İşte bu hafta Türk izleyicisiyle buluşacak yepyeni 10 film...
“YARININ DÜNYASI” Bazı filmler vardır; hikayesinden önce yönetmeniyle merak ettirir. “The Incredibles” ve “Ratatouille” animasyonlarıyla övgülere mazhar olup birer Oscar kazanan Brad Bird, -başarısı göreceli- dördüncü “Görevimiz Tehlike” macerasından sonra kendi yolunda ilerlemeye karar vermiş anlaşılan. Nedir o yol? Hayaldünyası! Çizgi karakterler yerine yine gerçek oyuncularla çalışmayı tercih etmiş. George Clooney’in başroldeki varlığı bile bu filmi öne çıkarır ama filmin vaat ettiği düşsel yolculuk, inanın ki isimlerin ötesinde. Uzay-zaman içinde esrarengiz biçimde var olabilen bir düşler tarlasıyla karşı karşıyayız. “Interstellar”daki gibi aşırı didaktik bir bilimsellik yok burada. Sadece hayalgücüyle çalışan bir film izleyeceksiniz. Bir zamanların dahi çocuğu Frank (Clooney), bilime meraklı zeki Casey (Britt Robertson) ile tanışır; kaderlerindeki ortak noktaları keşfeder ve yolları, bu düşler diyarına uzanır. Sonrası, sabır ve cesaret isteyen bir yolculuk işte. Brad Bird’ün, animasyonlardaki aksiyon yaratma zekası malum. Asıl merak konusu olan, “Lost” dizisiyle adını duyuran Damon Lindelof’un senaryoya Bird’le birlikte yaptığı katkının ne oranda yaratıcı olduğu. “Prometheus” için yazdığı zorlu senaryoyla beğenilen Lindelof’un hüneriyle Bird’in yaratıcı matematiğinin birlikte iyi çalıştığını düşünenlerin çoğunlukta olduğunu söyleyebiliriz. Bu heyecan verici filmi öncelikle bilim-kurgu meraklılarına, sonrasındaysa başından beri vurguladığımız düşsel yolculuğu arayanlara tavsiye ediyoruz. Bir yan rolde “Dr. House” Hugh Laurie”nin olduğunu da ekleyelim.
“KAYIP NEHİR” Kanadalı oyuncu Ryan Gosling, yeteneği herkesçe çoktan kabul edilmiş bir isim. Oscar’a aday gösterilmişliği bir yana (bkz “Half Nelson”), oynadığı karakterlere senaryoda yazandan bile daha fazla derinlik katan (bkz.”The Notebook) bir aktör. İlk kez kamera arkasına geçen Gosling, zorlu bir hikayeyi hem yazıp hem yönetmeyi denemiş. Sorun da hikayede zaten. Yalnız yaşayan dul bir anne, iki çocuğuna bakmak ve yaşadıkları evi elinde tutabilmek için “şeytan”a uyar ve bir gece kulübünde çalışmak zorunda kalır. Oğullarından Bones ise, şehrin suları altında kalmış bir yer keşfeder. Bu sırada hayatına gizemli genç kız Rat girer. Birlikte bu yer altındaki karanlık dünyaya yolculuk yapmaya karar verirler. Gosling’in açmazı, bir annenin gerçek dramıyla gençlerin gizem peşindeki gerçeküstü yolculuğunu birlikte anlatmaya çalışmak. Bu iki farklı dünya arasında gerekli metaforik bağları yola döşeyememek. Filmin bir yerinde “her insan daha iyi bir yaşam ister” deniliyor. Eh, jenerikte Ryan Gosling’in ismini gören her seyirci de “daha iyi bir film” izlemek ister. Yine de genç sinemacının ilk yönetmenlik denemesinde rutin bir hikaye kolaycılığı yerine zorlu bir denemeye kalkıştığının hakkının verilmesi gerekir. Başrollerde Christina Hendricks, Iain de Caestecker, Saoirse Ronan ve -Gosling’in bir hatası daha- Eva Mendes var.
