Pazar günü yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından Başbakan Tayyip Erdoğan'ın cumhurbaşkanı seçilmesi halinde AK Parti'de ne gibi gelişmeler olacağı konuşuluyor. Serpil Çevikcan, Milliyet'te yer alan röportajda AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş ile gündemi ve partinin geleceğini konuştu. İşte o röportaj:
Cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turuna 48 saat kala, Ak Parti’nin ekonomiden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Numan Kurtulmuş ile dün kahvaltı sofrasında sohbet olanağı buldum.
Kurtulmuş, Ak Parti saflarına katıldığı dönemden bu yana, partinin gelecek planlamasında adı başbakanlık da dahil önemli noktalar için geçen bir isim.
Ayrıca, başkanlık sistemi, çözüm süreci ve ekonomik gidişat konusunda önemli bir mesai de yürütüyor.
Kurtulmuş’la sohbetimizi soru ve yanıtlarla şöyle özetleyebilirim:
‘Görünmez vesayetler var’ Cumhurbaşkanlığı makamının siyasi bir makam haline gelmesini savunuyorsunuz. Bunun gerekçeleri neler? Cumhurbaşkanlığı makamı eski Türkiye’deki statükonun emniyet supabı olarak görüldü. Şimdi söyleniyor ya, ‘Seçilmiş bir cumhurbaşkanı bundan sonra başbakana müdahale eder’. Kusura bakmasınlar, parlamentoda seçilmiş cumhurbaşkanları siyasete müdahale etmedi mi? Süleyman Demirel, 28 Şubat sürecinde sandıktan 1. çıkan partiye değil de 3. çıkan Sayın Mesut Yılmaz’a ve hatta hiçbir oyu olmayan Yalım Erez’e başbakanlık vermedi mi? Sayın Ahmet Necdet Sezer’in zamanında hükümetin önerdiği bakanlar Köşk’ten geri dönmedi mi? Şimdi statükonun emniyet supabı olarak gördüğü makam milletin eline geçiyor. ‘Çatışma olur’ diyenlere şunu söylemek isterim: Seçilmiş cumhurbaşkanının patronu millet olacak. Cumhurbaşkanı ve başbakan, A ve Z partisi kadar birbirine uzak iki partiden olsalar dahi her ikisinin de hesap vereceği yer millet olduğu için mutlaka bir uyum içerisinde çalışacaktır.
Altta parlamenter sistemin bütün ayakları duracak ama üstte milletin seçtiği bir cumhurbaşkanı olacak. Bu melez yapı nasıl yürüyecek? Türkiye bundan sonra sadece başkanlık sistemi değil, başkanlık sistemi temelli bir anayasal reformu gerçekleştirmek zorundadır. Halk tarafından seçilmiş bir cumhurbaşkanı da bunun ilk adımı. Ama sadece başkanlık sistemini getirseniz sorunu yine çözmüş olmazsınız.
Nasıl bir başkanlık sistemi? - Türkiye modeli niye olmasın? Ama doğrudan doğruya halk tarafından seçilmiş bir başkanlık sistemi. Aslında mevcut Anayasa güçler ayrılığı prensibini getirmiş değil. Bu bir hikâye. 82 Anayasası bir güçler parçalanması prensibi getirmiş. Dolayısıyla güçler ayrılığı prensibini oluşturacak bir anayasal reforma ihtiyacımız var. Seçilen tüm sorumluluğu üstüne alacak ama bütün hesabını da verecek. Görünür vesayetle mücadele etmek kolaydır. Şimdi görünmez vesayetler var. Bunların temizlenmesi lazım. Ama bunu yaparken de parlamentoda çoğunluğu olan hükümeti denetleyecek bir mekanizma kurulmalı.
‘Denetim meclisi gerekli’
Denetim meclisi önerinizi açar mısınız? Bu üzerinde çok çalıştığım, şahsi fikrim. Bir senato değil bu. Sadece devletin denetim işleriyle ilgilenen, yasama süreçlerine müdahale etmeyen bir denetim meclisi. Doğrudan doğruya halk tarafından seçilmiş, devletin bütün kurumlarını denetleyecek ve hatta mali denetimi de yapacak. Bunları Sayın Başbakanımızla bir kere konuştuk. Anayasal reformun içinde olması gerekir. Tek başına bu da yetmez. Mutlaka seçim sisteminin, siyasi partilerin yasasının değişmesi lazım. Dar bölge ya da daraltılmış bölge. Ayrıca il genel meclisleri ve belediye meclisleri kaldırılarak il meclislerinin tek bir meclis olması ve yerel kararların bu meclislerde alınması.
