Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, "Son rakamlara bakıldığında satın alma gücü paritesine göre kişi başına düşen milli gelirimiz 19 bin doları aşmış durumda. Bu Japonya ve AB ortalamasının yüzde 60'ı kadar bir refah seviyesi demek" dedi.
Babacan, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneğinin (MÜSİAD) Ankara Şubesinin programında yaptığı konuşmada, ülke meselelerine kafa yoran sivil toplum kuruluşlarına ihtiyaç olduğunu, MÜSİAD'ın bu noktada önemli bir boşluğu doldurduğunu belirtti.
Dünya ekonomisinin son 7 yıldır zor dönemlerden geçtiğini vurgulayan Babacan, son 100 yılın en büyük krizinin bu dönemde görüldüğünü ve bu krizin hala atlatılamadığını kaydetti. Babacan, en kötünün geride kaldığını ancak bunun tortularının yıllarca, hatta bazı ülkelerde 10 yıllarca süreceğini ifade etti.
Gelişmiş ülkelerin yüksek borç stoğunun yıllarca büyük bir problem olarak gündemde kalacağını belirten Babacan, "Son 1-1,5 yıldır gelişmiş ekonomilerde bir toparlanma trendi görüyoruz. Fakat bu toparlanmanın özellikle Avrupa'daki toparlanmanın sağlam bir zemine oturmadığını ifade etmekte fayda var" dedi.
Geçen sene mayıstan sonraki sürecin gelişmekte olan ekonomiler için zor bir süreç olduğunu belirten Babacan, "Türkiye'nin de içinde bulunduğu cari bulunan gelişmekte olan ülkeler, bu sıkıntıları daha derin hissettiler. 7-8 aylık biraz hareketli, sıkıntıların olduğu bir dönem geçirdik. Ancak bu yılın başından itibaren artık gelişmekte olan ülkelerde de daha sakin bir tablo oluşmuş durumda" diye konuştu.
Ali Babacan, bu ülkelerin yeni ortama göre yapılması gerekenleri gerçekleştirdiğini belirtti.
"17 Aralık her yönüyle bir darbe girişimiydi" Babacan, Türkiye'nin kendi içinde yaşananlardan da etkilendiğini kaydederek, "Geçen sene mayıs-haziran aylarından sonra Gezi olaylarının etkisini hissettik. Arkasından bir 17 Aralık süreci yaşadık, gerçekten her yönüyle bir darbe girişimi diye adlandırabileceğimiz bir süreçti. Bütün bunlara ve dış konjonktürdeki zorluğa rağmen, ekonomimiz baştan hedeflediğimiz oranlarda büyümeye devam ediyor" değerlendirmesinde bulundu.
Geçen senenin ilk çeyreği ile bu senenin ilk çeyreği arasında, Türkiye'nin toplam 1,3 milyon istihdam oluşturduğunu anlatan Babacan, pek çok ülkenin bu konuya gıptayla baktığını söyledi.
Bunda özel sektörün katkısı olduğunu belirten Babacan, "Kamu harcamasını artırarak büyümeye çalışan ülkelerin hepsi, arkasından çok daha derin bir krizle karşı karşıya kaldı" dedi.
Babacan, ekonomi politikalarını bütüncül bir bakış açısı ile uyguladıklarını ifade ederek, tek yönlü bir parametreye odaklanmadıklarını dile getirdi.
Ekonomi yönetiminde popülizm tuzağına düşmeyeceklerinin altını çizen Babacan, "Kısa vadede kulağa hoş gelen, göze hoş görünen söylemler olabilir. Böyle kısa devrelerle çözüm yolları önlenebilir. Bunu ara ara Türkiye'nin muhalefet partileri yapmadı değil ama biz hep uzun vadeye odaklandık" diye konuştu.
