Başbakan Tayyip Erdoğan 'ın, Habertürk gazetesinin 24 Eylül 2013 tarihli sayısında, 24. sayfada yer alan "Bu mu sağlıkta çağ atladığı iddiasında olan Türkiye " başlıklı sağlık haberinin ardından rahatsızlığını Ciner Medya Grubu Yöneticisi Mehmet Fatih Saraç'a ilettiği konuşmalar gündeme bomba gibi düştü. Dün gece internete düşen konuşmalarda Erdoğan'ın şikayetinin ardından Saraç, Habertürk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı'yı arayarak gereğinin yapılmasını istiyor. Konuşmaların sonunda Saraç, Başbakan'ın Başdanışmanı Yalçın Akdoğan'ı arayarak üç gazetecinin işten çıkarıldığı bilgisini veriyor.
İşte Fatih Altaylı'nın açıklamalarının satırbaşları...
“Garibime giden şu oldu. Sadece bizle ilgili olan kayıtların servis edilmesi. Herkes biliyor, medyada çalışan herkesin böyle durumlarla karşılaştığı bilinen bir gerçek. Yıllardır herkes medyaya baskıdan bahsediyor. Peki medyaya baskı neydi? Nasıl yapılıyordu? İlk defa medyaya baskının etiyle kemiğiyle ortaya çıkmasıdır bu. Benim çalıştığım gazeteye el konuldu. Bundan daha büyük bir medyaya baskı olabilir miydi. Ben o günlerde bana baskı yapıldı, bir danışman tarafından dedim. Kimse yazmadı Yeni Harman dergisi hariç. Kimsenin durumundan benimkinden farklı olmadığı ortaya çıkacaktır. Bir baskı var ama önemli olan şu, ben bu baskıyı gazeteme ne kadar yansıttım.”
"MÜDAHALE İKTİDARIN GÜCÜYLE DOĞRU ORANTILIDIR" “Habertürk’ün sahibi Ciner Grubu. Mehmet Fatih Saraç, Habertürk grubunda herhalde iki seneye yakın bir zamandır yönetim kurulu üyesi ve patron vekili olarak görev yapıyor. Hükümet tarafından etki alışılan bir medya grubu olduğu izlenimi edinmen normal. Türkiye’deki bütün medya kuruluşlarına bazen bu kadar açık bazen daha az açık… Ben bu mesleği 32 senedir yapıyorum. Medyaya müdahale her zaman gerçekleşmiştir. Bu iktidarların gücüyle doğru orantılıdır. Koalisyonlar zamanında farklı olur. İktidarların gücü arttıkça bu baskı artar. Bu bütün dünyada var. Benim tek derdim şu. Ben bunu bu gazeteye ne kadar yansıttım. Bu gazete bugün bu kadar çok fırça yiyorsa iktidardan bu şundan bu gazete çünkü yaramazlık yamıyor. İstediklerini yapmamış ki telefonlar geliyor. Rıza Zarraf’ı kimse tanımazken bir şoförünü manşet yapıyorsak… Uçtu uçtu altın uçtu manşetimiz. 17 Aralık’tan önce bunlar. Hemen hemen 4 ay önce yazmışız.”
BANT KONUŞMASI USTALIKLA MONTAJLANMIŞ “O anketle ilgili bant konuşması benim Fatih Saraç’la o gün yapmış olduğumuz 3 ayrı konuşmanın ustalıkla montajlanması. Türkçe’nin akışına uygun mu manipülasyon yapayım sözü? Değiştireyim derim. Şurası doğru. Kararsızların dağıtımıyla ilgili konuşurum diyorum. Tuhaf olmaz olur mu aşırı tuhaf ama bu benden kaynaklanmıyor. Sen de gazetecisin yaşıyorsundur. Telefonda hı hı der geçersin. Direndim işte, değiştirmedim ki aynen koydum anketi. Hadi ben yalan söylüyorum. Diğer anketlerle karşılaştırsınlar. Ben eğer o ankette değişiklik yapsaydım bırakırdım bu işi. Herkes biliyor kimin neye ne kadar direndiğini. Bugün medyadaki herkesin konuşmaları ortaya dökülse ben bir yandan çok üzüleceğim bir yandan da sevineceğim çünkü herkesin bunları yaşadığı görülecek.”
