CHP’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, kredi ve kredi kartı borç faizlerinin silinmesine ilişkin seçim beyannamesinde yer alan vaadin bizzat bankacılar tarafından kendilerine getirildiğini belirterek, “Bunun bankalara artı maliyeti yok. Bankalar buna itiraz ediyorsa kendileri yüzde 80’ini sildiklerinin farkında değiller” açıklamasını yaptı.
Dünya'nın haberine göre, kredi ve kredi kartı borç faizlerinin silinmesine yönelik önerilerine bir bankacının yaptığı eleştiriyi, “Bir yerden düğmeye basıldı alevlendi” diyen CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke, önerinin bankalara artı bir yük getirmeyeceğini söyledi.
DÜNYA gazetesini ziyaret eden CHP Genel Başkan Yardımcısı Selin Sayek Böke ile Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi, seçim bildirgesinde yer alan vaatleri, bu vaatlere yönelik eleştirileri ve ekonominin bugün içinde bulunduğu duruma ilişkin değerlendirmelerde bulundular.
Kredi ve kredi kartı borç faizlerinin silinmesine ilişkin önerinin kendilerine bankacılar tarafından getirildiğini belirten Böke, kiminle görüştüklerini söylemeleri halinde yarın kimin vergi teftişine maruz kalacağını bugünden raporlamış olacaklarını söyledi.
Böke, gittikleri her bankanın kendilerine, “Biz zaten ödemeyi alamayacağımızı bildiğimiz borcun yüzde 80’ini gözden çıkarıyoruz, kalan yüzde 20’yi de varlık yönetim şirketlerine devrediyoruz” dediğini belirterek, “Biz de diyoruz ki o yüzde 80’i banka siliyorsa, kalan yüzde 20 varlık yönetim şirketlerine satılmasın, yeniden yapılandırılsın. Bankaya hiçbir değişikliği yok bunun. Onun için bankalar buna itiraz ediyorsa kendileri yüzde 80’ini sildiklerinin farkında değiller” dedi. Böke, düzenleme kapsamında borçluları rahatlatırken, onların yeniden borç alması üzerine 5 yıllık bir kısıt getireceklerini, çünkü ödememenin bir davranışa dönüşmesini istemediklerini söyledi.
Varlık yönetim şirketlerine devredilen kart borcu 5.5 milyar TL Akif Hamzaçebi de Ağustos 2015 verilerine göre, varlık yönetim şirketlerine devredilen kredi kartı borç bakiyesinin 5.5 milyar TL, ödenmemiş kredi kartı borç miktarının da 6.3 milyar TL olduğunu belirterek, şu bilgileri verdi: "Ödeyemeyen kişi sayısı 1 milyon 906 bin. Tüketici kredi borcundan vadesi ve tahsili geçmiş olanların tutarı 8.9 milyar TL. Bunların kişi sayısı da 1 milyon 580 bin. Hem tüketici hem kredi kartı borcu olan kişi sayısı da toplamda 2 milyon 588 bin.”
Bankaların endişesini anladığını, ancak büyümenin düştüğünü, işsizliğin arttığını, vergi borcunun ödenemediğini dile getiren Hamzaçebi, birinci tercihlerinin Bankalar Birliği’nin döviz kredilerinde olduğu gibi önlem alması, bankaları mutabakat etrafından buluşturması olduğunu, bunun olmaması halinde devletin yasa çıkaracağını kaydetti.
Onlar da aynı vaatte bulundu kaynak tartışması bitti Asgari ücretle ilgili Başbakan’ın kendilerini iş dünyasına şikayet ettiğini, 'kaynak yok' diye ciddi eleştiriler getirdiğini hatırlatan Hamzaçebi, kamuoyunun ciddiye alabileceği bu eleştiriye ilişkin tartışmanın şimdi bittiğini, onların da asgari ücretim 1300 lira olmasını vaat ettiklerini kaydetti.
