Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Hazreti Peygamber'in takipçisi olmak, onun ayak izlerinin takipçisi olmak, onun ayak izlerinin tozunun toprağı olmak, hepimize en büyük şereftir. Bundan daha büyük bir şeref olamaz" dedi.
Davutoğlu, Cemal Reşit Rey Kongre Merkezi'ndeki Meridyen Derneği Kutlu Doğum Haftası Programı-Mevlid-i Şerif Programı ile 6. Hadis ve Siret Araştırmaları Ödül Töreni'nde yaptığı konuşmada, eleştiri ile hakaretin birbirine karıştığı ve inançlara saygının ciddi şekilde zarar gördüğü bir dönemde herkese düşen görevin hakikati en yüksek sesle haykırmak olduğunu söyledi. Davutoğlu'nun konuşmasının satırbaşları şöyle:
ONUN AYAK İZLERİNİN TAKİPÇİSİ OLMAK... "Hazreti Peygamber'in karanlıklar içerisinde, cahiliyede, hakikati en gür sesle haykırarak insanlık tarihini değiştiren ulu bir önderdir. Onun takipçisi olmak, onun ayak izlerinin takipçisi olmak, onun ayak izlerinin tozunun toprağı olmak, hepimize en büyük şereftir. Bundan daha büyük bir şeref olamaz."
"İnsanlık tarihi içinde Hazreti Peygamber'in özel konumu ve biz Müslümanlar onun zaten ilahi vahiyle alemlere rahmet olarak geldiğine inanmış bizler için, çok özel olan konumunu, insanlık tarihi açısından yeniden ele almakta fayda var. Biz, buna iman ediyoruz. Ama bu imanımızın ötesinde de insanlık tarihinin objektif verileri açısından bakıldığında ister Hazreti Peygamber'e inanmış olsun, ister inanmamış olsun, her kim olursa olsun, insanlık tarihini şöyle objektif bir şekilde gözden geçirdiğinde Hazreti Peygamber'i bütün bu tarih içinde özgün kılan, farklı kılan bir özelliği hemen fark eder. İnsanlık tarihi teori ile pratik, ideal ile realite arasındaki gerilimin yaşandığı düşünsel ve siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda yaşandığı uzun asırların tartışması üzerine inşa edilen bir tarihe sahiptir."
"ÜTOPYAYI HAYATA GEÇİRDİ" "İdeal olandan hareketle, tabiri caizse, bir ütopya da geliştirdiler. Bazıları da siyasi, sosyal pratik içinde bunları hayata geçirdi. Hazreti Peygamber Aleyhisselam dışında hiçbir dini, siyasi, sosyal öncü gösteremezsiniz ki kendi hayatında söylediği her şeyi idealden realiteye aktarmış olsun. Teoriden pratiğe, ahlaktan ekonomi ve sosyal hayata yansıtmış olsun. Bütün peygamberler azizdir ve hepsi görevlerini mutlak olarak yerine getirmişlerdir ama peygamberler tarihi de dahil olmak üzere Hazreti Peygamberimizi en önemli kılan özelliklerinden biri, söylediği her şeyin kendi hayatında pratiğini yaşamış olmasıdır. Hazreti Musa'yı düşününüz. Ümmetiyle birlikte Sina'ya doğru çıktığında bir cemaat olarak vardı. Sina'da cemaat olarak varlığını, büyük ve çileli bir hayat ile sürdürdü ama hiçbir zaman bir şehre hakim olmadı. Hiçbir zaman bir devletin veya siyasi düzenin, sosyal düzenin bizatihi idarecisi olmadı. O görev daha sonra Hazreti Davut'a, Hazreti Süleyman'a verildi. Hazreti Musa'nın Mekke'si vardı. Hazreti Süleyman'ın Medine'si oldu, Kudüs'ü de Kudüs-ü Şerifi de... Yine Hazreti İsa'nın hayatına bakın. Bütünüyle bu peygamberler, kendilerine verilen görevi ifa etmiş, masum ismet sahibi öncülerdir ve hepsi bizim peygamberimizdir ama Hazreti İsa, o merhamet peygamberi, bütün hayatı boyunca merhameti, ahlakı, mahfiyeti anlattı ama bırakın bir şehri, bir Medine'yi onu küçük bir köyde veya herhangi bir yerde dahi, mekanda kendi düşündüğü hayatı, hayat tarzını ikame ettirecek şekilde rahat bırakılmadı."
"Medine, açık bir toplumdur" "Filozof Eflatun ütopyasını yazdı ancak pratiğe geçirmeye çalıştığında ütopyasına geri döndü. Marx'ın ya da diğer ütopya ya da teorik çerçeve çizenlerin hayatına bakın. Marx hiçbir zaman fabrikada çalışmadı ya da sosyalist bir yönetimin bütün o teorinin pratiğe testinden geçmedi."
"İslam Medeniyeti'nin diğer medeniyetlerden en önemli farkı bizatihi Medine'ye sahip olmasıdır. Hıristiyanların hiçbir zaman Medine'si olmadı. Ne Hazreti İsa döneminde ne sonraki havarilerin tebliğ döneminde. Bizatihi Medine'ye sahip olmak, tamamıyla Hazreti Peygamber'in öğrettiğiyle Medine'yi inşa etmiş olmak, İslam Medeniyeti'nin alametifarikasıdır,"
"Bir Veda Hutbesi'nin öncesi vardır, sonrası vardır. İnsanların insan olma kimliklerinin hiçbir ırk, etnik ve diğer renk ayrımlarına dayanmadan tanındığı ilk sosyal toplum Medine'dir. Medine, açık bir toplumdur ve kim ne olursa olsun geldiğinde, bugün Kutlu Doğum Haftası vesilesiyle yaşandığı gibi ahlakı üzerinde vurgulandığı gibi farklı inançlara da sahip olunsa birlikte yaşama ahlakını sürdürdüğü ve iktisadi ve ahlakın iktisadi hayatta, pazarda test edildiği bir numune olmuştur."