‘Çözüm 2015’ten önce’
HDP’nin yerel özerklik önerisi gibi mi? Özerklik demiyoruz. 5 temel konu hariç. Maliye, askeriye, tapu ve nüfus işleri, milli savunma meselesi ve eğitim. Eğitimin genel müfredat kısmı. Bir başka önemli alan çözüm sürecinin bir an önce bitirilmesi. 40 bin can, 1.2 trilyon dolar minimumdur bu işin bize maliyeti. Bu topraklarda silahların toprağa gömülmesi lazım. Bütün bunların hepsinin aynı reform paketi içinde görülmesi lazım.
Çözüm süreci için bir vade verebilir misiniz? Arada bu işi bozmaya çalışanlar olacak. Kısa sürede biter diye güvendiğim 3 şey var. Bir tanesi siyasi irade her türlü baskıya rağmen geri adım atmıyor. Örgüt büyük oranda silah bırakma iradesini sürdürüyor. Ve en önemlisi halkımız barış iradesini sürdürüyor. 2015 genel seçimleri öncesinde, ‘Bu iş çözülmüştür’ denilecek noktaya gelinir.
Erdoğan sonrası Ak Parti meselesi gündemin en sıcak konusu. Siz partiye geldiğinizden bu yana başbakan olarak ismi konuşulanlardan biriydiniz. - Sayın Başbakanımız, cumhurbaşkanı olduktan sonra bu siyasi hareketin lideri olarak var olmaya devam edecek. Sayın Başbakanımız, cumhurbaşkanı olursa kendi yolunda devam edecektir. Büyük oranda da Sayın Başbakanımızın liderliği etrafında bu siyasi hareket yürüyecektir. ‘Başbakan kim olacak?’ meselesi nihayetinde kişilerle ilgili değildir. Nihayetinde bu mesele milletimizin tasvibi, Allah’ın takdiriyle sonuçlanacaktır.
Bir miras kavgası olmayacaktır diyorsunuz? Olmaz. Millet buna müsaade etmeyeceğini 30 Mart’ta da söylemiş oldu. Kendimle ilgili konuya gelince... Ben 15 yıldır siyasetin içerisindeyim. Hiçbir zamanda da Numan Kurtulmuş ne olacak diye düşünmedim. Ak Parti’ye geçerken de ne böyle bir şey konuşuldu... Ak Parti tabanındaki bir ilginin, teveccühün bir sonucu olarak bunlar konuşuldu, konuşuluyor.
‘Gül’ün kararına saygı duyarız’
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Erdoğan sonrası için Sayın Abdullah Gül’e ısrarla işaret eden açıklamaları var. Gül, Erdoğan sonrası Ak Parti’nin neresinde olur size göre? Öncelikle kendi kararı olacak. Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Dışişleri Bakanlığı yapmış olan birisi böyle bir karar verir mi vermez mi bilmiyorum. Sayın Cumhurbaşkanımızın ismi etrafında konuşmayı doğru bulmam. Onun kişiliği, kabiliyetleri, birikimiyle ilgili zaten konuşmaya gerek yok ama böyle bir karar alıp almamak, bizim söyleyeceğimiz sözlerle değil; kendisinin tercihiyle ilgili bir meseledir. Ama birileri de Ak Parti içerisindeki isimler üzerinden acaba bölünmeler, parçalanmalar, fitneler falan olur mu diye düşünüyorsa bunda da yanılıyorlar. Burada bir zamanlar Anavatan Partisi’nin başına geldiği gibi birtakım işlerin gelmesini de kimse beklemesin. 30 Mart seçimleri Ak Parti’yi şerbetlemiştir. Eğer Ak Parti, bir türbülansın içine girecek olsaydı 30 Mart seçimlerinde girerdi. Ak Parti, büyük dava sorumluluğunu bütün kadroları içerisinde paylaşarak yoluna devam ederse bu tür tartışmaların hiçbirisi yaşanmaz.