“GECE TAKİBİ” Liam Neeson’ın bir kısmı İstanbul’da da geçen bol takipli aksiyon filmlerinden biri daha, diye düşünüyorsanız, haklısınız. Yönetmen Jaume Collet-Serra ve Neeson, “Unknown” ve “Non-Stop”taki aksiyona bu filmde de devam ediyor. Aksiyon derken, “Jason Bourne” seviyesinde bir kaliteden söz etmiyoruz. Alışılmış Liam Neeson aksiyonu diyelim biz en iyisi. Bir zamanlar “Schindler’s List” gibi filmlerde oynayıp Oscar’a aday gösterilmişliği bulunan Neeson, oyuncu eşini bir kazada kaybettikten sonra birbiri ardına aksiyon filmi çekmeye başladı, biliyorsunuz. Dile kolay artık 63 yaşında ama tam gaz devam ediyor. Bu kez bir mafya lideri için çalışan emektar bir tetikçi rolünde. Ama tutup mafya liderinin oğlunu öldürünce kendi oğlunu koruması için ekstra efor sarf etmesi gerekiyor haliyle. Bu bilgiyi “spoiler” sanmayın zira fragmanı izleyince bütün filmi seyretmiş gibi olacaksınız, peşinen söyleyelim. Mafya liderini Ed Harris gibi bir ismin oynaması her ne kadar artıysa da, filmin neredeyse bütün numaralarını bir buçuk dakikalık fragmana sığıdırma telaşı, o kadar eksi puan. Dahası, Liam Neeson’un onca yaşına rağmen önüne gelen herkesi pataklaması da artık bıkkınlık vermeye başladı.
“AŞK VİZESİ” Popüler televizyon dizisi “The Big Bang Theory”den anımsayacağınız Simon Helberg, bu filmin bir numaralı müsebbibi. Senaryoyu yazmış, aktris Jocelyn Towne’a da “gel beraber yönetelim” demiş. Üstelik başrolü de üstlenmiş. Buraya kadar sorun yok. Bir aşk üçgeni sözkonusu. Quinn (Helberg), Devon ile uzun süredir mutludur. Artık evlenme teklifine sıranın geldiğini düşünür. Tam bu sırada, son derece çekici bir kız olan Kelsey’in de kendine aşık olduğunu öğrenir. Quinn’in kafası karışır. Seyircinin de kafası karışır. “Kardeşim, sevdiğin kızla evleneceksin işte daha neyi düşünüyorsun” demeyin sakın. Quinn bir dizi hata yapar. Sonraysa gerçek aşkının peşine, Paris’e gider. Peki aşk bekler mi? Ya da ne kadar beklemeli? “The Big Bang Theory”deki zekanın yansıdığını ne yazık ki göremediğimiz filmde, romantizm ve komedinin ne kadar var olabildiği de soru işareti. Başrollerde Helberg’e Melanie Lynskey, Maggie Grace ve Zachary Quinto eşlik ediyor.
“SİBİRYA MAFYASI” Sovyetler Birliği zamanında Rusya’nın güneybatısındayız. Zulme uğramış topluluklar, onların arasındaki suçlular, bir kuşağın gençlikten yaşlılığa geçişini anlatan bir hikaye. 2013 yapımı filmin yönetmeni ünlü İtalyan sinemacı Gabriele Salvatores. Roman uyarlamasının başrollerinde ise John Malkovich ve Peter Stormare’in ismi öne çıkıyor. Herkese göre bir film değil. Ama hangi “iyi film”, herkese göredir ki?
O.H.A. : Oflu Hocayı Aramak Aylar önce yazmıştık, gösterimi bu haftaya kaldı. Politik mizah üretmeye çalışan ve yer yer “mockumentary”(sahte belgesel) esintileri taşıyan bir film. Karadenizli işadamı Ali Baltaoğlu, Doğu Karadeniz’de dağ turizmine merak sayar. Ama bölgeye ilişkin anlatılan fıkralar, aslı astarı olmayan efsaneler yüzünden yatırım konusunda sıkıntılar yaşar. Bu nedenle bir ekip toplayıp gerçekleri anlatan bir belgesel çekmelerini ister. Ekibimiz yollara düşer. İşe “Of’lu Hoca” efsanesinden başlamaya karar verirler. Ama macera ilerledikçe efsane, yalan ya da şaka sanılanların gerçek olduğunu anlamaya başlarlar. Senarist-yönetmen Levent Soyarslan’ın imzasını taşıyan filmin oyuncuları Yaşar Kalyoncu, Adem Yılmaz, Ergun Karamık, Murat Çelik ve Hakan Meriçliler olarak sıralanıyor.
