Başbakan Ahmet Davutoğlu, "Haklar ve sorumluluklar çerçevesinde ve özgürlükler çerçevesinde Türkiye istikrarlı bir bölge olmaya devam etmekte ve yeni bir saydamlık paketi göndermekteyiz meclise. Bütün mekanizmalar üzerindeki sivil kontrolün güçlendirilmesi konusunda, bununla birlikte yolsuzluklarla mücadele konusunda yeni reformlar ortaya koyma aşamasındayız. İnanıyorum ki Türkiye'deki sistem daha fazla özgürlükler temelli olmaya dönüşecektir" dedi.
Davutoğlu, Rixos Flüela Oteli'nde THY ve Başbakanlık Türkiye Yatırım Destek ve Tanıtım Ajansı'nın katkılarıyla, WEF Kıdemli Danışmanı Cüneyd Zapsu tarafından verilen yemeğine katıldı. Yemeğe davet edilenler arasında akademisyenler, ekonomistler, siyasiler, yatırımcı, iş adamı, yazar, uluslararası kuruluşların başkan ve yöneticileri yer aldı. Başbakan Davutoğlu, yemeğin ardından davetlilerin sorularını yanıtladı.
Davutoğlu, Türkiye'nin son 13 yılda önemli bir ilerleme kaydettiğini belirtti. Türkiye'nin son dönemde 7 Haziran ve 1 Kasım'da iki seçim atlattığını ve özellikle son seçimde çok fazla katılım sağlandığını aktaran Davutoğlu, "Son seçim sadece bizim kazanmamız değil, Türkiye'deki demokrasinin olgunlaşmasını ortaya koydu" diye konuştu.
1 Kasım seçiminde yaklaşık yüzde 85'lik bir katılım sağlandığını ve her oyun parlamentoya yansıdığını ifade eden Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz yeterli ilerleme ortaya koymamış olsaydık, demokratikleşme konusunda, hukuk üstünlüğü konusunda, ekonomik kalkınma konusunda, bu çerçevede bir durum söz konusu olmazdı. Türkiye'de 12 Eylül 1980 sonrası doğrudan ya da dolaylı olmayan bazı müdahaleler sonrası Türkiye'yi demokratikleşme konusunda 13 yılda katetmiş olduğu yolu takip edenler bilmekte"
Başbakan Davutoğlu, bazı konulardaki sınırlamaların, engellemelerin kaldırıldığını ve özellikle sivil asker ilişkileri ile ilgili olarak sivil kontrolün etkin olduğunu ifade etti.
Bütün sivillerin hukukun karşısında sorumluluk içerisinde hareket etmek durumunda olduklarını aktaran Davutoğlu, şu değerlendirmede bulundu:
"Kürt konusunda, biz göreve geldiğimizde hapishanede Kürtçe konuşamıyordu bir anne. Biz yönetime geldikten sonra bu konuda yasaları değiştirdik. Şu aşamada herhangi bir dilin engellenmesi gibi bir durum söz konusu değil. Bu dillerde propagandaların gerçekleştirilmesi ile ilgili sınırlamalar söz konusu değil. Türk demokrasisi ile ilgili olarak farklı dillerde propagandaların serbestliği 2010 yılında verilmiş olan bir hak. 2011 yılında seçimlerde bu uygulandı. Son kampanyamızda da yine bazı noktalarda Kürtçe propaganda söz konusu oldu. Yine azınlık haklarıyla ilgili olarak bazı varlıkların azınlık gruplarına geri verilmesi söz konusu. Hristiyan ya da yahudi azınlıklar, eski dönemle karşılaştırıldığında bizim zamanımıza göre çok fazla haklarını aldılar."
Yeni anayasa Yeni anayasanın sağlanmasıyla güçler ayrımının ortaya konulmasının anayasanın özünü oluşturacağını söyleyen Davutoğlu, bu çerçevede ifade özgürlüğü ile ilgili olarak da çok daha fazla yol kat edilebileceğini bildirdi.
11 Eylül sonrasında Batı ve Orta Avrupa'da daha fazla güvenlik merkezli politikaların, güvenlik temelli yaklaşımların ortaya konulduğunu belirten Davutoğlu, demokratik temelli yaklaşımlardan daha fazla güvenliğin ön plana çıktığı bir dönemin söz konusu olduğunu aktardı.