BAŞBAKANLA HAYATIMDA BİR KERE KONUŞTUM “Ben hayatta başbakanla bir kere konuştum kayınpederim öldüğünde. Kimin kimi arayacağına ben mi karar vereyim? Bu olay aynen böyle yaşanmış bir olaydır. Bu haber çıktı gazetede. Her başlığı görmem mümkün değil. Bir çocuğu hastane hastane dolaştırmışlar. İsyan eden bir babanın lafı başlığa çıkarılmış. Bu haber olunca Fatih Saraç’ın sözü üzerine bizde kötü niyet olmaz, arkadaşlar haberi okutmak için böyle bir başlık atmışlar dedim. Kayıtların tamamı yayınlansa benim ne dediğim anlaşılacak. Bu çocukları ben tanıyorum, gazetecilik heyecanıyla yapmışlar diyorum. Sağlık Bakanı’nı ararım diyorum. Nitekim aradım. Bunu bir komplo olarak algılamayın diyorum. Türkiye’deki bütün genel yayın yönetmenleri, Ertuğrul Özkök’e de sorun Enis Berberoğlu’na da sorun, böyle bir şey çıktığı zaman konuşursunuz kardeşim. Yıllardan beri yayın yönetmenleri bunun bir komplo olmadığını, dürüst gazetecilik yaptığını anlatır. Ben işten atmadım ama daha sonra bu arkadaşlar daha üst otoriteler tarafından işten atılmış. İsyan etmekten başka ne yapabilirsin. Çok mutlu olacaklarsa istifa edeyim. Ne için yerimde duruyorum. Gazetecilik için. Her şeye rağmen bir nebze habercilik yapmak için. Her dediklerini yapsak niçin fırça yiyelim? Bizim ne pahasına ne haberler yaptığımızı bilmediğimiz için bizi şerefsiz ve haysiyetsiz sanıyorlar. Ben her şeye rağmen o haberleri yapabilmek için buradayım. Birileri birilerine tecavüz ediyor. Tecavüze uğrayanı suçlu göstermekten amaç nedir? Anladığım kadarıyla beni konuşmayı seviyorlar. Benim başıma gelenden şikayetçi olmamamın sebebi o, Türkiye’deki medyaya baskı ortaya çıktı. Mirgün Cabas gibi yalan mı söyleyeyim? Mirgün’ün ayrılma sebebini sen de biliyorsun ben de biliyorum. Mirgün, Ruşen NTV’de program yapıyordu. Bir gecede görevden alındılar. İstifa mı ettiler? Motosiklet üstünde Türkiye turu yaptı. GQ Dergisi’nin başına getirildi. Sonra ayrıldı. Ben şimdi desem ki ben artık Habertürk’te yeme içme mevzusu yazacağım desem bu istifa mı olur? Tapeler yayınlanmadıkça yaşananları kimse bilemez. Hangi gazeteci abi şahane gazetecilik yapıyorum, istediğimi de yazıyorum diyebilir. Ben hiç mutluyum dedim mi? İstifa et istifa et. Ne olsun, medyanın başında sadece havuzcular mı olsun? Ben ne cemaatçiyim ne hükümetçiyim. Ne yaşam tarzımın bunlarla alakası var. O yüzden muhalefet partileri niye var. Nasıl olsa iktidar olamıyorlar. Kılıçdaroğlu da bıraksın gitsin. Ben zorluklara rağmen bu gazeteyi yapmaya çalışıyorum. Gidelim yerleşelim bir balıkçı köyüne. Hayatımda benle muhatap olmasını istemediğim insanlarla da muhattap olmam. Sen mutlu musun Cüneyt? Türkiye’de mutluyum diyen gazeteci var mı? Enis Berberoğlu mutlu mudur? Geçen Ertuğrul Özkök yazdı, telefon çok tehlikelidir diye. Ortada başka bir hedef var. Ben de arada meze olarak kullanılıyorum. Tüm arkadaşlarım bilirler ben bu baskılara karşı direniyorum. Beni bu gazeteden ötürü yargılasınlar. Adam kovmuşum? Ben kimseyi kovmadım. O arkadaşları sonuna kadar savundum.”
