Notus Portföy Genel Müdürü Murat Sağman, “Borsalarda 7 yıllık bir döngü var. 1980’de petrol krizi ile borsalar savruluyor. 1987 Ekim ayında Dow Jones tarihinin en büyük düşüşlerinden biri yaşanıyor. 1994’te Meksika krizi ile borsalar dip yapıyor. Teknoloji balonu 2001’de Nasdaq’ı çökertti. 2008’de mortgage balonu patladı. Önümüz 2015. Bir 7 sene daha geçti. Üstelik daha 2008’i atlatamadık. 2015 kolay değil, zor hatta kritik bir yıl olabilir” dedi. Sağman bu nedenle Türkiye’nin yeni hikayeler çıkarması gerektiğinin de altını çizerek “Reform süreci ve en önemlisi büyüme hikayesinin olması çok önemli. Tabii yeni hikayelerin yaratılması içinde enfl asyonun düşmesi hiç olmadığı kadar önemli” diye konuştu.
Dünya'dan Ece Ceyhun'un haberine göre, dolar sadece Türkiye’de değil dünyada değer kazanıyor. ABD’de aylardır faiz artırımı konuşuluyor. Artık zamanda iyice yaklaştı. Gelecek sene Fed faiz artırımına başlayacak. Bol dolar döneminin sonu güçlü dolar döneminin başındayız yorumları yapılıyor ama ‘güçlü dolar’ Fed’i bile korkutuyor gibi duruyor. Ekim sonunda artık Fed’in musluğu kapatarak, aralık ortasında faiz artırım süreci ile ilgili takvimle ilgili daha net mesajlar ortaya çıkartması bekleniyor. Piyasalar Fed ile yatıp ECB ile kalkarken yine herkes için ana gündem maddesi ‘Ne olacak bu doların hali?’ oluyor. Murat Sağman ile hem piyasaları konuştuk hem de iyice yaklaşan 2015’i.
Murat Sağman, Fed’in faiz artırım sürecinde küresel piyasalar için iki risk olduğunu belirterek şöyle konuşuyor: “Biri faizlerin erken artırılması örneğin ilk çeyreğe alınması. İkincisi de faiz artırımında adımların daha büyük olması. Bu iki riskin hele de aynı anda gerçekleşmesi piyasaların tüm dengesini bozar. Fed faizi için piyasa beklentileri artık 2015 sonu için yüzde 1’de ve 2016 sonunda da yüzde 2-2.5 arasına yoğunlaşmış durumda. Bu çok yüksek bir faiz değil. Zaten Taylor modeli ekonominin büyümesi, enfl asyon ve makro değişkenlere göre ne faiz olması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu da faizin yüzde 2-2.5 arasında olmasını gerektiğine işaret ediyor.”
Fed 1929’dan beri 13 defa faiz artırdı “Faiz artırımlarını önce Amerikan 10 yıllık tahvilleri fiyatlıyor. Fed’in faiz artırmasından bir yıl öncede piyasada hava güllük gülistanlık oluyor” diyen Murat Sağman, “Dow Jones’un fiyat kazanç oranı 15.5’larda. Son 10 yılın ortalaması 14’lerde. Aşırı seviyelere gelinmedi ama eski marjlar kalmadı. Son 20 yıla bakıldığında Fed 1994, 1999 ve 2004’te faiz artırım sürecine girmiş. Artırımından önceki yıl özellikle gelişmiş piyasalar için olumlu bir rüzgar esmiş ama artırımdan sonraki aylarda borsalarda bir düşüş yaşanmış. Aslında 1929’dan beri 13 faiz artırımı olmuş ve ortalama 7 ay önce bunu 10 yıllık tahviller fiyatlamış. Ekim ayındayız ve baktığımız zaman fiyatlama daha tam anlamıyla başlamadı. Fiyatlamadan gelen sinyaller ise nisandan önce faiz artırımının başlamasının beklenmediğini gösteriyor” ifadelerini kullandı.