Peki Abdullah Gül, siyaseten bir kenara çekilmesi gereken biri mi size göre? Bu bireysel bir karardır. Hiç kimsenin siyasete girmesi ya da girmemesi, başkasının zorlamasıyla olacak bir şey değil. Siyasete döner, dönmez; bu kendisinin vereceği bir karardır. Biz saygı duyarız. Sanki Cumhurbaşkanımız bugün siyasete girmek istiyormuş gibi konuyu gündeme getiriyoruz. Ama tekrar söylüyorum. Burada isimler üzerinden, Sayın Gül’ün etrafında, başka isimler etrafında tartışma başlatmanın milletin iradesine de çok saygılı bir tavır olmadığını düşünüyorum.
‘Yüzde 54-56 oy alırız’
Başbakan ilk turda cumhurbaşkanı seçilirse sonraki süreç teknik olarak nasıl ilerleyecek? 28’inde devir teslim töreni olacaktır. O sürece kadar Sayın Başbakanımızın mevcut sıfatlarını kullanmasında hukuk sistemimiz bakımından en ufak bir sorun yoktur.
Size göre olağanüstü kongre kısa sürede olmalı mıdır? Olabilir. Olmayabilir de. Bunlar tercih meselesi. Bizim tüzüğümüz 45 gün içinde bir kongrenin yapılmasını söylüyor. Yapılmazsa müeyyidesi de yok. En kısa süre içerisinde yapılması tabii olanıdır. 28’ine kalmadan da olabilir.
İlk turda yüzde kaç oy bekliyorsunuz Başbakan için? - Öyle görünüyor ki yüzde 54-56 aralığında bir sonuç ortaya çıkacaktır.
Merkez başka telden çalmasın
Dolarda yükseliş var. Türk ekonomisinin yeni bir türbülansa girme riski var mı? - Aslında dünyada değişimlerden etkilenen ekonomik durumlar var ama esas itibariyle mevcut neoliberal politikalar 2008 krizinden sonra ciddi şekilde sorgulanmaya başlandı. Uzun bir süre daha dünya ekonomisi denge durumuna gelemeyecektir. Türkiye geçtiğimiz 12 yılda makroekonomik dengelerinde önemli bir başarı sağladı. Ama şimdi yeni bir ekonomik faza geçilme mecburiyeti var.
‘Elden gelen öğün olmaz’
Faz değiştirmekten kastınız nedir? Daha çok şimdiye kadar küresel finansal piyasaların rahatlığı çerçevesinde Türkiye ekonomisi bu dengeleri sağlayabildi ama nihayetinde kapitalist bir sistem içinde yaşıyoruz. Güzel bir söz var; ‘Elden gelen öğün olmaz, o da her vakit bulunmaz’. Dolayısıyla bizim kendi ayakları üzerinde duracak bir ekonomik modeli çok hızlı bir şekilde hayata geçirmemiz lazım. Bunu yolu daha çok üreten, istihdam yaratan, ihracat yapan, inovasyona yatırım yapan bir ülke olmak mecburiyetindeyiz. Böyle olmazsa biliyoruz ki hiçbir zaman geçtiğimiz 12 yılda bulduğumuz finansal rahatlığı bulamayacağız. Çok ihracatımız var ama ihracatımızdan 100 milyar dolar fazla ithalatı olan bir ülkeyiz. Tam bir pazar ekonomisi olmalı Türkiye. Hiçbir monopolün, hiçbir devlet müdahalesinin olmadığı bir pazar olması lazım. Türkiye ekonomisi şu anda sağlam, ayakta. Yakın gelecekte bir kriz beklentisi yanlıştır. Güvenilir bir ekonomidir.
Bir yol kazası beklemiyorsunuz o zaman? - Bir yol kazası olsaydı Gezi olaylarından sonra olurdu. 17-25 Aralık operasyonlarından sonra olurdu. Çok şükür, tekrar Türkiye Gezi öncesindeki ekonomik yapısına gelmiştir.
