Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ankara Cumhuriyet Savcılığı'nın Kozmik Oda soruşturmasında takipsizlik kararı vermesinden sonra sessizliğini bozdu. Deniz Zeyrek'in Hürriyet'te yer alan haberinde Başbuğ, dönemle ilgili önemli açıklamalarda bulundu. İşte o haber:
Kozmik Oda ve Arınç’a suikast olarak bilinen soruşturmanın takipsizlik kararıyla kapatılması, o günlerde yaşananları gün yüzüne çıkardı. Konuşmak için soruşturmanın tamamlanmasını bekleyen dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’a “Soruşturmacıların niyeti kötü” dediğini anlattı. Kendilerinin bunu kanıtlayan verileri siyasetçilerle paylaştığını anımsatan Başbuğ, niyetin TSK’yı faili meçhul cinayetlerle ilişkilendirecek deliller bulmak olduğunu ifade etti.
İstanbul’da görüştüğümüz Başbuğ, 61 sayfalık takipsizlik kararı ile soruşturma sürecinde aldığı notları okuyarak hazırlanmıştı. Görüşmeye basında çıkan haberlerle Kozmik Oda soruşturmasındaki kritik gelişmeler arasındaki paralelliğe dikkat çekerek başladı:
TESADÜF MÜ “20 Ocak 2010’da, yani Seferberlik Tetkik Kurulu’nda aramanın bittiği gün, Taraf Gazetesi Balyoz ile ilgili o ünlü haberini yaptı.
25 Şubat 2013 günü savcılık Seferberlik Tetkik Kurulu’nda kasaya konulan imajı istedi. Aynı gün Taraf Gazetesi 2010’da Arınç’a suikast iddiasının ardından Cumhurbaşkanlığı’nda gerçekleştirilen toplantımızı haber yaptı.
14 Eylül 2013 günü Zaman’da ‘Kozmik oda soruşturması derinleştiriliyor’ haberi çıktı, 19 Eylül 2013’te ikinci bir arama tesadüf mü?”
ÜÇ İDDİA DA BOŞ ÇIKTI Başbuğ, takipsizlik kararını inceledikten sonra haklı çıktıklarını gördüğünü belirterek şu tespitleri yaptı:
“1 - O dönem savcıya operasyonun gerekçesini sorduk. Terörle Mücadele Şubesi’nin telefonuna ABD’den gelen bir ihbar olduğunu iddia etmişlerdi. Şimdi takipsizlik kararından görüyoruz ki, HTS kayıtlarına göre TEM telefonunu o saatte arayan olmamış.
2 - İddianın önemli bir kaynağı da bir kağıt parçasıydı. Polisler ‘Yutmaya çalıştı’ dediler. Albay yutmadığını söyledi. Kriminal incelemede yazının onlara ait olmadığı anlaşıldı. İfadeleri bile alınmadan serbest bırakıldı. Takipsizlik kararından anlaşılacağı üzere akla mantığa aykırı işler.
3 - Bir erin babasıyla konuşurken ‘Belge yakıyoruz’ dediği iddia edildi. Kararda böyle bir görüşmenin de olmadığı görülüyor.”
BAŞBAKAN’A ANLATTIK 19 Aralık günü başlayan sürecin 26 Aralık’tan itibaren kendilerine yansıdığını anımsatan Başbuğ, gelişmeleri şöyle anlattı: “26 Aralık 2009 günü bize geldiler. ‘Hakim kararı lazım’ dedik. Hakim kararı aldılar. Gece hakim geldi. Genelkurmay’a davet ettim. ‘Yaptığınız yanlış, girmenize müsaade etmeyiz’ dedik. 27 Aralık’ta Başbakan’dan randevu aldık. Hakimden o görüşmenin sonucunu beklemesini istedik. Her adımı dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Işık Koşaner Paşa ile birlikte sevk ve idare ettik. Başbakan’a da birlikte gittik. Bütün verileri Başbakan’a ve yanındaki ilgili bakanlara anlattık. ‘Örtbas etmeye çalışmıyoruz, çekinmiyoruz ama yasal olarak buraya girilmesi doğru değil’ dedik. Başbakan mahkeme kararına uyulmasını istedi. Aynı gece arama başladı. Biz yine de hukuki itirazlarımızı yaptık. Hatta Adalet Bakanlığı’na başvurarak ‘Kanun yararına bozma’ istedik.