SEN HİÇ AYDIN DOĞAN'A BIRAKAYIM DEDİN Mİ? “Ben bir şef editör olarak kimsenin fikri hakkına müdahale etmedim. Patronaj kararıdır bazı yazarlarla yolları ayırabilir. Ama kimsenin yazısı kesmedim. Sen hiç Aydın Doğan’a gidip isterseniz bırakayım dedin mi?”
Cüneyt Özdemir: “Dedim. CNNTurk genel müdürüne ve Radikal yayın yönetmenine de dedim.”
BEN GİDERSEM GAZETE KALIR MI EMİN DEĞİLİM! Fatih Altaylı: “Ben bırakırsam ne olur? Ben bu çocukların ev taksitlerini biliyorum, masraflarını biliyorum. Benle kader birliği yapmış 400 tane arkadaşımın sıkıntılarını nasıl karşılayacağım? Benim yerime Mehmet geldi. Ben bu arkadaşla çalışmam dedi. 400 tane onurlu, şerefli, düzgün gazeteci işsiz kalmayacak mı? Yoksa elbette bırakmak kolay. Ayrıca bırakmak istemediğimi nereden biliyorlar? Onun da mı kaydı var”
“Madem ben bu kadar uslu çocuğum neden başbakanın uçağında yokum. Bunu soruyorlar mı? Başbakan’ın katıldığı program için teklif benden gelmedi. Onlardan geldi. Orada istifa edebilirdim. Belki de etmeliydim. ‘Herkese alkolik diyemezsiniz dedim.’ Size oy veriyorlar bazıları dedim. ’Bana oy veriyorlarsa alkolik değiller’ dedi. ‘İki ayyaş’ derken Atatürk ve İnönü’yü mü kastediyorsunuz dedim. ‘Hayır’ dedi. Hiçbirimizin birbirimizden farkı yok. Hepimize baskı var. Özel sohbetlerimizde bunları birbirimize ifade etmiyor muyuz. Medyaya baskı nedir başka türlü? Rica ederiz bunları kullanmaz mısınız mı diyorlar sanıyorlardı. Ben kürsüden fırça yerken neden kimse arayıp sormuyordu? Ben kürsüden fırça yiyorum suçlu oluyorum. Telefon dinlemelerinde baskı yapıldığında yine suçlu oluyorum. Bir karar versinler. Biz Türkiye’de inim inim inleyen bir grubuz. Türkiye’nin bugün içinde bulunduğu total rezaletin sorumlusu ben miyim? Ben olabildiğince onurlu bir şekilde bu gazeteyi çıkarmaya çalışıyorum. Bugün gazetecilik onuru ayaklar altındadır, her gün bir yerlerden talimatlar yağıyor. Sen her istediğini yazabiliyor musun? Herkesin içerisinde bir korku var. Var olduğu söylenen bir şeyin somut kanıtıdır. Bu olay zaten bilinen medyaya baskının ortaya çıkmasıdır. Neil Amstrong’un aya ayak basması gibidir. Ben yıllarca Türk basınındaki en deli adam olarak bilindim. Az da olsa herkes gazetecilik yapmaya çalışıyor dedim. Ben gidersem gazete kalır mı emin değilim. Benim olmamla halk rahatlayacaksa gidip kendimi uçurumdan atayım.”
ULUDERE 9 SÜTUNA MANŞETTİ! “Uludere bizim gazetenin manşetinde 9 sütuna manşet yer aldı. Nasıl bu haber görülmemiş olabilir. Gazete bugün gibi gözümün önünde. Fatih Saraç kullanmadık efendim dedi diye kullanmadık mı oluyor. Belli ki Fatih Saraç orada Başbakana kendini savunmaya çalışıyor. Telefon konuşmaları ciddiye alınıyor, gazeteye bakan yok. 9 sütun manşet değilse valla ben buradan çıkamayayım.”
“Bu olayların devamı da gelecektir. Ben namuslu bir gazeteci olarak bugünlerin elverdiği oranda elimden geleni yaptım. Ama ağırıma gidiyor. Aileme hakaret ediyorlar, bana hakaret ediyorlar. Ben hiçbir şeyimi gizli yapmam. Gezerim, yerim, içerim. Ben buyum. Herhalde Türkiye’de 20 tane onurlu gazeteci varsa onlardan biriyim. Kimse de bana ruhunu şeytana satmışsın diyemiyor.”
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.