışımızın din dersi meselesinde de bunu söyledim, bazılarının farklı düşünmesi din kültürü bilgisine sahip olmamasını gerektirmez, ona sahip olması lazım. Çünkü bu çevre coğrafyada din faktörü olmadan hiçbir şeyi izah edemezsiniz. Türkiye’de de çok zor izah edersiniz. Bizim İslam anlayışımızın, -ben Türk İslamı Arap İslamı diye ayırmıyorum- şehir İslamı’nın, getirdiği kültür farklı. Bizi koruyan ikinci faktör bu yani. Türkiye’de böyle bir kültürel zemin olmadı.
Uçak sohbeti
NYT-Zaman paslaşması Çözüm Süreci toplantısıyla ilgili bilgi verebilir misiniz? 2 hafta önceki çözüm süreci toplantısında belli kararlar aldık. Detaylarını veremem ama bütün arkadaşlara görevler verdik. Perşembe günkü toplantıda her arkadaş raporunu sundu. Daha net şekilde zihnimizde bir yol haritası var. Çözüm Süreci’ni olumsuz etkileyenler, ‘Türkiye, Suriye’deki Kürtlere yardım etmiyor’ diye propaganda yürütenler, bunu ‘Türkiye, IŞİD’e destek veriyor’ kampanyası ile birleştiriyorlar. Burada bir koalisyon görülüyor. New York Times ile Zaman Gazetesi arasındaki o ilginç paslaşma bu. Cumhurbaşkanı ile Başbakan bir camide namaz kılıyor. O caminin etrafında IŞİD adam topluyormuş. Şimdi bunun Zaman’la, New York Times’ta aynen çıkmış olması, Hacı Bayram Veli’nin kemiklerini sızlatmıştır. Algı koalisyonu oluşturuluyor.
Süreçle ilgili somut adımlar olacak mı? Olabilir. Kamu düzeni konusunda gerekli adımlar atılmazsa çözüm süreci’nin devamını getirmek çok zor. Bir taraf her şeyi yapmakta serbest, diğer taraf çözüm süreci’nde hassasiyet gösteriyorsa bu olmaz. Herkesin Çözüm Sürecinde hassas olması lazım. Önemli olan aynı hedefe kilitlenip, birlikte yürümek. Bir tarafın atacağı somut adımlar değil. Başlık olarak atılacak adımlar olacak.
Genelkurmay Başkanı, “Yol haritasından haberim yok” demişti... Bu konuda böyle bir sıkıntı yok. Bu süreçte rol alacak herkes, her kurum, her taraf şu anda nereye doğru gidildiğinin farkında. Sürece katkıda bulunacak tarafların zihninde 1 ay öncesine göre daha netleşmiş bir fotoğraf var. Somut bir noktaya gelindiğinde bu adımlar gözlenir hale gelecek. Göre göre yürünecek bir yol bu, tek taraflı izahlarla olacak bir şey değil.
Tezkereler yenilenir Ekim ayında yenilenecek olan Suriye ve Irak tezkerelerinin çerçevesinde değişiklik olacak mı? Suriye ve Irak’la ilgili var olan tezkereler yenilenecek. İçerik değişikliği olabilir. Çünkü şartlar değişti. İlk Irak tezkeresinin çıktığı yıl 2007. Şartlar çok değişmediği için genelde aynı kaldı ama şu anda Irak’taki tehdit algısı değişti. Suriye için de değişiklikler var. Dolayısıyla Türkiye’nin ulusal güvenliği neyi gerektiriyorsa, o yönde değişiklikler yapılacak.
İncirlik olacak mı? Tezkerede İncirlik’le ilgili bir boyut yok.
Başbakanlığıma sahip çıkıp Cumhurbaşkanı’nın karşısında konumlandıracak
Davutoğlu, Kılıçdaroğlu’nun mektubuyla ilgili şunları söyledi: “Devlet ahlakını bırakın, biz ideolojik farklılıklar yaşadık ama ben karşı taraftan hiçbir arkadaşıma böyle bir mektup yazmayı düşünmedim. Çünkü o zaman bile bizde bir centilmenlik ruhu vardı, bir seviye vardı. Mektup yazıyor, mektup demeyeyim ben, mektuba hakaret olur... Beni en fazla tebessüm ettiren şey kendini akıllı bir stratejinin parçasıymış gibi gösteren küçük akıllar vardır, büyük strateji diye... Benim Başbakanlığıma sahip çıkarak beni Cumhurbaşkanı’nın karşısında, bir konumlandırma yapacak o da oradan seyredecek. Bizim hiç aklımız ermiyor ya...”
Uçağı almamızın nedeni... BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu, yeni TC-TUR uçağında hepimizi alabilen masa düzenini kastederek, “Böyle rahat değil mi? Bundan önce iki büklümdü” dedi. Cumhurbaşkanı ile müşterek mi kullanacaklarını sorduk. Yeni uçağın nereden icap ettiğine dair bir anekdotla cevap verdi: “Diğer uçaklarla aynı havuzda olacak, evet. Ama tabii Cumhurbaşkanımız öncelikli devlet temsili bağlamında. Bu uçağı nasıl aldık biliyor musunuz? 2005’in Haziran’ında ABD’ye ilk seyahatti. G-8’e misafir olarak davet edilmişiz. Havaalanına indik, bütün liderlerin uçakları inmiş, hepsi bu uçak gibi büyük... Bizim o zaman ANA uçağı bile yok, ATA uçağı ile indik, öyle bir fark ki diğerlerinin uçağıyla... O zaman söyledi Başbakan (Tayyip Bey) başka bir uçak alalım diye...”
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.