Türkiye’de birçok vesayetin ortadan kaldırıldığını, sırada Merkez Bankası, yargı ve üst kurullar vesayetinin olduğunu söylediniz. Merkez Bankası vesayeti mi var? - Söylemek istediğimi anlayanlar çok iyi anladılar. Bu bir siyaset tartışmasıdır. Rahmetli Özal iktidardayken Chicago ekolü çok revaçtaydı. Şimdi öyle bir dünya yok. Yani, ‘siyaset kötü bir alan, ekonomiye karışmasın’ denildi. Üst kurullar, Merkez Bankası’nın bağımsızlığı meselesi böyle çıktı. Bu tezler geride kaldı. Biz, ‘Merkez Bankası’nı kaldıralım, araçsal bağımsızlığı ortadan kalksın’ demiyoruz. Söylediğimiz; aslolan milli iradedir. Ak Parti hükümeti, ‘Benim ekonomi programım şudur’ diyor. Bütün bu üst kurulların, Merkez Bankası’nın hükümetin genel hedefleriyle uyumlu bir şekilde hareket etmesi gerekir. Merkez Bankası başka telden çalmasın. Hatta o sıralar neoliberal yobazlık içinde devam edenlerden eleştiriler geldi. ‘Bunlar içe kapanmacı görüşlerdir’ diye. Tam tersine, halbuki, aslolan pazardır.
‘Birçok bakanlıkta paralel yapı güçlü’
Başbakan’ın son Ermeni sözleri çok tepki topladı. O anda hangi haleti ruhiye içerisinde bulundu onu bilemiyoruz. Ama, ‘Bana o kadar haksız saldırılar yapıldı ki, geçmişte o kadar çirkin saldırılar yapıldı ki’ diyerek örnek vermek için bunları söyledi. Yoksa Sayın Başbakanımızın zihninde vatandaşlarımıza karşı bir ayrımcılık hissinin olduğunu iddia etmek büyük haksızlık olur. Bu 24 Nisan öncesinde o görünmez vesayetlerden birisi de paradigmatik vesayetlerdi. Sayın Başbakan, ‘Ben 1915 olaylarında hayatını kaybeden bütün Osmanlı yurttaşlarına taziyelerimi iletiyorum’ dedi. Bunu söyleyen bir Başbakan nasıl olur da zihninde Ermeni yurttaşlarımızla ilgili bir ayrımcılık oluşturur? Burada gördüğüm, anladığım şey, baskı altında... ‘Bu kadar da bana haksız saldırmayın, bu kadar da yanlışlık yapmayın’ manasında söylenmiş bir söz.
‘Partilerini kursunlar’
Paralel olarak isimlendirdiğiniz oluşuma karşı operasyonlar yoğunlaştı. Sayın Başbakan’ın, ‘Kabineye kadar sızmışlar’ sözlerini nasıl anlamalıyız? İlk sefer bir örgüt devlet aygıtının içerisinde yer alarak, ikinci bir devlet gibi hareket ediyor. Başbakan bunu söylüyor. Birçok bakanlıkta gerçekten bir güç toplamışlar. Ben hatırlarsınız 2009 yılında, ‘Eğer bu kadar çok siyasetin içerisine girmek istiyorlarsa, buyursunlar gelsinler partilerini kursunlar’ dedim.
2009 diyorsunuz. 5 yıl geçmiş. Bir aymazlık mı söz konusu o zaman? O zaman görünür vesayetlerle bir mücadele vardı. Ortada 27 Nisan muhtırasını, Başbakan’a birtakım suikast girişimlerini, birtakım darbe teşebbüslerini geride bırakmış, fiilen 28 Şubat darbesiyle karşı karşıya kalmış bir Türkiye vardı. Hep beraber bu mücadele verildi görüntüsü altında oldu. Ama sonra bakıldı ki hesabın içinde bir hesap daha varmış.
‘Söylemlerim nettir’
Operasyon MİT’e kadar uzandı haberleri doğru mu? Tabii. Bunlar ifşa edilenler, ortaya konulanlar, olanların sadece bir kısmı. Iceberg’in görünen, küçük bir kısmı.
Çatı aday Ekmeleddin İhsanoğlu, sizin Ak Parti’ye geçmeden önce İsrail’le ilgili olarak yaptığınız açıklamaları kullanıyor. Bu hafta içinde Ekmeleddin Bey İstanbul’dan Ankara’ya gelirken havaalanında karşılaştık. ‘Sizin görüşlerinizi bazen dile getiriyorum’ dedi. Ben de, ‘Ne olur söyleyin’ dedim. Çünkü benim söylemlerim çok net. ‘Numan Kurtulmuş geçmişte bunları söylüyor, şimdi başka şey söylüyor’ diyen varsa ortaya koysun.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.