Bu çerçevede Türkiye'nin yakın çevresinde önemli bir kriz süreci yaşandığını ifade eden Davutoğlu, "Haklar ve sorumluluklar çerçevesinde ve özgürlükler çerçevesinde Türkiye istikrarlı bir bölge olmaya devam etmekte ve yeni bir saydamlık paketi göndermekteyiz meclise. Bütün mekanizmalar üzerindeki sivil kontrolün güçlendirilmesi konusunda bununla birlikte yolsuzluklarla mücadele konusunda yeni reformlar ortaya koyma aşamasındayız. İnanıyorum ki Türkiye'deki sistem daha fazla özgürlükler temelli olmaya dönüşecektir."
"Her türlü eleştiriye açığız" Toplantıya katılanları Türkiye'ye davet eden Davutoğlu, davetlilerin, bütün şehirleri ziyaret edebileceklerini söyledi.
Her türlü eleştiriye açık olduklarını dile getiren Başbakan, bütün dünyada terör tehdidinin söz konusu olduğunu belirtti.
"Güneydoğu Anadolu'da tam anlamıyla, her yerde çok büyük sorunlar varmış gibi ortaya konulmakta ve hayatın çok katı bir şekilde engellendiğiyle ilgili bir propaganda ortaya konulmakta" ifadesini kullanan Davutoğlu, şöyle konuştu:
"Sizler Paris'teki saldırıdan sonraki gelişmeleri takip etmişsinizdir diye düşünüyorum. Biz bu süreçteki saldırıları kınadık, dayanışmamızı ortaya koyduk. Paris'teki saldırılardan sonra Sayın Hollande, Paris'te sivil hakları koruması için orduyu göreve çağırdı. Şayet kamu düzeni söz konusu değilse sivil haklardan bahsedemezsiniz ve kamu düzeni olmalı ki sivil haklardan da bahsedebilelim. Bu çerçevede, herhangi bir yer, bir terör grubu tarafından domine edilmeye çalışılıyorsa sivil hakların korunması için kamu düzeninin gerçekleşmesi gerekir."
Cizre'de doktorların faaliyet gösterdiği bir hastanenin "roketlerle nişan alındığını" aktaran Davutoğlu, "Şimdi biz demokratik toplumlarda yaşıyoruz ve hukukun üstünlüğü, kamu düzeni ön koşuldur. Herhangi bir özgürlük için ve hiçbir demokratik ülke, herhangi bir grubun silahlı bir şekilde bu eylemleri ortaya koymasını tolere edemez" diye konuştu.
"Örneğin Fransa, İngiltere, Almanya olsun yasal bir şekilde göreve gelmiş hükümetler size göre bir gruba, ya da herhangi başka bir grubun bir kasabayı, bölgeyi kontrol etmesine, kendi yaklaşımlarını empoze etmesine izin verir mi? Bariyerler ortaya koyarak, belli engeller ortaya konularak... Ve hükümet 'Tamam, devam edin' mi der? " sorusunu gündeme getiren Davutoğlu, "Burada gerçeklere bakmak gerekir. Bu sorunun cevabı 'hayır'dır ve biz de bunu gerçekleştirmekteyiz" dedi.
Suriye ve Irak arasında halihazırda bir sınırın söz konusu olmadığına dikkati çeken Davutoğlu, "Suriye ve Irak arasındaki sınırda bir kontrol söz konusu değil. Silahlar geçebilmekte, teröristler serbest bir şekilde orada hareket edebilmekte" şeklinde konuştu.
"Güvenlik için Paris'te olduğu gibi İstanbul'da asker göremezsiniz" "Sultanahmet’teki saldırı sonrasında İstanbul’da güvenlik için asker göremezsiniz Paris’te olduğu gibi" ifadesini kullanan Davutoğlu, "Bu çerçevede güvenliğin arttırılmasıyla ilgili olarak da Paris’te biz otoriterliğin arttığını mı ifade ediyoruz? Hayır, öncelikle kamu düzeni ve herkesin başkalarının hakkına saygı göstermesinden bahsediyoruz. Ancak herhangi bir şehirde siz bazı küçük şehirler dışında Cizre, Silopi bu operasyonların ortaya konulduğu yerlerde, Diyarbakır’ın küçük bir parçası olan Sur bölgesi ve Yüksekova, sınırdaki kasabalarda söz konusu. Ancak şehirlerimizde bu güvenliğimizi askeri unsurlarla değil polis unsurlarıyla sağlamaktayız" diye konuştu.
