Altın dünyanın bir çok ülkesinde klasik yatırım araçlarının başında geliyor. Piyasalardaki dalgalanmalar ve ekonomilerdeki belirsizlikler güvenli liman arayan yatırımcıları altına yönlendiriyor. Ancak altında bu yıl yaşanan hızlı düşüş, bu güven duygusunun puslanmasına sebep oldu. Altının fiyatı bin 180 dolara kadar düşerken fiyatın nereye kadar inebileceği ciddi bir belirsizlik olarak yatırımcıların karşısında duruyor. Yatırım uzmanları fiyatın bin dolara hatta daha da altına inebileceğini iddia ediyor ama altın şirketlerinin faaliyetlerini inceleyen uzmanlar bambaşka bir tablo ortaya koyuyor. Altın fiyatı düştükçe şirketler zarar etmeye başladı ve bu durum üretimin kısılmasıyla sonuçlanabilir.
Küresel altın piyasası, yükselen sermaye giderlerinin yarattığı serbest nakit akışı sıkıntısı nedeniyle önümüzdeki dönemde meydana gelebilecek bir dizi değişikliğin işaretlerini vermeye başladı. Hızla yükselen maliyetler nedeniyle yoksun kaldıkları serbest nakit akışını sağlamak isteyen altın üreticisi şirketler, üretimlerini arttıracak arama faaliyetlerine yatırım yapmak yerine daha önce açıkladıkları sermaye projelerini küçültme veya iptal etme ve var olan yataklarda yüksek verimli üretime yönelme yolunu seçiyor.
Uzmanlara göre kaliteli damarları zaten tüketilmiş olan altın yataklarını daha da yoksullaştıracak olan bu kısa vadeli yaklaşım hiç sürdürülebilir değil. Son 10 yılda altın fiyatlarının yükselmesine karşın ortalama 2 bin 600 ton ya da 80 milyon ons seviyesinde sabit kalan altın üretimi, yeni madenlerle yatırım yapılmadığı taktirde önümüzdeki yıllarda çarpıcı bir şekilde düşecek.
Arzda meydana gelecek gerileme, altın fiyatları önümüzdeki dönemde daha da yüksek seviyelere itebilir. Şirketler ve üretim açısından durum buyken başta Goldman Sachs olmak üzere yatırım bankalarının altın fiyatı öngörülerini, ABD’de yükselen faiz oranlarını dikkate alarak düşürmesi ne anlama geliyor?
Altın şirketleri konusunda dünyanın önde gelen uzmanlarından biri olan İsviçreli ünlü fon danışmanı Joachim Berlenbach, Goldman Sachs’ın ve diğer bankaların raporunun tek taraflı olduğunu belirtiyor ve altın piyasasının geleceğinin yalnızca ABD faiz oranlarına bakılarak anlaşılamayacağını savunuyor. Berlenbach’a göre bir ons altın üretmenin toplam maliyeti, 2016 itibarıyla 2 bin 120 dolara yükselecek. Toplam maliyet, bir şirketin serbest nakit akışını belirleyen maliyetlerin bütününü içeriyor: Nakit maliyeti, büyüme sermayesi giderleri, arama ve finans maliyetleri ve genel yönetim giderlerinin bir bölümü.
Berlenbach’a göre sektörü belirleyen 13 en büyük şirket için son iki-üç yılda yüzde 15-17 arasında artan toplam maliyetler halen ons başına bin 600 dolar seviyesinde duruyor. Şirketler ons başına bin 600 dolarlık bir altın fiyatı seviyesinde tek kuruşluk bir serbest nakit akışı dahi üretemiyor. Yılda sadece yüzde 10’luk bir maliyet enflasyonu hesaba katıldığında bile üretimin sürdürülebilmesi için ons başına 2000 doların üzerinde bir altın fiyatına ihtiyaç duyulacak. Bunun yaratabileceği bir başka sonuç olarak önümüzdeki aylarda çeşitli şirket devirlerine de tanık olabiliriz.
“Kritik olan ve hem piyasanın hem de yatırımcıların yeterince göz önüne almadığı nokta, doğal kaynaklar sektörünün diğer sektörlerden farklı olduğu” diyor Berlenbach ve devam ediyor: “Altın üreticileri yeni bir madeni üretimi arttırmak için değil, devam ettirmek için açar. Yeni madenler ise ne yazık ki daha düşük verimli olacak çünkü yüksek verimli olanlar çoktan tüketildi.”