Türkiye’de yaklaşık 15 milyon çalışandan 5 milyon 400 bininin asgari ücretle çalıştığını, ancak prim yükü nedeniyle asgari ücretin üzerinde ücret almasına karşın ücretin düşük gösterildiğini dile getiren Hamzaçebi, 1500 lira net asgari ücret önerisinde böyle bir gerçekten hareket ettiklerini anlattı. Türkiye’de kayıt dışılığı besleyen en önemli unsurun bu olduğunu dile getiren Hamzaçebi, “İstihdam maliyeti Türkiye’de olağanüstü yüksek. Biz şimdi asgari ücretin netinin brüt üzerinde yaratacağı artıştan kaynaklanan prim artışını almayacağız. Bu kayıt dışılığı azaltma programımızın ilk ve en önemli adımı olacak” dedi. Hamzaçebi, AK Parti’nin önerisinin işverene maliyetinin kendi önerilerinden daha yüksek olduğunu, kendilerinin prim artışını almayacaklarını söyledi.
İstihdamdaki vergi yükünü AB ortalamasına getireceğiz Açıkladığı önlemlerle kayıtdışılığın önlenemeyeceğini dile getiren Hamzaçebi, Türkiye’de istihdam içindeki vergi yükünün %40 seviyelerinde olduğunu, OECD’de ortalamanın %38, ABD ve Japonya’da % 31, Türkiye’nin yarıştığı Güney Kore’de ise %21 olduğunu kaydetti. Hamzaçebi, istihdam maliyetini AB ortalamasına çekeceklerini söyledi. Çok yüksek prim oranlarına rağmen prim hasılatının AB’nin ortalamasının üzerinde olduğunu, AB’de prim gelirlerinin GSMH’ya oranı %12-12.5 seviyesinde iken, Türkiye’de bu oranın %7.5’larda olduğunu dile getiren Hamzaçebi, “Çok yüksek prim oranları ile düşük prim tahsil ediyoruz. Bunu çözmemiz lazım” dedi.
Seçilmiş sektörlerde farklı teşvik uygulaması lazım Teşvik sistemine ilişkin de görüşlerini açıklayan Hamzaçebi, seçilmiş sektörlerde farklı bir teşvik uygulaması gerektiğini, girdi ve enerji maliyetlerinin seçilmiş sektörlerde, istihdam maliyetini de tüm ekonomi için aşağı çekeceklerini söyledi. Hamzaçebi, Türkiye’nin Ford Otosan’dan sonra ciddi bir sanayi yatırımı yapmadığını da belirterek, “Bunu sağlamamız lazım” dedi.
Kamu yatımları özel sektöre öncülük etmeli Semin Sayek Böke de doğrudan yabancı yatırımların Türkiye içindeki coğrafi dağılımını incelediğini, 1. 2. bölgenin teşvik olduğu için değil, orada kamu yatırımları öncü olduğu ve yeterli altyapı bulunduğu için tercih edildiğini gördüğünü, teşvik sisteminin hatasının da burada ortaya çıktığını söyledi. Gerçek bir teşvik verilecekse, Doğu ve Güneydoğu’da bir kalkınma planı yapılacaksa, kamu yatırımlarını orada ısrarla yaparak özel sektöre öncülük etmesi gerektiğini anlatan Böke, “Özek sektöre ‘ben sana para vereyim sen git’ dediğinizde, gitmiyor. Çünkü yatırımı orada yapacak zenin yok. Bunu doğrudan yabancı yatırımda görüyoruz. Veri olduğunda ben aynı tabloyu yerel yatırımda da göreceğimizi düşünüyorum. Türkiye doğrudan yabancı yatırımdan mucize bekliyor. Nasıl mucize gelecek. Yabancı yatırımın fayda sağlaması için hukuk, eğitim teknoloji transferinin iyi tanımlanmış olması ön koşul. Teşvik sistemi yeniden yazıldığında özel sektörün bilgisinden yararlanacağız. Dünyada artık sektörlerin faaliyetleri teşvik ediliyor" diye konuştu.
CHP Türkiye’yi veri temelli siyasete itti Böke, CHP’nin siyasette yaptığı en büyük değişimin Türkiye’yi veri temelli siyasete itmiş olması olduğunu, asgari ücretin artması gerektiğini 13 yıl iktidarda olan partinin kabul ettiğini söyledi. Türkiye’nin ucuz işgücü ile rekabet eden değil, nitelikli, emeğinin karşılığını aldığı için rahat çalışan bir işgücüyle rekabet etmesini istediklerini vurgulayan Böke, “Asgari ücret artışını, verimlilik dönüşümünün bir paketi olarak değerlendiriyoruz. Ayrıca sosyal yardımlar da artmalı. Bunu da Türkiye’nin OECD ortalamasını yakalaması için söylüyoruz. Sosyal yardımları artırıp, asgari ücreti artırmazsak, bu sefer çalışmaya teşvik etmeyen bir ekonomik düzen kuruyoruz. Onun için de asgari ücret 1500 lira olmalı diyoruz. Bu aynı zamanda emeğin değerini de ortaya çıkaran bir yaklaşım” dedi.
