Türk tekstilinin doğduğu yer, İstanbul’un ve uzun yıllar Türkiye’nin tekstil merkezi olarak ün salan Sultanhamam, Özer Bereket tarafından 216 sayfalık Kitap oldu. Tekstilin doğduğu yerden günümüze tarihi bir seyahati anlatan kitapta, şimdinin dev tekstil markalarının sahipleri, o günün ticari geleneklerini anlattı.
‘
Üç yıl yer aradım’ Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Zorlu için de Sultanhamam önemli bir yere sahip. 1970 yılında Sultanhamam’da dükkan açan Zorlu, kitapta o günleri şöyle anlatıyor: “Sultanhamam tüm Türkiye’ye mal satıyordu. Başka bir yer yoktu ki. Üç sene dükkan tutmak için yer aradım. Sultanhamam’da görüp öğrendiklerimizi tatbik etmeye başladık ve fabrikalar kurduk. Çok güzel paralar kazanıldı. Batan yok muydu, batan vardı. O da işini bilmeyenlerdi. Sultanhamam’da çok kişiler mal, mülk, servet sahibi olmuştur. İşini bilen kişilerin hemen hepsini Sultanhamam zengin etmiştir. On tane üniversiteyi bitireceğine bir Sultanhamam’da on sene kalmalısın. Çünkü pişersin orada. Ben özlüyorum Sultanhamam’ı...”
‘Gömleksiz çıkamazsın’ Zorlu’ya göre Sultanhamam’da ilk kural ise dürüstlük. Şöyle anlatıyor: “Karşındakini kandırarak iş yapmaya kalktığın zaman muvaffak olman mümkün değil. Ama dürüst, çalışkan oldun muydu o zaman başarı gelir. Aynı zamanda işi de bileceksin. Tembel olursan istediğin kadar dürüst adam ol, bir şey çıkmaz. Ben 95’li yıllara kadar sözle iş yaptım. Her şey sözle. O almayabilir, ben de vermeyebilirim. Ama sözle iş yapıyorduk.”
Zorlu, “Tekstil biterse bilin ki insanlık da ölmüş demektir. bugün giysisiz bir yere çıkabiliyor musunuz, çıkamıyorsunuz. Dışarı çıkarken hemen cep telefonumu yanıma aldım mı diye bakıyorsun. Oysa telefonsuz dışarı çıkabilirsin ama elbisesiz, gömleksiz çıkamazsın” diyor.
‘Yağsız butsuz oynayamazsın yığılır düşersin' Sultanhamam’da 150 kişiden sadece on kişinin otomobili olduğunu söyleyen Ahmet Zorlu şöyle devam ediyor: “Paraları vardı, satın alabilirlerdi. Ama lüks yaşamak gibi bir özenme yoktu. Bunun yerine işlerine yatırım yaparlardı. Ben şahsen öyle yaptım. 1974’te ilk kez bir araba aldım. Herşeyim varken 1974’te araba aldım, niye, rahatlıkla bir araba alabilirdim. Ama bana sermaye lazım diyordum. İnsanlarda da bu düşünce vardı. Önce yağlanıp butlanacaksın, irileşeceksin. Ondan sonra da çıkarsın oynarsın meydanda. Ama yağsız butsuz yani güçsüz, kassız oynayamazsın doğru mu, yığılır düşersin.”
TEKSTİLDE?İSİM?YAPANLAR SULTANHAMAM’DAN?ÇIKTI
Türkiye Ev Tekstili Sanayicileri ve İş Adamları Derneği Başkanı Yaşar Küçükçalık’a göre Türkiye’de ‘manifaturacı tüccar kültürünün’ doğduğu yer Sultanhamam.
Sultanhamam’ın Türk tekstilinin dünya çapında gösterdiği önemli başarıların başlangıç noktası olarak bilindiğini belirten Küçükçalık şöyle anlatıyor: “Türk tekstilini dünyaya taşıyan her kim varsa, yolu mutlaka Sultanhamam’dan geçmiştir. Sultanhamam kitabında, pek çok duayenin anlatımları ve titiz bir çalışmayla hayat buldu. Sultanhamam, bir bölgeyi değil, yüzyıllar boyunca biriktirilen yaşanmışlığın harmanlanmasıyla oluşturulmuş, bir ticari kültürü, etik değerleri, insanların birbirine saygısını ve güvenini, dayanışmayı, paraya değil söze dayanan ilişkiler yumağını, kısaca Sultanhamam esnaflığını anlatmak istedik. İstedik ki bize bu günleri hazırlayan büyüklerimizin izleri geleceğe taşınsın. Onların yarattığı değerler hiç kaybolmasın.“‘
Babacan’ın babası... Kitapta yer alan isimlerden birisi de Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın babası Hilmi Babacan. Babacan kitapta “En iyi en güvenli yer neresidir” diye soruyor. Ardından şöyle devam ediyor: “Mesela evdeki bir kasa. Veya işyerinin kasası. Bankaya yatırılmış para. Şimdi bunların hepsi risklidir. En güvenli para, sağlam müşterideki olacaktır. Onda hiçbir şey olmaz. O senin paranı yastığının altında muhafaza eder. Günü gelince borcunu öder.”
‘Kefen ve kundaklık satıyorduk’ Shangri-La Bosphorus Oteli’nin patronu Recep Tanrıverdi de ev tekstili üzerine faaliyet gösteren Tanrıverdi Holding Yönetim Kurulu Başkanı. Tanrıverdi, o tarihlerde kefen sattıklarını söyleyerek, “Hem doğana kundaklık satıyorduk, hem ölene kefenlik satıyorduk. Yani hepsine; çünkü doğan tekstille doğuyor, ölen tekstille gidiyor” diyor. Tanrıverdi, “Ben şu anda bile müşterilerimin adlarını soyadlarını, 40-50 yıl evvelki müşterilerimin adlarını soyadlarını inanın ki biliyorum” diye anlatıyor.
Suyu iç, profesör ol Babasıyla birlikte Sultanhamam’da açtıkları dükkanda yetişen İbrahim Kaprol ise burayı bir üniversiteye benzetiyor ve şöyle devam ediyor: “Sultanhamam üniversitesini bir başka deyişle anlatayım. Mahmutpaşa’ya çıkarken hanın hemen önünde sürekli akan bir Çeşme vardır. O su içilir de ama acı bir sudur. Hâlâ da akar o çeşme. Şimdi derlerdi ki o çeşmenin acı suyundan içen artık okulu bitirmiş profesör olmuş demektir. Yani akan çeşmenin suyundan içmek lazım. Sultan ekolü dürüstlüğün, dürüst ticaretin ve paylaşmanın bence sembolüdür. Kazanç ikinci etapta gelen bir şey, zaten geliyor.”
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.