TUTARSIZLIKLARI GÖSTERDİK İstihbarat Başkanımız İsmail Hakkı Pekin, Çukurambar’da yakalanan subaylarla ilgili çok detaylı bir araştırma yaptırdı. HTS kayıtlarından, görev çizelgelerinden o gün attıkları her adımı çıkardı. Bir subayı takip ettikleri anlaşıldı. Bunların hepsini siyasilere anlattık ve suikast iddiasının tutarsızlığını gösterdik. Başbakan’a ‘Bu soruşturmayı yapanların niyeti kötü’ dedim. Bu arada izlenen subay da daha sonra çok onurlu davrandı. Bir subay gibi durdu. Haksız yere izlemeye alındığını, haksızlığa uğradığını da açıkladık. “
Belgeleri yasal zorunluluktan verdik GENELKURMAY Başkanlığı, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’a suikast iddiasıyla başlatılan soruşturmada verilen takipsizlik kararıyla açığa çıkan çarpıcı bilgilerle ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, “Genelkurmay Destek Kıtaları Grup Komutanlığı’nda muhafaza altında tutulan imajın 16 Mart 2013’te Cumhuriyet Savcısına teslim edilmesinin nedeni; mahkeme kararının yerine getirilmesinin yasal bir zorunluluk olması, TSK ve personelini zan altında bırakan soruşturmanın daha fazla sürüncemede bırakılmasının istenmemesi, maddi gerçeğin bir an önce ortaya çıkarılarak haksız yere suçlanan TSK personelinin uzun süre soruşturma tehdidi altında kalmaktan kurtarılmasının amaçlanması ve TSK aleyhine kamuoyunda oluşturulan olumsuz algının ortadan kaldırılmak istenmesidir” denildi. Bazı gazetelerde sonradan teslim edilen belgeler nedeniyle TSK personelini suçlayıcı tarzda haberler yer aldığı iddia edilen açıklamada, şu ifadeler yer aldı:
“Savcı Mustafa Bilgili’nin kozmik odalarda arama yapma talebine itiraz edilmiş, itiraz üzerine Hâkim Kadir Kayan itiraza konu bölümlerde arama yapmıştır. Arama sonunda 22 yazılı belgeye el konulmasına ve inceleme konusu harddisk imajlarının mühürlenerek savcılık emanetine konulmasına Kayan tarafından karar verilmiştir. Ancak el konulmasına karar verilen evraktan 7 adedinin ve imajların içeriğindeki bilgiler, ‘devlet sırrı’ niteliğinde olabileceğinden, bunlar teslim edilmemiş ve Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nda özel bir odada mühürlenerek muhafaza edilmesi sağlanmıştır.