Hamzaçebi de “Biz sürekli ucuz emek ülkesi mi olacağız. Emeği ucuzlatarak, emeğe baskı uygulayarak rekabet avantajı elde etmek son derece yanlış” dedi. Önerdikleri aile sigortasının 720 lira olduğunu, asgari ücret 1500 lira olduğunda kişinin ‘ben çalışmayayım aile sigortasından geçineyim’ deme şansı olmadığını ifade eden Hamzaçebi, 800 bin kişiye mesleki beceri kazandırma eğitim vereceklerini, kaynağını da İşsizlik Fonu’ndan karşılayacaklarını söyledi
Babacan’ın önce hukuk ve demokrasi itirafını sağlayacağız Akif Hamzaçebi, eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın sık sık dile getirdiği “Hukuk reformu lazım, hukuk olmazsa hiçbir şey olmaz” sözüne de işaret ederek, “Bu 13 yılda yapamadığının itirafıdır. Sayın Babacan’ın itiraf ettiği önce hukuk lazım, demokrasi lazım cümlesini biz hayata geçireceğiz. Hukuk yoksa memlekette ne yatırım, ne eğitim, ne büyüme, re bölüşüm olur, ne de refah artar. 2007 yılında Türkiye’ye giren doğrudan yabancı yatırım tutarı 20 milyar dolardı. 2008’de 17 milyar dolara indi, 2009’dan itibaren de 7 milyar dolar seviyesinde seyretti. Geçen yıl 5.5 milyar dolardı, 4 milyar doları gayrimenkul. Konjoktür de değişti, dünyada para yok, gelmiyor. Biz de iyi değiliz, gelmesi için de bir neden yok. Türk işadamları ‘hangi ülkede yatırım yapabiliriz'i soruyor artık. Hukuk güvenliği yok Türkiye’de” dedi.
'7 Haziran’dan sonra makro ekonomik istikrar mikro reformların önüne geçti' Selin Sayek Böke 7 Haziran sonrası Türkiye’de daha da derinleşen bir makro ekonomik istikrar politika çerçevesi ihtiyacının ortaya çıktığını, istikrarsızlığı, koalisyon kurmamayı önceleyen iktidar yapısının ortaya çıkardığını söyledi. Hükümetin 2008’den beri hiçbir şey yapmadığını. 7 Haziran’dan sonra Türkiye’de uzlaşıyı, ortak aklı, milletin istediğini gerçekleştirmemeyi tercih eden siyasi yapının döviz kurunda oynamaya yol açtığını savunan Böke, ”13 Ağustos’a kadar masanın etrafından otururken TL pozitif ayrışmıştı diğer yükselen piyasalardan. 13 Ağustos’tan sonra müthiş negatif ayrışma var. Gönül ister ki mikro reformları konuşalım. İş gücü piyasası, rekabetin yeniden tanımlanması, Merkez Türkiye Porjesi... Ama 7 Haziran’dan sonra geldiğimiz noktada Türkiye’de makro ekonomik politika çerçevesinin de yeniden doğru yazılması gerekiyor. Merkez Bankası’nın bağımsızlığı, düzenleyici denetleyici kurumların özerkliği, mali disiplinin kendi başına amaç değil araç olduğunu hatırlayan bir yaklaşıma ihtiyacımız var. İkitidarımızın ilk 1 yılında makro ekonomik çerçeveyi yerleştirdikten hemen sonra o altyapı ağını kuran, Ar-Ge yatırımları ile lojistiği bir araya getiren bir projeye ihtiyaç var dedik ve Merkez Türkiye Projesi’ni söyledik” dedi.
Türkiye’nin reform iradesi gösterecek ve bunun için cesurca sorunları tespit edecek bir iktidara ihtiyacı olduğunu dile getiren Böke, “OVP’yi makyajlamak cesur bir yönetimin olmadığının göstergesi. Onun için yeni bir iktidar ile CHP’nin cesareti ve reform iradesi olan bir yapıda faizler ve döviz zaten otomatik olarak rahatlayacaktır” dedi.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.