“KÖTÜ RUH” Steven Spielberg’in bir öyküsünden uyarlanan film, aslında 1982 tarihli klasiğin yeniden çevrimi. Başrolde Sam Rockwell’i görünce zaten ilgimizi çekmişti ama yurtdışında aldığı eleştirilere bakılırsa sezonun en kalburüstü gerilim filmlerinden biriyle karşı karşıya olduğumuzu söyleyebiliriz. Bu türün ustalarından Sam Raimi’nin yapımcılarından biri olduğu film, kötü ruhlarla dolu bir eve taşınan talihsiz bir ailenin başına gelenleri konu ediniyor. Steve ve Diana, çocuklarını esir alan ruhlara karşı savaş vermek zorunda kalır. Her lanet gibi bu kötü ruhların tarihi de geçmişe dayanır. Sadece fragmanı izleyebildik ve izlediğimiz kadarıyla gencecik yönetmen Gil Kenan, eski korku klasiklerine, bu tür “lanetli ev” serilerine başarıyla selam çakmış durumda. Korkmak istiyorsanız, “Kötü Ruh” sizi bekliyor. Başrollerde Sam Rockwell’e Jared Harris ve Rosemarie DeWitt eşlik ediyor.
“HELAK:KAYIP KÖY” Gün geçmiyor ki, sinemalarımıza yerli bir korku denemesi gelmesin. Ve gösterimi aylarca ertelenmesin. “Helak” için Ocak ayında yazmıştık, nasip bu haftayaymış. Aslında anlatılacak fazla bir şey yok. Bir suç olayına karışınca çareyi kaçmakta bulan Özkan ailesinin hırslı fertleri bir köye sığınır. Ama o köyde “paranormal” olaylar cereyan eder. Şimdi de, bu köyden kaçmaya çalışırlar ama bu o kadar kolay olmayacaktır. Yapımcıların dediği o ki, ailenin başına gelenler, kabir azabının metaforik bir yansımasıymış. Çekimleri Aksaray, Nevşehir ve Tuz Gölü çevresinde gerçekleşen filmin yönetmeni, yine bir korku denemesi olan “Azazil: Düğüm”den tanıdığımız Özgür Bakar. Oyuncu kadrosunda ise Soydan Soydaş, Tuğçe Aksum ve Ömer Güney var.
“ZİLİN SESİ” Fizik öğretmeni Tarkan(Kutsi) ve futbolcu olma hayali kuran kardeşi İstanbul’a taşınır. Tarkan başvurduğu okullardan sürekli ret yanıtı alır. Derken sonunda bir yer bulur ama orada da sadece müzik öğretmeni aranmaktadır. “Fizik öğretmeniyim bu işi de yaparım” der içinden. En azından öyle tahmin ediyoruz çünkü yapımcılara göre film bundan sonra son dereceli eğlenceli anlar içeriyor! Kutsi ve müziğini seviyorsanız ne ala, kadroda Wilma Elles ve yılların tiyatrocusu Zihni Göktay da var. Yönetmen ise Levent Demirkale.
“SİHİRBAZLIK OKULUNDA BİR TÜRK” Mehmet, İstanbul’un orta halli semtlerinden birinde, orta halli bir ailenin, ortalama zekalı tek çocuğu. Okul hayatında dökülür. Ailesine kendisini kanıtlayabilmek için yurtdışındaki “Sihirbazlık ve Büyücülük Okulu”na başvurur. Okul da orta halli olsa gerek ki başvurusu kabul edilir. Bundan sonrası tahmin edeceğiniz üzere, “uzayda bir Türk ne yapar” sorusundan hareketle “Harry Potter dünyasında bir Türk ne yapar”a dönüşür. Belaltı espriler gırla. Sağolsunlar, okulu tasarlarken de aynı Hogwarts’a benzetmişler! Hatta tiplemeler bile aynı. Buradan doğabilecek olası mizaha bir şans vermeyi düşünebilir, ya da sosyal medya fenomenliği ile beyazperdede komedi yaratmak arasındaki farkı yerinde gözlemleyebilirsiniz. Yönetmen Erdi Dikmen. Oyuncular ise Barbaros Dikmen, Kadir Doğrubakar, Selen Seyven ve Sadi Celil Cengiz olarak sıralanıyor.
“TEPECİK HAYAL OKULU” Tek uzun metrajı “Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak” ile haklı bir başarı elde eden Ahmet Uluçay, 12 yıl önce beynindeki tümör nedeniyle ameliyat oldu. Güliz Sağlam’ın çektiği bu belgesel ise onun hayal dünyası ile gerçek dünya arasında gidip gelen yaşamına paralel biçimde hastane koridorları ve köyündeki yaşantısı arasında gezdiriyor seyirciyi. Herkese göre bir film değil, ama haftanın merakla beklenen işlerinden biri olduğu da kesin.
Sayfada yer alan bilgiler tavsiye niteliği taşımayıp yatırım danışmanlığı kapsamında değildir. Yatırımcı profilinize uymayabilir.