Satın alma gücü paritesine göre milli gelir Başbakan Yardımcısı Babacan, milli gelirin geçen sene sonu itibariyle 820 milyar dolara ulaştığını bildirerek, "Son rakamlara bakıldığında satın alma gücü paritesine göre kişi başına düşen milli gelirimiz 19 bin doları aşmış durumda. Bu Japonya ve AB ortalamasının yüzde 60'ı kadar bir refah seviyesi demek" ifadesini kullandı.
Ekonomi karşı karşıya kaldığı en önemli konunun cari açık olduğuna dikkati çeken Babacan, artan petrol fiyatları ve düşük tasarruf oranları buna sebep olduğunu söyledi.
Babacan, önce hak etmek gerektiğini, daha sonra ise hakedilen refah seviyesine ulaşmak gerektiğini belirterek, "Aşırı borçlanma ile elde edilmiş refah seviyesi sadece bir göz boyama ve aldatmadır. Kısa vadede kulağa hoş gelebilir" dedi.
Geçen yıl alınan tedbirlerin güzel sonuçlar verdiğini ifade eden Babacan, son 1 yıllık dönemde büyümenin kompozisyonunun önemli değişimlerden geçtiğini kaydetti.
Babacan, ihracat kredilerinde büyük artış olduğunu bildirerek, "Son 3 yılda Eximbank'ın iş hacmi her açıdan tam 3 kat arttı" dedi.
Bugün itibariyle Türkiye'nin risk priminin yüzde 1,7-8 arasında değiştiğini kaydeden Babacan, bunun yakın tarihteki en düşük seviyelere yakın olduğunu söyledi.
Babacan, Türkiye'nin içinde bulunduğu güven ve istikrar ortamının değerini bilmek gerektiğini altını çizerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bu hep beraber elde ettiğimiz bir değer. Türkiye artık kurumları vekurallarıyla işleyen bir piyasa ekonomisi. Biz ekonomi yönetiminde devletçi bir zihniyetten yana değiliz, biz milletimize güvenen bir ekonomi politikası izliyor ve bunun olumlu sonuçlarını alıyoruz.
Önümüzdeki dönemde yoğun bir reform gündemi var. Enerji, temel sorunumuz, burada ithalatın azalması, verimlilik ve nükleer enerji çok önemli.
Eğitim ve hukuk da çok önemli. Eğitimde reformlara devam etmek zorundayız, eğitimde bulunduğumuz noktadan memnun değiliz. Biz gerçek anlamda bir hukuk devleti olmak zorundayız, kanunlarımızın gri olmaması, sık sık değişmemesi, yargı sisteminin hızlı ve tutarlı olması çok temel konular. Bunları sağlamadıkça gelişmiş ekonomi olmamız mümkün değil.
Hele hele son dönemde yaşadığımız devlet mekanizmaları içinde meydana gelmiş yapılanmalar, hele hele kendi hukuk ve yargı sistemimizi kendi amaçları doğrultusunda kullanma teşebbüsleri kabul edilebilir şeyler değil. Devlet tektir, hiçbir ülke devlet içerisinde farklı yapılanmalara göz göre göre izin vermez. Devlet içerisindeki farklı yapılanmalara asla izin veremeyiz. Bu dünyanın hiçbir yerinde kabul edilebilir değildir"
Siyasi gündemin yine yoğun olduğunu anımsatan Babacan, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimlerin demokrasi ve hukuk düzeni açısından önemli sınavlar olduğunu kaydetti.
Babacan, Türkiye'nin yeni dönemde farklı başarılara koşacağını ifade ederek, "Genel seçimleri de atlattıktan sonra 2019'a kadar seçim yok. 2015-2019 arası seçimsiz bir dönem. 2019-2023 arası da yine seçimsiz bir dönem olacak. Türkiye bu dönemleri iyi değerlendirirse, ihtiyaç duyulan reformları yapabilirse, 2023 hedeflerine ulaşmamız çok kolay olacak" ifadelerini kullandı.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.