"DAEŞ insanlığa karşı en büyük tehdit" DAEŞ’e karşı Türkiye’nin politikalarının detaylarının sorulması üzerine Davutoğlu, “DAEŞ insanlığa karşı en büyük tehdit. Bölgemiz için en büyük tehdit ancak İslam’a yönelik en büyük tehdit. Çünkü bu ideolojik bir tehdit ve İslama yönelik negatif bir imaj ortaya koymakta” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de İstanbul’da ve başka birçok şehirde cami, sinagog ve kiliselerin bir arada görülebileceğini, Osmanlı ve Türkiye Cumhuriyeti döneminde bu çoğulculuğun yaşatıldığını vurgulayan Davutoğlu, “Bu çerçevede bakacak olursak azınlıkların haklarını savunmak çok çok önemli. Çünkü onlar toplumun bir parçası” dedi.
'Biz bütün terör gruplarına karşıyız' Suriye’de Palmira’ya saldırıların söz konusu olduğuna işaret eden Davutoğlu, şöyle konuştu:
“Suriye’de Palmira bölgesi öyle bir yer ki her taşının korunması gerekir ancak onu imha ettiler. Biz DAEŞ'in karşısındayız. 'Türkiye doğrudan ya da dolaylı bir şekilde tolere ediyor' şeklinde yaklaşımlar söz konusu. Bu bize hakarettir, bu şekilde algılarız. Biz, bütün terör gruplarına karşıyız. DAEŞ gibi ki bu örgüt İslamın yanlış anlaşılmasına sebebiyet vermekte. Onlara tamamen karşıyız. Biz hükümet olarak DAEŞ’in terörist örgüt olduğunu, bu ismin uluslararası toplum tarafından daha bilinmediği zaman da ilk olarak terör örgütü olduğunu ifade eden ülkeyiz 2013 yılında. Suriye tarafında ve Irak'ta yayıldığı görülmekte. Biz o süreçten beri mücadele etmekteyiz.
Ankara, İstanbul'da, Suruç'ta saldırıları söz konusu oldu. Onlara karşı bir çok operasyon söz konusu oldu ve Türkiye’nin bombardımanıyla Suriye’de birçok noktaları vuruldu ve Türkiye’nin tutumu bu konuda çok açık ve bizim Musul'un çevresinde askeri varlığımız söz konusu ve DAEŞ’e karşı mücadele için oradalar. DAEŞ'e karşı varlığımızı sorgulayıp eleştiriyorlar. Burada anlaşılmayan bir yaklaşım da söz konusu. İslam'a, Müslümanlara yönelik en büyük tehdit DAEŞ ve Türkiye'ye karşı büyük bir tehdit. Bir de hepimize karşı bir tehdit ve zorluk."
Kilis il nüfusunun yüzde 56'sı sığınmacı Davutoğlu, Suriye sınırındaki Kilis ilinin nüfusunun yüzde 56'sının sığınmacılardan oluştuğunu, buna rağmen bu insanlar arasında herhangi bir çatışmanın söz konu olmadığını belirterek bu konuda yanlış algılara sahip olanları Kilis’teki ortamı, sığınmacıların entegrasyonunu görmeye davet etti.
Suriyeli sığınmacıların Avrupa'ya gitmek için eylül ayında Bulgaristan sınırına doğru yürüdüğünü anımsatan Davutoğlu, danışmanları aracılığıyla onlarla temas kurduğunu ve görüştüğünü söyledi. Davutoğlu, konuştukları Suriyelilerin, "Bizleri yanlış anlamayın. Biz Türkiye ile ilgili bir protesto ortaya koymuyoruz" dediklerini belirtti.
Almanya ziyareti Almanya'ya yapacağı ziyarette Başbakan Angela Merkel ile görüşeceğini ifade ederek sığınmacı konusunun da diğer konularla ele alınacağını vurgulayan Davutoğlu, şunları kaydetti:
"Bizler sadece para konusunu konuşmuyoruz. Burada yükü birlikte taşıyalım. Çünkü küresel sorunlar söz konusu. Avrupa'da farkındalık arttığında dünyada da artmakta. Avrupa’nın farkındalığı çok önemli. Biz sığınmacıların entegrasyonu ve bu sürecin göğüslenmesi için sistematik bir şekilde birlikte çalışmalıyız. Suriye'de barış ortamı olduğunda, bu gerçekleştiğinde onların geri dönmesini kolaylaştırmak için çalışmalıyız. Irkçılık konusu çok büyük bir tehdit ve burada ırkçılıkla DAİŞ’in ortaya koyduğu yaklaşımlar arasında fark gözetmeyiz."
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.