E-BÜLTEN

E-bültenimize abone olarak
en son bilgilere ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Ana SayfaPiyasaArtık asıl sorun FED değil---

Artık asıl sorun FED değil

Artık asıl sorun FED değil
05 Şubat 2014 - 08:55 borsaningundemi.com

Dünya piyasalarındaki çalkantı gelişmekte olan piyasaları vurdu. Fed'in tahvil alımlarını azaltması sadece tek neden değil!

Piyasalardaki çalkantılar sonucu TL'nin yanında gelişmekte olan ülkelerin paraları da değer kaybediyor. Ancak bunun altında sadece Fed'in tahvil alımlarını azaltması yatmıyor. Zaman Gazetesi yazarı Saruhan Özel, konuyla ilgili yazı kaleme aldı.

İşte o yazı:

Son haftalarda sadece TL değer kaybetmiyor. Benzer gelişmekte olan ülkelerin çoğunun para birimlerinde son 1 ayda TL’ye yakın ve hatta daha fazla değer kaybı var.

TL’nin başta politik belirsizlik ve seçim dönemine girilmiş olması nedeniyle kendine özgü sorunları var elbette. Ama yatırımcılar gelişmekte olan ülkelerden topyekûn Türkiye’nin sorunlarından dolayı çıkmaya çalışmıyorlar. 

Bu hareketin görünürdeki sebebi ABD merkez bankası FED’in piyasalara uzun süredir vermekte olduğu likiditeyi azaltma operasyonu. FED 2 ay öncesine kadar piyasalara ayda 85 milyar $ verirken artık 65 milyar $ veriyor. Ama artık bu konu öyle sanıldığı kadar korkutmuyor. FED’in 2014 içinde her toplantıda bu likidite verme operasyonunu 10’ar milyar $ azaltarak sona erdireceği ve faiz artırımının da 2015 ortasına kadar başlamayacağı beklentilere girmiş durumda. Hatta FED’in ‘likidite azaltma’ operasyonunu 2015’e sarkıtması ve piyasalar açısından bu beklentinin olumlu yönde değişmesi tersi durumdan daha yüksek olasılık. Zaten o nedenle son haftalarda 10 yıllık ABD devlet tahvilinin getirisi düşünüldüğü gibi yükselişe devam edip %3’ü geçmek yerine terse dönüp %2,7’nin altına indi.

Asıl sorun başka

2009 yılında Çin toplamda 1,2 trilyon $ mal ihracatı büyüklüğü ilk defa Almanya’nın önüne geçerek dünyanın en çok ihracat yapan ekonomisi olmuştu. Ve sonrasında da aradaki farkı giderek açtı. 2013 yılı sonuna gelindiğinde ise bu sefer ABD’yi altına alarak 4,2 trilyon $’lık ihracat ve ithalat toplamıyla dış ticaret hacminde de birinciliğe oturdu. Artık dünya ticaretinin %11 gibi önemli bir kısmı Çin ekonomisinden geçiyor (Grafik 2). 5 sene öncesinde %8’in altında iken. Bu şekilde giderse 2020 yılına gelindiğinde dünya ticaretinin beşte biri Çin ekonomisinden kaynaklanacak.

Bu doğrultuda Çin para birimi Renminbi (RMB) giderek artan bir hızda dünyada ihracat ve ithalatın faturalandığı ve finanse edildiği para birimi haline geliyor. Halen dünyanın en çok alınıp satılan dokuzuncu ve en çok uluslararası ödeme yapılan on birinci para birimi konumundaki RMB 2013 yılında da Euro’yu geçerek uluslararası ticaretin en çok finanse edildiği ikinci para birimi oldu. 2010 yılında Çin’in dış ticaretinin sadece %3’ü RMB faturalanırken 2013 sonunda bu oran %13’e geldi. Artık RMB özellikle Asya’daki para birimlerinin çapası konumunda. Bunlar geçmişte Yen veya Dolar ile birlikte hareket ederlerken artık RMB ile hareket ediyorlar. Çünkü Çin artık bu ülkelerin en büyük dış ticaret ortağı. 6 büyük gelişmekte olan ihracatçı Asya ülkesinin dış ticaretinde Çin’in payı 1991 yılında ortalama sadece %2 iken 2011 sonunda %24’e ulaştı (Tablo). Ayrıca RMB giderek uluslararası şirketlerin borçlanmada tercih ettikleri bir para birimi haline geliyor. Offshore RMB tahvil piyasası son 3 yılda 8 kat  büyümüş durumda ve gelişmekte olan ülke para birimleri içinde en büyüğü. Bugün Dünya Bankası’ndan Unilever’e, McDonald’s’tan Caterpillar’a ve Tesco’ya kadar birçok uluslararası kurum ve şirket bu piyasada RMB üzerinden borçlanıyor.

Özetle, Çin artık tartışmasız bir şekilde dünya ticaretinin merkezi konumunda. Çin ekonomisinin istikrarı dünya ekonomisinin sağlığı açısından çok önemli. Çin’de yaşanacak bir kriz dünya ekonomisinin duraklaması anlamına gelecek çünkü tedarik zinciri kırılacak. Çin’e hammadde satan Brezilya, Şili, Rusya, Venezuela, aramalı satan G. Kore, Tayland, Malezya gibi önemli gelişmekte olan ülkeler ve hatta teknoloji satan Almanya ve Japonya sorun yaşayacak.

Ve artık Çin eskisi kadar krize uzak bir ülke değil. Son aylarda hem imalat hem de hizmet sektörlerinden hızla yavaşlama sinyalleri geliyor ve eskiden %10’larda olan büyüme hızı artık %7,5’larda tutunmaya çalışıyor. Gelişmiş ülkeler krizden çıktı ama henüz Çin’i eskisi gibi ihya edebilecek kadar da büyüyemiyorlar.

Daha da önemlisi, ekonomiyi besleyen finansal sistemde sorunlar ortaya çıkmaya başladı. Çin’in banka regülatörü (China Banking Regulatory Commission-CBRC) 2009’dan sonra hızla büyüyen bankacılık sistemini kredi-mevduat oranlarını limitleyerek dizginlemeye çalıştı. Bankalar da banka dışı (gölge) finansman şirketler kurup tasarruf sahiplerini mevduat yerine fon paylarıyla doğrudan reel sektörün projelerini finanse etmeye yönlendirerek bu limitin etrafından dolandılar. Hem bankalardan borçlanmakta zorlanan şirketler hem de bu sayede klasik mevduatlardan çok daha fazla faiz kazanan tasarruf sahipleri mutlu oldular. CBRC buna ilk başta göz yumdu çünkü bankaları dizginlerken ekonomik büyümenin duvara çarpması riskinin bu şekilde azalacağını düşündü. Ama ekonomi büyümekte zorlanmaya başlayınca bu şekilde finanse edilen yatırımlar batmaya ve bunu finanse eden yatırımcılar da tasarruflarını kaybetmeye başladılar. Şimdi kamu bankaları batık yatırımları tasarruf sahiplerinden devralarak sorunun bankaları da içine alacak bir sistemsel krize dönüşmesini engellemeye çalışıyorlar.

Dolayısıyla artık Çin’de ne olduğu ve banka dışı finansal kesimde yaşanan sıkıntı FED’in ne yapacağından daha büyük bir sorun konumunda. Piyasalar da şimdi bunun yönetilemeyecek bir sorun haline gelmiş olabileceği için endişe ediyorlar.

Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.

YORUMLAR (0)
:) :( ;) :D :O (6) (A) :'( :| :o) 8-) :-* (M)