ECB’nin genişlemesi adrese teslim Amerika’daki faizin şu andaki makro hedefl ere göre yüzde 2-2.5 seviyesinde olması gerektiğini belirten Sağman, şöyle devam etti: “Faiz artırımı fiyatlanmaya başladı. Gelişmiş ülkelerde çok fazla hasar yok ama gelişmekte olan ülkelerde volatilite görmeye başladık. Bunlardan biri de Türkiye. Öte yandan Avrupa’da parasal genişleme olacak. Bu parasal genişleme Amerika’daki faiz artırımını çok kompanse etmeyecek. Zaten etseydi şu anda piyasalar güllük gülistanlık olurdu. Bunun sebebi de şu: Avrupa’daki parasal genişleme adrese teslim. Tamamen KOBİ’ye yönelik. Türkiye bundan ancak dolaylı yoldan ihracat ve ticaret kanalından yararlanabilecek. Dolayısıyla Avrupa ekonomisinin toparlanması Türkiye açısından kritik olacak.”
Türkiye hikayesinde son kale bütçe açığı Yaşanan son volatiliteden en çok etkilenen ülkelerden birinin de Türkiye olduğuna işaret eden Sağman, “Türkiye’de enfl asyon yüksek. Cari açık var. Büyüme beklenenden düşük. Burada kalan son kalede bütçe. Bütçe açığında Türkiye rakiplerinden çok daha iyi bir yerde. Türkiye’nin dış borç istatistiklerine baktığında 1 yıl içinde 160 milyar dolar borç çevrilmesi gerekiyor. 50 milyar dolar cari açık var. Paranın bol olduğu dönemlerde sorun yoktu ama paranın kısılacağı dönemde risklerde artarsa sorun yaşayabiliriz. Bizim bu dönemde ev ödevlerimizi çok iyi yapmamız gerekiyor. Yurtdışından gelecek bir dalgadan en çok etkilenen ülkelerden biri biz olacağız. Doların yükselmesi özellikle özel sektöre negatif yansıması olacak. Şunu unutmamak lazım dolar her 10 kuruş arttığında bunun özel sektöre maliyeti 15 milyar doları buluyor. İthalatın yüzde 64’ü dolar, yüzde 30’u euro cinsinden yapılıyor. Borçlanmanın da yüzde 55’i dolar, yüzde 34’ü euro” diye konuştu.
Fed’in faiz artırım sürecinde ise Türkiye ekonomisi açısından en önemli göstergenin enfl asyon olacağını düşünen Sağman, “Türkiye için ABD’deki faiz artışını kompanse edebilecek en önemli veri enflasyon olacak. Fed faiz artırırken eğer Türkiye enflasyonu düşürme başarısı gösterebilirse faiz artırmak zorunda kalmayabilir. Ama enfl asyon düşmezse bizde gelecek sene faiz artırmak zorunda kalacağız. Seçim öncesi faizleri, konjonktür zorlasa da, artırmak çok da kolay olmayacaktır. Ama sermaye akımları açısından dışa bağımlılık enfl asyonun düşmediği bir ortamda faizi yukarı çeker. Böyle bir dönemde enfl asyon düşmezse çift hane faizde kalırız” yorumunu yaptı.
Sepette 2.75, dolarda 2.35 MB’ye adım attırır Reel efektif kur endeksi 110 civarında. Endeks baz alındığında dolar/ TL’nin, biraz daha yükselebileceği bir pay olduğuna işaret eden Sağman, “2.70-75’in üzerinde bir sepet 2.30-2.35 arasında dolar/ TL Merkez Bankası’na adım attırır” dedi. Döviz sepetinin 2.60 TL düzeyinde bulunduğunu ve dolar/ TL 2.40’a yükseldiğinde 2.80’lere ulaştığına değinen Sağman, “Şu anda en büyük birinci risk Fed ise ikinci risk jeopolitik gelişmeler. 1990’dan beri 10 yıllık dolar faizi ile 10 yıllık euro faizi arasındaki fark 1.5 puana geldi. Dolardaki yükseliş devam edecek. Bugüne kadar hep dolar ile euro arasındaki faiz farkı dolar lehine açıldığında bu hareketin devam ettiğini gördük” değerlendirmesini yaptı.