İMAJDA NELER VARDI 3 yıl süreyle saklanan imajlar hâkimlik kararıyla savcılığa teslim edilmiştir. Söz konusu imaj, 16 Mart 2013’te emanete (Ankara Adalet Binasında hazırlanan yere) konulmak üzere, Cumhuriyet Savcısı’na teslim edilmiştir. Teslim işlemi öncesinde, imajın içeriğinde devletin güvenliğinin gizli kalmasını gerektirdiği, devletin savaş hazırlıklarını veya savaş etkinliğini veya askeri hareketlerini tehlikeye sokabilecek, devlet sırrı olarak nitelendirilmesi ihtimali bulunan bilgi ve belgeler bulunabileceği değerlendirildiğinden, suç olgusuna ilişkin bilgileri içerebilecek belgelerin belirlenip, ayrılması işlemleri esnasında CMK’nın 125’inci maddesinin uygulanması bakımından ilgili askeri mevzuat ve uygulamalar konusunda teknik/mesleki bilgilerine başvurulmak üzere iki askeri personelin isimleri Cumhuriyet Savcılığı’na verilmiş ve incelemenin bu personelin huzurunda yapılması gerektiği bildirilmiştir. Diğer nüsha imaj ile harddisk ise Ankara Seferberlik Bölge Başkanlığı’nın lağvedilmesi nedeniyle halen Savcılık mührüyle mühürlenmiş olarak Genelkurmay Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda muhafaza edilmeye devam edilmektedir. Teslim işlemi sonrasında Cumhuriyet Savcılığı’ndan herhangi bir talep gelmemesi üzerine imajın akıbeti hakkında savcılığa yazı yazılmış, Savcılık tarafından ‘imajların adli emanete alındığı, incelenmesine başlanılmadığı ve soruşturmanın devam ettiği bilgisini’ verilmiştir. Savcılığın verdiği takipsizlik kararının tarafımıza ulaşmasından sonra gerekli inceleme ve değerlendirmeler yapılacak, Mahkeme kararı gereği Cumhuriyet Savcılığına teslim edilmiş imaj içeriğindeki TSK’ya ait bilgi ve belgelerin mevzuata aykırı şekilde yetkisiz kişilerin eline geçmesine sebebiyet verenler hakkında adli yollara başvurulacaktır.”
İkinci liste amaçlarını ortaya koydu “Arama sırasında kozmik odalardan tek bir belgenin alınamayacağını, orada elle not alınmasını istedik. TÜBİTAK’tan ve Genelkurmay’dan bilirkişiler hakime eşlik etti. Sözcük ile tarama yaptılar. İlk listede ‘Arınç’, ‘Çukurambar’, ‘Ali Şahin’, ‘Sadullah Ergin’ ve ‘Toyota’ gibi, iddiayla ilgili 37 kelime aradılar. Ancak ikinci bir liste vardı ve listede ‘Ankara’da işlenen cinayetler’, ‘Hablemitoğlu’, ‘Ahmet Taner Kışlalı’, ‘Uğur Mumcu’, ‘Danıştay’, ‘Maske Mazereti’ ve ‘Maskeli Görev’, ‘Cami çalışmaları’, ‘Kilise’, ‘Zararlı şahıslar’ gibi ifadeler yer alıyordu. Dijital belgelerde onları da aradılar. Bu liste asıl niyeti ortaya çıkardı. Planlanmış, bir kumpas diyelim, harekat olduğunu gösteriyor. Faili meçhulleri TSK’ya fatura etmek istiyorlardı ve bunun için delil arıyorlardı. Aramaya izin verdik, çünkü suikast iddiası çok çirkindi ve TSK’ya yüklenmeye çalışılan şaibeyi, töhmeti engelledik. Üstelik bizim zamanımızda Kozmik odadan hiçbir şey çıkmadı. Yani karşı taraftan bize yöneltilen ‘Kozmik oda talan edildi, izlediler’ iddiasının doğru olmadığı da bu kararla ortaya çıktı.”
SAVCIYI TEBRİK ETTİ Başbuğ, olay sırasında Seferberlik Tetkik Kurulu’nda Tümgeneral rütbesinde olan Selahattin Kısacık, dönemin Genelkurmay Adli Müşaviri Hıfzı Çubuklu ve İstihbarat Başkanı emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin’in çok iyi çalıştığını anlattı. Takipsizlik kararını veren savcının da son derece titiz çalışmasıyla gerçekleri ortaya çıkardığını belirten Başbuğ, “Gerçekler er ya da geç ortaya çıkıyor” dedi.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.