Yeni rezervlerde kalite seviyesinin çarpıcı bir şekilde düşük olması şirketlerin Kuzey Amerika’daki Carlin Trend veya Güney Afrika’daki Witwatersrand Havzası gibi var olan maden sahalarının dışında daha büyük madenler açmaları gerektiği anlamına geliyor. Altın üreticisi şirketler Endonezya, batı Afrika, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Kolombiya ya da Guyana gibi ülkelere gitmek zorunda kalıyor. Yeni madenler ise daha fazla sermaye harcaması gerektiriyor. Diğer sanayi dallarının tersine madencilikte yeni üretime yönelik sermaye harcamaları hissedarın değerini arttırmayı değil şirketin değerini sürdürmeyi amaçlıyor.
Altın üreticisi şirketlerin maliyet düşürme çabaları, daha önce planlanmış bazı sermaye projelerinin küçültülmesi ya da iptaliyle sonuçlanabilir. Verimlilik (tenör) seviyesinin düşmesi altın sektöründe en önemli maliyet arttırıcı etken. Berlenbach, 1950-1960’larda ton başına yedi-sekiz gram altın elde edilirken bu rakamın bugün ton başına bir grama kadar düştüğüne dikkat çekiyor. Bunda kuşkusuz daha düşük verimli de olsa üretim yapılabilmesini sağlayan teknolojilerin de etkisi var.
Berlenbach Afrika’ya yaptığı son gezilerde madencilik sektörüne egemen olan üç eğilim saptamış. Bunlardan biri Gana, Burkina Faso ve Güney Afrika’da maliyet düşürme operasyonlarının başlamış olması. “Şirketler maliyetlerini düşürmek için arama maliyetlerine tek bir dolar bile yatırmıyor” diyor ünlü danışman. İkinci eğilim Burkina Faso’da açıklanmış projelerin ölçeklerinin küçültülüyor olması. Bu, üretimde önümüzdeki birkaç yıl boyunca meydana gelecek bir gerilemeyi ifade ediyor.
Berlenbach’ın Afrika’da tespit ettiği üçüncü eğilim yeni kuşak CEO’ların görevi devralıyor olması. Dört- beş yıl görevde kalacakları şirketlerden ceplerini doldurarak ayrılmak isteyen bu yöneticilerin söz konusu hedeflerine ulaşabilmeleri için yatırımcılara iyi getiriler sağlamaları gerekiyor. Bu ise üretimi arttırmak üzere arama yatırımlarına yönelmek yerine maliyet kısıcı önlemlere başvuracakları ve yüksek verimli üretimi tercih edecekleri anlamına geliyor.
ÜRETİM DÜŞÜYOR, MALİYET ARTIYOR Dünya altın üretimi 2012’de 2 bin 700 ton olarak gerçekleşti. Bu 2011’deki üretimin ve 2001’deki 2 bin 600 tonluk üretim miktarının hafifçe üzerine çıkan bir rakam. Söz konusu artış yine de küresel çapta altın madenlerinin üretim maliyetinde yaşanan önemli değişimleri gizliyor.
2001’de 2 bin 600 tonluk toplam üretime karşılık 271 dolar olan altının onsu, sadece yüzde 3,8’lik üretim artışına rağmen yüzde 615’lik artışla geçen yılki bin 669 dolarlık fiyata ulaştı. Dünyanın en önemli sekiz altın üreticisi ülkesinde (Çin, Avustralya, ABD, Rusya, Güney Afrika, Peru, Kanada ve Endonezya) üretim rakamları gerilemeye devam ediyor. Bugün dünya altın üretiminin yüzde 59’unu karşılayan bu ülkeler için aynı oran 1970’te yüzde 92’ydi.
1969-1970’te bin ton altın üreten Güney Afrika’nın üretiminde yaşanan sert düşüş ve ABD, Avustralya, Kanada, Peru ve Endonezya gibi önemli üreticilerde görülen durgunluk/gerileme üretim maliyetlerinin yapısında radikal değişimlere yol açtı. Dünya altın üretimine giderek hakim olan parçalanma trendi, altın madenlerinin esnekliğinde de düşük altın fiyatlarının eşlik ettiği bir gerilemeye neden oluyor. Bir başka deyişle altın fiyatlarındaki düşüş devam ettiği taktirde daha az karlı madenler kapanacak.
Dünya altın üretiminde 2008-2012 arasında yaşanan artış (2 bin 260 tondan 2 bin 700 tona), yüksek talep ve üretim maliyetlerinde 2008 krizine bağlı olarak meydana gelen geçici gerilemeden kaynaklanıyordu. Halen tersine bir durumla karşı karşıyayız; altının ons fiyatı düşük, üretim maliyetleri ise artmış durumda.
Bu trendler devam ettiği taktirde düşük altın fiyatlarına ve üretim maliyetlerine bağlı maden kapatmalar 2013’te dünya üretiminde bir gerilemeye neden olabilir.(Forbes / Tanju Günseren)
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.