“Bu kadar volatiliteye rağmen dünyada hala bol para var” diyen Sağman, şöyle devam etti: “Apple’ın bilançosuna baktığında 160 milyar dolar, Microsoft’ta 90 milyar dolar cash para var. Türkiye’de fonlardan da çok büyük bir çıkış yok. Hatta gelişmekte olan ülkelere eylülde 18 milyar dolar net giriş var. Dünyada bizim kadar faiz veren faiz veren bir Hindistan var, bir de Türkiye’den fazla faiz veren Brezilya var. Yüksek faizi gören fon, geçmişte de olduğu gibi, mutlaka faydalanmak isteyecektir.”
Böyle bir likidite çekilişini de hiç yaşamadık Murat Sağman, esprili bir dille, 2008’de başlayan krizin dünya finans piyasalarına hep ilkleri yaşattığını da söyledi. Sağman, “1929’da büyük buhran olduğunda borsalar, 1932’ye kadar yüzde 90 değer kaybediyor. Kriz öncesi seviyelerine ulaşması ise 25 yılı, 1954’ü buluyor. 2008 krizinden sonra borsaların eski gücünü toparlaması sadece 5 yılı buldu. Bu kadar hızlı toparlanmanın sebebi likiditeydi. Amacı reel ekonomiyi güçlendirmekti ama finans piyasaları faydalandı. Fed 1913’te kuruluyor, 2008’e kadar bilançosu 700 milyar dolara kadar büyütülüyor. 2008’de neredeyse 100 yılda yaptığını 5 yılda 5 katına kadar getiriyor. Fed bilançosu 4.2 trilyon dolara kadar çıktı. 1929 gibi bir kriz yaşadık ama bu dönemdeki kadar hiç para olmadı. Ve böyle bir likidite çekilmesini de hiç yaşamadık. Onun için devamlı piyasalar oynak. Bir kötüyüz, bir bakıyoruz toparlanıyoruz. Kimse bu likidite bağımlılığını bırakmak istemiyor” diye konuştu.
Portföyde ağırlık TL’de olmalı Altının arkasında bir devlet yok, her güvensizlik rotayı ona çevirir Foto: Mehmet BARS Piyasaların dalgalı olduğu aynı anda pek çok sinyalin geldiği ortamlarda parayı doğru adrese kanalize etmek önemli. Murat Sağman, doların yükseldiği faiz artırım süreçlerinin yaşandığı dönemlerde bile borsada her zaman hikayesi güçlü olan şirketin kazandırdığını söylerken önümüzdeki süreçte iyi seçilmiş, değişken faizli özel sektör tahvillerinin yatırımcının getiri sağlaması açısından önemli bir adres olabileceğini düşünüyor. Murat Sağman’a bu dönemde yapılabilecek en ideal portföy dağılımını sorduğumuzda “Yüzde 80’i TL cinsi varlıklardan oluşur” dedi. Bu yüzde 80’lik TL varlıkları da kendi arasında bölen Sağman, “Portföyde yüzde 15’lik bir kısmı hikayesi olan şirketlerin hisselerine ayırmak lazım. Yüzde 40 değişken faizli özel sektör tahvili, yüzde 25 ise mevduat olabilir. Portföyde TL dışında kalan yüzde 20’lik kısmı ise yüzde 10’u dolar yüzde 10’u altın olarak paylaştırılabilir” dedi.
Altının arkasında bir devlet yok, her güvensizlik rotayı ona çevirir Altının kısa vadede 1.300 doları aşağı yönlü kırdıktan sonra 1.180- 1.200 dolara kadar düşerek dip yapabileceğini ama orta ve uzun vadede potansiyeli olduğuna inanan Murat Sağman, “Dünyada kamu borçları hala çok yüksek ve artıyor da. Bugün Avrupa’da kamu borçları ortalamada yüzde 85’e geldi. Zaten yüzde 90 tehlike demek. İleride para birimlerine olan herhangi bir güvensizlik yeniden yatırımcıları altına yönlendirecektir. Jeopolitik risklerin artması da altına yönlendirebilir. Çin ve Hindistan merkez bankalarının hamleleri sürebilir. En önemlisi altının arkasında hiçbir devlet yok. Altın tutmanın maliyeti de yok. Gelişmiş ülkelerde zaten faiz sıfır. Portföylerde bir miktar bulunabilir” yorumunu yaptı.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.