"Hazreti Peygamber'in neredeyse günlüğünü çıkaracak kadar onun hayatına vakıfız. Burada da Hazreti Peygamber'in önemli bir farkını siyer ve hadis çalışmaları, insanlık tarihi içindeki özel konumunu görüyoruz. Kendi yaşadığı dönemdeki söylediği her şeyin bugün için de örnek alınası, örnek alındıkça da insan onurunu yücelten özelliklere sahip. Eğer Hazreti Peygamber'in, her birimize tek tek 'en büyük mirası nedir?' diye sorulsa, ben tek bir şey diyerek cevap veririm: İnsan onuru, insan onuru, insan onuru. İnsan bireyi onunla birlikte hiçbir ayrıma tabi tutulmadan, Allah katında ve huzurunda bir birine eşit bir değer kazanmıştır ve ondan sonra da günümüze kadar Hazreti Peygamber'in izinde yürüyen alimler, devlet adamları, insan gördüklerinde sadece insan görmüşlerdir. Ne ırka, ne onun Arap mı Acem mi olduğuna, ne kadın mı erkek mi olduğuna, ne siyahi mi beyaz ırktan mı olduğuna, ne şu kıtadan bu kıtadan olduklarına bakmamışlardır. Sadece insan görmüşlerdir ve insana sadece insan olarak, eşref-i mahlukat olarak yaklaşmışlardır."
İSLAMOFOBYANIN NEDENİ "İslamofobya dediğimiz şey, aslında bütün bu cahiliye adetlerine karşı hazreti Peygamberin inşa ettiği ben idrakinin bugün tam da ihtiyaç hissedildiği bir dönemde hakim düzenlerin, anlayışların, oryantalist yaklaşımların kendi egemen dünyalarını korumak için Hazreti Peygamber'e dönük olarak bir algı operasyonuyla yanlış tanıtma çabasının ürünüdür. Çünkü korkuyorlar. Eğer bir gün Hazreti Peygamber hakkıyla tanınır ve bilinirse, işte o zaman onların kurdukları adaletsiz düzenin sonu gelir. Çünkü biliyorlar, eğer Hazreti Peygamber'in ahlakıyla ahlaklanmış yeni bir nesil ortaya çıkarsa artık zulmün karşısında sessiz kalmak biter, sömürünün, eşitsizliğin, ırkçılığın her türlü zorbalığın karşısında Müslümanlar insan onuru adına onu ve onun değerlerini savunurlar. Çünkü biliyorlar ki sömürgeciliğin yayıldığı dönemde diğer otantik kültürler öyle ya da böyle teslim olurken eğer İslam toplumları teslim olmamış, başta da bu topraklarda, işte içinde yaşadığımız bu topraklarda teslim olmamış, Balkan Savaşları'ndan Trablusgarp'a, Çanakkale'ye, İstiklal Harbi'ne kadar başı dik durmuşsa o başı dik duruşun arkasında Resulullah'a iman vardır ve başka hiç bir şey yoktur. Çünkü o orduların arkasındaki güç, bütün bir İslam dünyasının 'Ya Rab, muzaffer et, çünkü bu son ordusudur İslam'ın' dediği, İslam'la birlikte kadim medeniyetlerin bütünün savunulduğu bir mücadeledir, bir gayrettir."
GÜZEL ÖRNEK OLMAK "DEAŞ'ın yaptığı zulümlerden, Mısır'da ya da yakın zamanda Bangladeş'teki idamlardan, Müslümanların büyük ihtiyaç halinde ıstırap çektikleri Afrika'daki şartlar varken, çok büyük bir refah halinde yaşayan Müslüman toplumların örneklerinden hareketle aslında bütün bu sınavları iç içe yaşadığımız, İslamiyet'le ilgili algıyı da son derece olumsuz yönde etkileyen örnekleri, her gün bizzat hepimiz takip ediyoruz. Bunlara karşı, hem İslam dünyasındaki kötü örneklere karşı güzel örnek olmak zorundayız. Devlet ve siyaset uygulamaları olarak güzel örnek olmak zorundayız. Mazlumlara, fakirlere sahip çıkmak anlamında güzel örnek olmak zorundayız. Bütün bu şiddet görüntüleri, mezhep taassupları karşısında, bırakınız farklı mezhepteki Müslümanları ya da farklı dindeki insanları, bütün hayvanata ve nebatata merhametle bakan güzel örnekler oluşturmak zorundayız. Dağa, taşa, çiçeğe merhametle yaklaşan Yunus Emre'nin çizgisini bugüne taşımak zorundayız. Bizim Peygamberimiz her şeyden önce merhamet, şefkat, rahmet peygamberiydi. Allah, onun merhametinden, rahmetinden, şefkatinden, bereketinden bizi mahrum bırakmasın. Bize öylesine bir ruhi derinlik, ahlaki olgunluk versin ki onun huzuruna vardığımızda, onun yüzüne bakabilelim. Bize öylesine onun yolundan yürümeyi nasip eylesin ki onun dergahına, huzuruna vardığımızda 'Ya Resul senin ashabın sana şahit olmuştu. İnşallah bizim çağımızda yaşayanlar da bize şahit olmuşlardır. Sen de bize şahit ol Ya Resulullah' diyerek huzuruna varabilelim. Allah ve Resulü şahit olsun bu çalışmaları yapan Meridyen Derneği'nden biz şahidiz ki onlar güzel işler eylediler, güzel amellerle hayatlarını taçlandırdılar."
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.